5 Şubat 2009 Perşembe

Türkiyenin AB ye avantajları


T.C. MARMARA ÜNIVERSİTESİ BANKACILIK VE SİGORTACILIK ENSTİTÜSÜ BANKACILIK BÖLUMU DOKTORA SINIFI 1. DONEM 2008-2009






Türkiyenin AB ye avantajları







Akbar SAFDARİ


1/28/2009



Önsöz

Türkiye, Avrasya coğrafyasının merkezinde bir köprü konumundadır. Dolayısıyla Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üye olmasıyla birlikte, Avrupa Birliği artık Kafkasya ile komu haline gelecek ve Orta Asya’ya geçi imkanı elde edecektir. en önemli gelişmelerden birisinin de Avrupa Birlığının genişleme süreci kapsamında, Türkiye’nin Enerji konusu AB açisindan sadece iktisadi güvenliğin sağlanmasi ve dişa bağimliliğin sınırlandırılması için değil, ayni zamanda diş politikada etkin bir araç oldugu için de önemlidir.öte yandan Türkiye’nin nüfus yapısı ve demografik özellikleri henüz çok fazla tartışılmaya başlanılmamıştır. Yetmiş milyonluk dev bir ülke olarak gösterilmesine rağmen bir aday ülkedeki toplam nüfus adaylık sürecini etkileyen en önemli demografik özellik dir. Üyelikleri en son kabul edilen ülkelerle birlikte Avrupa Birliği içinde demografik yapısı cok gelgindir. AB sonuçları gelecekte bir hayli etkili olacak olan demografik bir dönüşüm geçirmektedir. Bu dönüşümün parametreleri doğum oranlarının düşmesi, yaşam sürelerinin uzaması, yaşlı nüfusun artmasıdır. Başka bir bakışlaTürkiye'nin jeopolitik konumu belirlenirken, dünyadaki güç odaklarını göz önünde bulundurmak gerekir. Bugün için dünya coğrafyasında bulunan güç merkezleri, ABD, BDT, AB, Çin ve Japonya'dır. Türkiye tüm bu güç odaklarının tam merkezinde bulunmaktadır. Bu nedenle Türkiye'nin jeopolitik konumu oldukça önemlidir. Türkiye; İslam Dünyası ile Hıristiyan Batı Dünyası'nın karşılaşma bölgesinde bulunan Müslüman bir devlettir.Türkiye, jeopolitik ve jeokültür levhalar üzerinde sınır ülkesidir. Yani batıdan Avrupa kültürü, kuzeyden Rus kültürü, doğudan Asya kültürü ve güneyden Afrika ve Arap kültürü ile sınırlıdır. Dolaysıyla Türkiye, aynı zamanda dünya kültürlerinin kesişme noktasında bulunur. Türkiye`nin `Avrupa Birliği Adaylığı`nın turizm endüstrisine getirdiği avantajlara baktığımda; Türkiye`nin AB üyeliği adaylığı, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere turizm pazarlarındaki imajı üzerinde olumlu bir etki yapmıştır ve Türkiye`nin ekonomide AB kriterlerine uyum için harcayacağı çabalar ekonomide de daha fazla istikrar anlamına gelmektedir. İç pazarda bu sayede bir canlama yaşanabilir.ben bu makalede Türkiyenin avantajlarını 4 açıdan incelemeye çalışacağm.






Enerji Açısından
Enerji, sanayi devrimi ile birlikte günümüz uluslararasi ilişkiler sisteminde ekonomik ve politik gelişmeye yön veren önemli bir unsurdur. Dünyanin ekseni haline dönüşen enerji kaynaklarinin bulunmasi, işletilmesi ve transferi insanligin ortak çikarlarına temel teşkil ederken, ayni zamanda uluslararasi ilişkiler sistemini ve güvenligini önemli ölçüde etkileyen temel bir dinamik halini almistir
2004 yili verilerine göre toplam birincil enerji üretiminin yaklaşık %38’i gelişmiş ülkelerde gerçekleşirken, geri kalan %62’lik pay gelişmekte olan ülkelerde gerçeklesmistir . Yani, dünya enerji üretiminin büyük bir bölümü gelişmekte olan ülkelerde gerçeklestirilirken, bu enerjinin yine büyük bir bölümü gelismis ülkelerde tüketilmektedir. Dolayisiyla, üretilen enerjinin gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş ülkelere dogru bir transferi söz konusudur. Bu nedenle gelişmekte olan ülkeler ve bu ülkelerdeki enerji kaynaklari, gelişmiş ülkeler açısından, gelecekteki enerji ihtiyaçlari da göz önüne alindiginda enerji politikalarinin vazgeçilmez unsurlaridir.
Türkiye-Avrupa Birligi (AB) ilişkilerinin gelecegini AB’nin enerji ihtiyaci ve güvenligi açisindan degerlendiren çalisma, bu baglamda üyelik müzakerelerinde Türkiye’nin firsat ve üstünlüklerinin fazla oldugunu ve AB’nin Türkiye’yi Birlik dişinda tutma lüksünün bulunmadigini savunmaktadir.
AB’nin enerji güvenligi açisindan Türkiye’nin sahip oldugu firsat ve üstünlükler tartişilirken birçok türü bulunan enerji kaynaklarindan sadece hidrokarbon olarak bilinen petrol ve dogal gaz ele alinmistir. Zira dünya enerji tüketiminin yarisindan fazlasi sadece bu iki enerji kaynagindan oluşmaktadir. Ayrica, ülke ekonomileri açisindan petrol ve özellikle doğal gaz, diger enerji kaynaklarina göre çok daha fazla öneme sahiptir.
Hazar bölgesi enerji kaynaklarinin AB için alternatif ve/veya kaynak çeşitliliginin saglanmasindaki potansiyeli üzerinde durulacak olan üçüncü bölümden sonra, bu kaynaklarin Bati pazarlarina taşinmasinda öne çikan projeler incelenecektir. Türkiye’nin bu projelerdeki etkin konumunun da ortaya konacagi bölümde, AB için üyelik sürecindeki Türkiye’nin neden önemli bir ülke oldugunun incelemesi yapilacaktir.
Petrolün uluslararasi ticarette kaynak bölgesi olan Ortadogu, dünya petrol ticaret hacminin yaklağik %40’lik kismini karşılamakta,
Dogal gazda uluslararasi ticaret iki sekilde yapilmaktadir. Bunlardan ilki, 2005 yili verileri ile uluslararasi ticaretin %74’lük kismini içeren boru hatlari yoluyla gerçeklesen dogal gaz ticareti, ikincisi ise uluslararasi ticaretin %26’lik kismini içeren sivilastirilmis dogal gaz (LNG) ticaretidir. Boru h atlari ile yapilan uluslararasi ticarette Rusya Federasyonu (%24,6), Kanada (%13) ve Norveç (%8) en önemli ihracatçi ülkeler arasinda yer almaktadir (IEA, 2006a). LNG ticaretinde ise Endonezya (%16,7), Malezya (%15,1), Katar (%14,4) ve Cezayir (13,6) önde gelen ihracatçi ülkelerdir. LNG ticaretinde önemli ithalatçi ülkeler arasinda ise Japonya, Güney Kore ve Fransa basta gelmektedir. Avrupa Birligi ülkeleri ise ithalatlarinin önemli kismini Endonezya, Malezya, Cezayir ve Katar’dan saglamaktadir (BP, 2006).
AB enerji politikalari çalişmalarinda 2030 yili projeksiyonlari, toplam enerji tüketimi içerisinde fosil yakit payinda azalma olacagini öngörmektedir. 2030 yilina kadar enerji tüketiminde artis saglanacagi, bu artisin 2000 yili enerji tüketim rakamlarina göre %15 oraninda gerçeklesecegi tahmin edilmektedir. 2000–2030 döneminde 240 milyon ton petrol esdegeri (mtep) enerji tüketim artisinin, sadece dogal gaz ve yenilenebilir enerji kaynaklarindaki artis ile saglanacagi öngörülmektedir. 2030 yili projeksiyonunda toplam enerji tüketiminde fosil yakitlarin payi %76,6’ya gerilemekte, kömür ve petrol tüketiminde sirasiyla %3 ve %5 oraninda düsüse karsilik, dogal gaz tüketiminde %5 oraninda artis beklenmektedir (European Commission, 2006b).3
Dünyanin giderek artan enerji ihtiyacinin, enerji üretim ve tedarik altyapilarina son derece büyük yatirimlar yapilmasini gerektirecegi tahmin edilmektedir. Ö nemli petrol ve dogal gaz üreticilerinin artan enerji talebini karsilamak için yen i yatirimlara girismek konusunda istekli olup olmadiklari hususunun belirsiz oldugu tespiti yapilan IEA raporunda ayrica, yatirim ortami ve fizibilite çalismalarina iliskin eksikliklerin alti çizilmektedir. 2005– 2030 dönemi için enerji yatirimlari toplaminin 20 trilyon dolarin üstünde gerçeklesecegi öngörüsünde bulunan IEA, bu toplam degerin %56’sinin elektrik enerjisi üretiminde gerçeklesecegini tahmin etmektedir. Petrol sektöründe ise öngörülen yatirim miktari yaklasik 4 trilyon dolardir. Toplam enerji yatirimlarinin yarisindan fazlasinin, enerji tüketimi ve üretiminin hizla büyüdügü gelismekte olan ülkelerde gerçeklestirilecegi tahmin edilmektedir. Bu dönemde Çin, dünya toplam enerji yatirimlarinin %18’ine, yani yaklasik 3,7 trilyon dolarlik yatirima ihtiyaç duymaktadir (IEA, 2006b).
Ülkelerin enerji güvenlikleri ile ulusal güvenlikleri arasinda dogrudan ve güçlü bir iliski bulunmaktadir. Ucuz, kesintisiz, verimli ve gerek kaynaklar, gerekse temin yollari açisindan çesitlendirilmis enerji üretimi politikasi, her ülke için ulusal güvenligin vazgeçilmez bir unsurudur. Enerji kaynaklarinin sagladigi potansiyeli kontrol etme kabiliyeti, ülkelerin enerji güvenliklerine yönelik politikalari açisindan siyasi ve ekonomik bagimsizlik kadar önemlidir ve siyasi arenada önemli bir yaptirim imkani saglar. Ülkelerin güvenligi ve ulusal menfaatlerinin karsilanmasi, günümüzde büyük ölçüde enerji kaynaklarinin ve nakil güzergahlarinin hakimiyetine dayanmaktadir. Bu bakimdan dünya enerji tüketiminin büyük bir yüzdesini olusturan fosil yakitlarin üretimi kadar korunmasi ve kontrolü de vazgeçilmez bir öneme sahiptir. Enerji üretiminin ve naklinin güvenligi sadece konuya muhatap ülkelerin kendi diplomatik politikalari ile sekillenmemekte; büyük enerji firmalari ve diger aktörlerin çikarlarinin etkilesimi süreci belirlemektedir
Hazar bölgesindeki petrol ve dogal gaz rezervlerinin miktari ve bunun dünya rezervleri içindeki payina yönelik çok degisik rakamlar, çesitli ortamlarda öne sürülmektedir. Bu rakamlarin ciddi boyutta farkliliklar gösterdigi de dikkatli gözlerden kaçmamaktadir. Bu farkliliklar, üretilebilir rezerv ve olasi rezerv gibi tanimlarin, konuyu yeterince bilmeyen kesimlerce karistirilmasindan kaynaklanmaktadir. Ayrica rezerv tanimlari konusunda yeterince bilgili bazi kesimler de (örnegin dev petrol
Hazar bölgesi enerji kaynaklarinin yeni ulasim rotalari ile dünya piyasalarina tasinmasi önemli bir gerekliliktir. Denize kiyisi olmayan Hazar bölge
ülkelerinin enerji kaynaklarinin tasinmasinda araya köprü devletler girmektedir ki, bu köprü görevini üstlenmek isteyen iki rakip ülke Türkiye ve Rusya’dir. Su anda Hazar çevresinde var olan boru hatlari, eski SSCB’de üretici ve tüketici ülkeleri birbirleriyle ve özellikle Rusya ile içsel olarak baglantili hale getirmek için planlanmis ve u ygulanmistir. Bu nedenle, eski rotalarin hepsi Rusya’dan geçmektedir (Ivanov ve Shelia, 1998). Rusya’ya kaynak ülke olarak çok önemli üstünlükler saglayan bu durum, zaman içinde hem Türkiye’yi, hem de AB ülkelerini önemli risklerle karsi karsiya birakabilecektir.
Azerbaycan ve Kazakistan petrolü ve Türkmenistan dogal gaz rezervlerinin varligi ve büyüklügü dünya enerji devlerinin bölgeye akin etmesini saglarken, pazara ulasmayan bu kaynaklarin herhangi bir öneminin olamayacagi da açiktir. Hazar enerji kaynaklari söz konusu edildiginde, bölgedeki petrolün disa naklini saglayacak olan bes temel cografya içerisinde en ön planda olanlar Karadeniz ve Akdeniz cografyalaridir. Hazar Denizi dogusundaki Kazak petrolleri Karadeniz’i, batisindaki Azeri petrolleri de Akdeniz’i ön plana çikarmaktadir. Gerçekte ise Karadeniz bir ara ve geçis bölgesi niteligindedir. Dolayli da olsa ulasilmak istenen Akdeniz’dir (Gül ve Gül, 1995). Azerbaycan petrolünün (ve sonrasinda Kazakistan petrolünün) Akdeniz’e indirilmesi konusunda bugün itibariyle projeden uygulamaya geçmis olan Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) hatti Dogu Anadolu Bölgesinden bu akisi saglarken, henüz yatirim asamasindaki Samsun-Ceyhan hatti ile de Karadeniz’e çikan petrolün Akdeniz’e akisi saglanmis olacaktir
Hazar bölgesi petrollerinin Bati pazarina ulastirilmasinda Türkiye’nin elde ettigi bu başari ve ayni zamanda Kazakistan’in artan petrol üretiminin ihraci için bu hatta sicak bakmasi, Rusya açisindan stratejik bir risk ifade etmektedir. Bu çerçevede Rusya, yaklasik on yildir tartisilan ve Bogazlari bypass eden Burgaz-Aleksandrapolis Projesinin hayata geçmesine büyük önem vermektedir. Rusya, böylelikle hem kendi petrolünü Bogazlar sorunu olmadan ihraç etmis olacak, hem de BTC’y e petrol destegi verecek olan Kazakistan petrolünü de ihraç ederek belki bir anlamda Kazakistan’in BTC’ye olan destegini kirmis olacaktir.
Petrolden sonra, Avrupa ülkeleri için önceki bölümlerde tespit ettigimiz nedenlerle büyük önem tasiyan dogal gazin Bati pazarina tasinmasi durumuna bakmak gerekir. Avrupa ülkeleri için Rusya’dan sonra Katar, Iran ve Türkmenistan alternatif dogal gaz alanlaridir. Birçok politik ve teknik engele ragmen Iran ve Türkmenistan dogal gazlari boru hatlariyla Avrupa’ya tasinabilir görünmektedir.
Rusya, eski SSCB boru hatlari sayesinde Hazar bölge ülkelerinin Batiya açilan kapisi niteligindedir. Rusya bastan beri bu durumu degistirecek alternatif projelere sürekli olarak karsi çikmaktadir. Petrolde oldugu gibi dogal gazda da SSCB döneminden kalan ve iki kolu olan Orta Asya Merkez Boru Hatti, Rusya’ya bu üstünlügünü halen devam ettirmektedir. Hattin bati kolu Türkmen gazini kuzeye, Kazakistan üzerinden Rusya’ya; dogu kolu ise Türkmenistan’in dogu sahalarinda üretilen gazi, güney Özbekistan gaziyla birlikte Özbekistan üzerinden kuzeybati yönüne tasimaktadir. Her iki kol Kazakistan’da birlestikten sonra Rusya’ya ulasmakta ve gaz buradan dünya pazarlarina aktarilmaktadir (Pamir, 2004).
Türkiye, bölge doğal gazinin kendi topraklari üzerinden aktarilmasi için, öncelikle Azerbaycan’a ait Sah Deniz yataginda Mayis-1999’da yaklasik 1 trilyon metreküp tahmini rezervli dogal gazin ortaya çikarilmasi ile BTC’ye paralel Sah Deniz Dogal Gaz Projesini (Bakü-Tiflis-Erzurum-BTE) gündeme getirmistir. Daha sonra ise Türkmenistan gazinin Hazar Denizi, Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye topraklarindan geçerek Azerbaycan gaziyla birlikte aktarilmasini saglayacak olan Trans-Hazar Projesi üzerinde yogunlasmistir

Nüfus açısından


Türkiye’nin nüfus yapısı ve demografik özellikleri henüz çok fazla tartışılmaya başlanılmamıştır. Yetmiş milyonluk dev bir ülke olarak gösterilmesine rağmen bir aday ülkedeki toplam nüfus adaylık sürecini etkileyen en önemli demografik özellik midir? Üyelikleri en son kabul edilen ülkelerle birlikte Avrupa Birliği içinde demografik yapı nasıldır? Bu yapıda Türkiye’nin yeri neresidir? Bu ve benzeri soruları yanıtlamanın en iyi yolu Avrupa Birliği ve aday ülkelerdeki demografik yapının ortaya çıkarılması ve değişkenlerin tek tek incelenmesindense ortaya çıkarılan bu yapının bir bütün olarak analiz edilmesidir. Bu bağlamda demografik yapıyı oluşturdukları kabul edilen ve çok değişkenli normal dağılıma uygunlukları araştırılan kaba doğum oranı, kaba ölüm oranı, doğurganlık oranı, beklenen yaşam süresi, 0-14 yaş aralığındaki nüfus oranı, 65 ve üstü yaşlardaki nüfus oranı, nüfus artış hızı, toplam nüfus, hizmet sektöründe çalışanların oranı, sabit ve mobil telefon sayısı, internet kullanıcısı sayısı, kişisel bilgisayar sayısı, işsizlik oranı, ve yüksek öğretim oranı değişkenleri bu bildiride değişken olarak ele alınmıştır.
Dünyamız sonuçları gelecekte bir hayli etkili olacak olan demografik bir dönüşüm geçirmektedir. Bu dönüşümün parametreleri doğum oranlarının düşmesi, yaşam sürelerinin uzaması, yaşlı nüfusun artmasıdır. Bu dünyamız için yeni bir olgudur. Bu dönüşüm yeni bir sosyal politika alanının geleceğini tartışmaya açmıştır. Yaşam sürelerinin yükselmesi gelişmiş ülkeler açısından gelişmişlik ve refah göstergesi sayılırken uzun yaşam süresinin neden olacağı sosyal sorunlara çözüm üretememe krize yol açmaktadır. Gelişmiş ülkelerde yaşam sürelerinin uzaması ulusal devletin refah dağıtma etkinliğinin azalmasıyla eşzamanlı olarak gelişmiştir. Yine gelişmiş ülkelerde yaşlı nüfusun artışının yanısıra doğum oranlarının düşmesi nüfusun istikrarlı artışı bir yana nüfusun azalmasıyla sonuçlanmaktadır. Azalan nüfus içinde yaşlıların artışı genç ve eğitimli nüfusun azalışı önemli bir stratejik avantajın kaybı anlamına gelmektedir. Bu açıdan Fransa Almanya ve Benelüks ülkeleri demografik dönüşümden olumsuz olarak etkilenmektedirler. Türkiye’de demografik bir dönüşüm geçirmekle beraber gelişmiş ülkeler düzeyinde bir kriz düzeyine ulaşmış değildir. 60 yaş üzeri nüfus 6 milyon civarındadır. AB müzakerelerinin başladığı bu günlerde sık sık dile getirilen Türkiye’nin genç nüfus avantajı 20 yıllık nüfus projeksiyonları dikkate alındığında farklı sonuçlara yol açabilecektir.
Yaşlı nüfusun çok ciddi iktisadi ve sosyal sorunlara yol açtığı ülkeler grubu Batı Avrupa içinde yer almaktadır. Batı Avrupa’ya yakın pozisyonda bulunan tek ülke Japonya’dır. Demografik dönüşümün Türkiye’yi dolaysız olarak etkileme potansiyeline sahip ülkelerin başında üyelik müzakerelerine başladığımız AB ülkeleri gelmektedir. Genç ve eğitimli nüfus ülkelerin büyük iktisadi güç olma pozisyonunu belirlemektedir. Nüfusu Yaşlanma eğilimi içine giren ülkeler 21.Yüzyılda kaybeden ülkeler olacaktır.
Bu açıdan bakıldığında AB ülkeleri nüfus avantajlarını hızlı bir şekilde kaybetmektedir. Robert J. Samuelson’a göre “Avrupa'nın doğum oranları, çocuk yetiştirme yaşındaki her kadın için 2.1 çocuk olarak tayin edilen makul oranın hayli altında: Batı Avrupa'da 1.5. Söz konusu oran Almanya'da 1.
4, İtalya'da 1.3. Bu oranların böyle devam etmesinde halinde bir asra kadar Almanya'da Alman, İtalya'da da İtalyan kalmayacak. Üstelik nüfusun altıda biri 65 yaş ve üzerinde. Bu oran 2030'a gelindiğinde dörtte bir, 2050'ye gelindiğinde ise üçte bir olacak. Modern ekonomilerin, büyük oranda hükümet gelirlerine (bunu yüksek vergiler diye de okuyabilirsiniz) bağlı yaşayan bu denli ihtiyar bir nüfusla nasıl işleyeceğini ise kimse bilmiyor.”[1] Düşük doğum oranlarına bulunacak çözümlerin başında dış göçü arttırmak.
geliyor ancak bu çözüm Avrupa Birliğinin çekingen davrandığı çözümlerden biridir. AB içinde dışarıdan işgücü transferi olmaksızın artan yaşlı nüfusun neden olduğu sorunları aşmak imkansız hale gelmiştir. Avrupa Birliği artan yaşlı nüfusa sosyal destek konusunda ciddi bir çıkmaz yaşamaktadır. Düşük ekonomik büyümeyi aşmak kısa vadede sosyal güvenceleri, vergileri, ve kısıtlamaları azaltmaktan geçmektedir. Bu anlayış AB sosyal modeliyle çelişmektedir. Sosyal güvenlik harcamalarını her yıl artan insan ömrü ve yaşlı nüfus karşısında aynen sürdürmek imkansız hale gelmiştir. Bu gün yaşlıların artan ilaç faturaları sağlık politikalarını zorlamaktadır. AB’nin artan yaşlı nüfusa yönelik sosyal politikaları sürdürülebilir kılması büyük ölçüde bu alanda reform yapmasını zorunlu kılıyor.
Tablo1:60 yaş ve üzerindeki nüfusun ülke nüfuslarına oranı

1980-1991
2000
2005
2010
2025
ABD
%16.07
%16.27
%16.81
%18.41
%24.21
Kanada
%15.65
%16.70
%17.86
%20.00
%27.75
İngiltere
%20.92
%20.42
%20.91
%22.54
%27.39
İtalya
%21.42
%23.89
%24.88
%26.58
%32.54
Almanya
%20.40
%23.27
%24.91
%25.88
%32.90
Fransa
%19.14
%20.53
%20.84
%23.00
%28.49
İspanya
%19.36
%21.75
%22.68
%23.94
%30.08
Çin
%8.45
%10.12
%10.90
%12.38
%19.94
Güney Kore
%7.65
%10.88
%12.73
%14.87
%26.13
Japonya
%17.40
%23.14
%26.12
%29.74
%34.24
Avustralya
%15.55
%16.47
%17.53
%19.56
%25.62
Tayland
%7.33
%9.88
%11.26
%12.92
%20.77
Brezilya
%5.4
%7.8
%8.82
%10.11
%16.13


Nüfus Sayım Araştırması: 60+ yaşındakilerin nüfusa oranı

Tablo 2: Türkiye’de nüfusun yaş gruplarına göre dağılımı

0-14 Yaş
15-64 Yaş
65 Yaş ve Üstü
Türkiye-1990 (1)
35.0
60.7
4.3
Türkiye-2003 (2)
26.3
64.2
8.0
Türkiye-2015(3)
21.0
67.6
11.4
Kaynaklar
1: DİE verileri2: Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü'nün 7 Şubat 2003 tarihli verisi
3: 1990-2003 dönemi gelişimi esas alınarak ve o tarihte yaşlı olacak 53-65 yaş arası nüfus miktarı göz önünde bulundurularak hesaplandı

AB’nde artan yaşlı nüfusun neden olduğu sorunlara çözüm arayışı devam ederken, Türkiye’de de demografik bir dönüşüm yaşanmaktadır. Bazı demografi uzmanlarının genel eğilimi geçiş süreci olarak tanımlanan demografik dönüşümün uygun iktisadi ve sosyal politikalarla karşılandığı takdirde kısa vadede Türkiye’ye bir takım avantajlar sunacağı yönündedir.

72 Milyon nüfusuyla Türkiye Ortadoğu Balkanlar ve Kafkasların en büyük ülkesi nüfus büyüklüğü açısından da dünya sıralamasında 20. sırada bulunmaktadır. “Burada hemen hatırlanması gereken bir husus, bu “büyük”lüğün sadece “ kalitatif” olduğu, “kantitatif” olarak pek fazla bir şey ifade etmediğidir. Gerçekten de asıl olan sayısal bir büyüklükten ziyade, nitel büyüklüktür ki bu da ilk planda eğitimle ilgili bir sorundur.
İnsanların yaşlılıklarında sorun yaşamaması için günün koşullarında istihdam edilebilir bir eğitim sürecinden geçmeleri gerekmektedir. Günümüzde giderek esnekleşen işgücü piyasalarında eğitimli ek formasyonları olan işgücü profilinin istihdam edilebilirlik düzeyi yüksektir. Bu açıdan Türkiye’nin hedefi nüfus artış hızını kontrol etmekten ziyade mevcut nüfus potansiyelinin nitelikli olmasına gayret göstermek olmalıdır. Önümüzdeki 20 yılda Türkiye yaşlılıktan kaynaklanan sorunlarla ilgilenmek durumunda olan bir ülke olacaktır.
Doğurganlıktaki azalmanın kadın başına 2.1 çocukta ( 2000-2005 yılları arasında ) duracağı kabul edilmektedir.Aynı zamanda ölümlülükteki düşüşün devam edeceği ve beklenen ömrün kadın ve erkek için sırasıyla 76 ve 70.9 yıl olarak sabitleşeceği varsayılmıştır.Kaynak T.C. DİE (1995)


Jeopolitik açıdan
Jeopolitik konum; bir bölgenin veya bir ülkenin yer siyasetine göre, yani siyasi coğrafya haritasına göre, yerinin belirlenmesidir. Jeopolitik konum belirlemede, jeopolitik kriterler alınır. Örneğin, bir ülkenin büyük bir siyasi birliğe yakınlığı veya uzaklığı, içinde olması veya olmamasını belirlemek jeopolitik konum olarak nitelendirilir. Jeopolitik konum, siyasi temeller üzerine oturduğundan, sürekli değişken olan siyasetin özelliğine bağlı olarak değişkendir. Türkiye'nin jeopolitik konumu belirlenirken, dünyadaki güç odaklarını göz önünde bulundurmak gerekir. Bugün için dünya coğrafyasında bulunan güç merkezleri, ABD, BDT, AB, Çin ve Japonya'dır. Türkiye tüm bu güç odaklarının tam merkezinde bulunmaktadır. Bu nedenle Türkiye'nin jeopolitik konumu oldukça önemlidir. Aynı zamanda Türkiye, dünya coğrafyasında büyük askeri bir güç ve birlik oluşturan NATO'nun içindedir ve güney kanadını oluşturan bir devlettir. Diğer taraftan Türkiye; İslam Dünyası ile Hıristiyan Batı Dünyası'nın karşılaşma bölgesinde bulunan Müslüman bir devlettir.Türkiye, jeopolitik ve jeokültür levhalar üzerinde sınır ülkesidir. Yani batıdan Avrupa kültürü, kuzeyden Rus kültürü, doğudan Asya kültürü ve güneyden Afrika ve Arap kültürü ile sınırlıdır. Dolaysıyla Türkiye, aynı zamanda dünya kültürlerinin kesişme noktasında bulunur. Türkiye, kuzeybatıdan Balkan ülkeleri, kuzeydoğudan Kafkas ülkeleri, doğu ve güneyden Ortadoğu ülkeleri ile sınırlıdır. Türkiye'nin bu bölgelerle tarihi ve kültürel bağları bulunmaktadır. Nitekim bu bölgeler, yakın geçmişte Osmanlı Devleti'nin sınırları içinde yer almış ve dolaysıyla halen bu bölgelerde önemli miktarlarda Türk nüfusu yaşamaktadır. Türkiye, çoğu Avrupa ülkesinden büyük alanlı birülkedir.
Sözgelimi İngiltere, Almanya, Yunanistan, İsviçre ve Hollanda gibi beş Avrupa ülkesinin toplam yüzölçümleri, ancak Türkiye yüzölçümü kadardır. Türkiye'nin kuzeyinde; Karadeniz, kuzeydoğusunda; Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan-Nahçıvan, doğusunda; İran, güneyinde; Irak, Suriye ve Akdeniz, batısında; Adalar Denizi (Ege Denizi), kuzeybatısında ise; Yunanistan ve Bulgaristan bulunmaktadır. Topraklarının kuzeybatı kısmının ortasında Marmara denizi vardır. Marmara Denizi, Çanakkale Boğazı ile Adalar denizine, İstanbul Boğazı ile de, Karadeniz'e bağlıdır. Adalar denizi güneyde, Akdeniz ile birleşir. Akdeniz ise, batıda Cebel-i Tarık Boğazı ile Atlas Okyanusu'na bağlantılıdır. Bu sebeple, Türkiye'nin üç tarafını çevreleyen denizler, dünya okyanuslarına açılmaktadır. Türkiye ve AB ülkeleri için boğazların büyük bir önemi vardır. Ayrıca İstanbul Boğazı üzerinde yapılan iki köprü (Boğaziçi ve Fatih) ile karadan Avrupa ile Asya birbirine bağlanmıştır. Öte yandan güneyde, Türkiye; Kuzey Afrika ülkelerine çok yakındır. Kısacası Türkiye, Avrupa-Asya ve Afrika kıtalarının birleştiği konumda yer almaktadır.
Turiz açısından
Türkiye`nin Dünya ülkeleri, özellikle Avrupa Birliği entegrasyonu ile
birlikte Avrupa ülkeleri paydaşında, rekabet edebilirlik anlamında belki de ilk akla gelen alan `turizm sektörü`. 25 AB üyesi ülke turizmden toplam 280 milyar dolarlık gelir elde ediyor. Bu gelir dünya turizm gelirinin yaklaşık yüzde 45`ini oluşturuyor. Yani Dünya insanlarının yaklaşık yarısı Avrupa Birliği ülkelerinde tatilini geçiriyor.
UNWTO (Dünya Turizm Örgütü) istatistiklerine baktığımızda; AB ülkelerinin turizm büyüklüğü, 341 Milyon turist sayısı ile 279 Bin USD seviyesinde. En çok turist çeken Avrupa ülkesi 75.100 Bin kişi ile Fransa, onu 52.430 Bin kişi ile İspanya ve hemen ardında ise 37.100 Bin turist sayısı ile İtalya gelmekte. Türkiye`nin yabancı turist sayısı en son verilerle 17.517 Bin. Eğer ki Türkiye, şuan Avrupa Birliği içerisinde yer alsaydı; turist sayısı ile 7.sırada, 12.125 USD turizm geliri ile 8.sırada yer alıcaktı. Turizm sektörü, AB içinde 8 milyon kişiye iş imkanı sağlıyor ve önümüzdeki 10 yıl içinde 2 milyon iş imkanı daha yaratacağına inanılıyor. AB`li turizm şirketlerinin büyük bir çoğunluğu (% 99) 250 kişiden daha az eleman çalıştıran KOBİ`lerden oluşuyor. Ve Avrupa`nın tüm KOBİ`lerinin % 7,4`ü bu endüstride faaliyet gösteriyor. Önümüzdeki yıllarda AB turizminin ortalama ekonomik büyümenin üzerinde bir büyüme (yıllık ort. % 3) göstermesi bekleniyor. Bu doğrultuda Avrupa turizmindeki beşeri eğilimlere baktığımızda; AB ülkelerinden yurtdışına yapılan seyahatlerin ¾`ü yine AB ülkelerine yöneliyor. AB üyesi ülkelerden Türkiye`ye 2007 yılında 11,5 milyon yabancı ziyaretçi gelmiş olup bu ülkelerden gelen yabancı ziyaretçilerin toplamdaki payı % 54. Aday ülkeler dahil edildiğinde bu ülkelerden gelen yabancıların sayısı 13,3 milyona ve pay da % 63`e çıkmaktadır. Ayrıca, büyük bölümü AB ülkelerinde yaşayan yurtdışında yerleşik 2,8 milyon vatandaşımız da Türkiye`ye uluslararası seyahat gerçekleştirmiştir. Vatandaşlarımız da eklendiğinde Avrupa Birliği`nin toplam turist sayımız içindeki yeri % 60`a yaklaşmaktadır. Türkiye`nin `Avrupa Birliği Adaylığı`nın turizm endüstrisine getirdiği avantajlara baktığımda; Türkiye`nin AB üyeliği adaylığı, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere turizm pazarlarındaki imajı üzerinde olumlu bir etki yapmıştır ve Türkiye`nin ekonomide AB kriterlerine uyum için harcayacağı çabalar ekonomide de daha fazla istikrar anlamına gelmektedir. İç pazarda bu sayede bir canlama yaşanabilir. Bu süreçte turizm endüstrisinin dış pazarlardaki rekabet gücünü de yükseltecektir. Aday ülkelerin ekonomik ve sosyal gelişimleri için çaba sarfeden AB, turizmi bu hedef doğrultusunda önemli bir araç olarak görmekte ve desteklemekte olup bu nedenle AB`nin Türkiye`ye sağlayacağı yardımlardan Türk turizm endüstrisi de yararlanmaktadır.







KAYNAKLAR

Avrupa Birliği Teorik Makaleler, http://www.ceterisparibus.net/ab.htm.
BASILEVSKY, A. (1994), Statistical Factor Analysis and Related Methods: Theory And Applications, Canada: John Wiley & Sons Inc.
OKTAY, E. (2004), Genişlemenin AB’nin Bazı Sosyal Ve Ekonomik Göstergeleri Arasındaki İlişkiye Etkisi, Erişim: [http://dergi.iibf.gazi.edu.tr/pdf/5206pdf]. Erişim Tarihi: 10.10.2005.
TİSK (2002), Avrupa Birliğine Aday Ülkeler Kıyaslama Raporu TİSK Yayınları, Erişim: [www.tisk.org.tr/yayınlar.asp?sbj=ana8ana_id=23]. Erişim Tarihi: 29.10.2004

http://www.haberler.com/
http://www.cnnturk.com/
http://www.milliyet.com.tr/
http://www.trt.net.tr/
http://www.taraf.com/
http://www.haber.sol.org.tr/
http://www.bigpara.ekolag.net/
http://www.porttakal.com/
http://www.webhatti.com/
http://www.turkcebilgi.net/
http://www.yenisafak.com.tr/





Hiç yorum yok: