5 Şubat 2009 Perşembe

Hollywooda iktisadi bakış


T.C. MARMARA ÜNIVERSİTESİ BANKACILIK VE SİGORTACILIK ENSTİTÜSÜ BANKACILIK BÖLÜMÜ DOKTORA SINIFI 1. DONEM 2008-2009






Hollywooda İktİsadİ bakış







Akbar safdari



1/27/2009











Giriş

Her şeyin bu maddi dünyada bir iktisadi anlamı var nereye bakarsak kapitalizmin izini orada göreceyiz, hatta kültür ve sanatsal yapılarada bakırken para ve sermayenin gücünü orada göreceyiz ben bu mekalede hollywoodun nasıl pazarlık yapmasını incelemek istiyorum bir hollywood ki tüm dünyaya ününü salıp ve dünyayı kullanıyor kapitalizmi ve o tür yaşayışı yayıyor ayni bir fabrika gibi .yanı oluşmasının nedeni var kendine göre stratejısi var,misyonu var, vizyonu var, amac ve hedefleri var malı üretmeden önce girdilerini belirt ir onları bir araya getirir daha sonra üretim faaliyetlerine başlar sonrada pazarlama faaliyetleriyle devam eder. Ama satış ve pazarlama faaliyetleri bu mallarda çok önemli bir rolü var çünkü tüm dünyada her kesi meraklandırıyor ve parayı harcamasına teşvik ediyor.ben bu makalede önce Hollywoodun filmlerinin amaci daha sonrada nasıl pazarlama yapmasını anlatacağım.









Hollywood’un filmlerinin amaci
hollywood filmleri hep amerikan kültürünün simgeleriyle doludur. filmi izleyenler bu rüyaya giderler ki bu durum da izleyenin, hollywood’u bağlamaz. hollywood kapitalizmi seviyor. işin maddi boyutu gözü para hırsı bürümüş yapımcıların sinemaya tacizde bulunması hollywood’u bağlamaz. amma velakin dev bütçe isteyen filmlerin para olmadan yapılmasını beklemek ve gelen bu paranın etrafında oluşturacağı girdabı da gözü kapatarak yok etmeye çalışmak yararsızdır.
İşin ekonomik boyutundan bakıldığında Hollywood demek , bir filmin çok büyük maliyetlerle gerçekleştirilmesi demektir.Günümüzde egemen olan sinema anlayışının kökeninde tartışmasız olarak Hollywood bulunur. Oysa Hollywood, nihayetinde, genel olarak yasal bir hizmetçisi olduğu Amerikan İmparatorluğu olmadan bu biçimde varolamazdı.Rakamları böyle çoğaltmanın yeri burası değil. Fakat, özel tarihsel ve coğrafyasal şartlara başlangıçta sahip olabildiyse, bu ekonomik başarının dış dünya tarafından finanse edildiği ve edilmekte olduğu ya da en azından dış faktörler tarafından önemli ölçüde kayırıldığı olgusu üzerinde durmak gerekirUluslararasında tecimsel alışverişlere girişmenin ahlâki yükümü, tamamiyle, yalnızca komşumuzu da kendimiz gibi sevmemizi bizden isteyen hıristiyanlığın bu temel ilkesi üstüne kuruldu. Amerikan emperyalizminin doğasının, Hollywood'un ABD'nin halkla ilişkiler görevlisi olmadığına inandırmak için made in USA sinemayı, şöyle ya da böyle bozmadığını ileri sürmek, buna inanmak ya da inandırmak için, ya bilincini yitirmiş olmak, ya da gözlerini kapamak gerekir. Büyük ABD tröstleri tarafından finanse edilen Kaliforniya metropolünün, Amerika'nın gücünü ideolojik araçlarla pekiştirme görevi olduğu da apaçık.
Amerikan egemenliğinin temel faktörü olan Hollywood sinemasına karşı tüm dünyaya sıçramış başkaldırılar bir başlangıç olmaktan öteye gitmesin.
"ABD sineması, geçmişin misyonerlerinin fetih elçilerini izledikleri gibi, dolar diplomasisi izliyorlar.",otonom bir kültür tapınağı,bazı "mutsuz istisnalar" dışında, "green power"ın,doların gücünün rüzgârları ve gelgitlerine kahramanca direnen bir sanat adacığı olarak görmeye alışmış geleneksel sinema-severlere, kuşkusuz, alışılmamış ve münasebetsiz görünecektir.
Bütün uzmanlar, 1918'den sonra Amerikan sinemasının dünyaya egemen olmaya başladığında görüş birliği içerisindedir. Tarihlerindeki benzerlik, bu olgunun içinde yalnızca "zekâ"nın değil "dolar"ın da girdiğini gösteriyor.
Evet, emperyalizmin hedefi halkların zihnine, "Bilim ve teknoloji aracılığıyla giderek daha yenilmez, karşı konulamaz bir güç haline geldiği"ni kazımaktır. Bu propaganda aslında halklara empoze edilen emperyalist kültürün de ana-eksenlerinden biridir. Emperyalizmin ideologlarının ürettiği tezler, çocuklar için hazırlanan "bilim-kurgu" filmlerinden romanlara-filmlere, video-kliplerden afişlere, spor malzemesinden hamburgere kadar çeşitli biçimlere sokularak bir yaşam kültürü haline getiriliyor. Böylece farkına bile varmadan insanların bilincine "Yeni tanrının vazgeçilmez üstünlüğü" yerleştirilmek isteniyor. Hollywood'da üretilen filmlerde; Amerikan boksörleri, askerleri, pilotları, polisleri, hatta kendi kendine giden arabaları (Karaşimşek), ses hızını aşabilen özel yapım helikopterleri (Mavi Yıldırım) asla yenilmezler!
Bilindiği gibi “kültür emperyalizmi” kavramı, günlük dilde çok çeşitli politik akımlar tarafından çok çeşitli anlamlar yüklenerek kullanılmaktadır.
emperyalist kültür sorununun kökenlerine doğru bir yolculuk yapmak istiyoruz. Bu yolculukta ilk önümüze çıkan olgu, tabii ki sömürgeciliktir. Gerçi tarih boyunca yenenlerin yenilenlere, işgalcilerin işgale uğramışlara kendi kültürel-sosyal özelliklerini yansıtması, hatta hâkim kılması bir kural gibidir ama sistematik bir süreç olarak sömürgecilik yine de daha derli toplu bir kültürel saldırı olarak önümüze çıkar.

Hollywood Nasil Pazarlar


Hollywood’un daha beyaz yikadigini biliyoruz. Peki nasil pazarlar? Dünya sinemasini ve bir ölçüde kültürünü yönlendiren Hollywood’un pazarlama tekniklerini, B. Hakan Tunçel yorumladi. 1890’larda Fransiz Lumiere sinema makinesini geliştirdiginde, buluşunun bir gün dev bir endüstri ve yaygin bir sanat haline geleceğini doğrusu hiç düşünmemişti. Avrupa’dan tüm dünyaya yayilan sinema, önceleri sadece bir eğlence araciyken, zamanla sanatsal, toplumsal, ekonomik erkini kazandi, televizyonun yolunu açti. Sanat penceresinden insana insani anlatan, eğlendirirken öğreten bir ayna oldugu için övüldü, kimi zaman ise gerçek disi sisirme degerleri asilamaya çalistigi için kiyasiya elestirilen bir toplumsal fenomen olarak görüldü. Evrensel sinema kuskusuz asil büyük gücünü Birinci Dünya Savasindan sonra Amerika Birlesik Devletleri’ndeki hizli gelisimiyle elde etti. 1914’lerde ABD’deki sinema tröstüne karsi çikan Griffith ve Sennett gibi bagimsiz yapimcilarin birleserek, Los Angeles’in bir dis mahallesi olan çölden bozma Hollywood’da stüdyolar kurup, konulu, uzun metrajli, iddiali filmler çekmeye başlamasiyla gittikçe çogalan Hollywood stüdyolari, önce Amerikan sinemasina, zamanla da ABD’nin ekonomik ve siyasi gücünün artmasiyla dogru orantili, dünya sinemasina egemen oldu. Hollywood Sinemasi başlangicindan beri Avrupa’dan her yönden beslenmiş olsa da, kaliplaşmiş, şablonlari olan, ortalama Amerikan insanina yönelik rahat izlenebilir bir sinema dili ve etkin bir ticari yaklaşim geliştirdi. Ingiliz sosyolog Jackie Stacey Hollywood Sinemasini şöyle tanimlar:”Görkem ve satafatla daha iyi bir hayata kaçişi temsil eder. Günlük hayat ile filmlerdeki hayal dünyasi arasinda gerçeklerden kaçisi kolaylastiran, kültürel tüketime uygun lüksü ve konforu yansitan bir düs sarayidir.” Diger bir deyişle, Hollywood ortalama Amerikan seyircisini “büyülemek” amaciyla, çevresini ve dünyayi nasil göstermek istiyorsa -hatta gerekirse abartidan bile kaçinmadan- perdeye yansitir. Basta Fransa ve Italya olmak üzere Avrupa Sinemasi, Hollywood’dan ister istemez etkilense de çogunlukla teknik açidan sade, bireyci antalim üslubu olan, analitik “sanat filmi” tarzina yakin bir görünüm çizmiştir. Kimi görüse göre kültürel sebeplerin ötesinde bunun en önemli nedeni, Avrupa sinemasinin Hollywood kadar büyük bütçelere sahip olmamasi ve ürünlerini dünyaya pazarlama gücünün yetersizligidir. Türkiye gibi pek çok ülke kendi kültürel özelliklerine uygun ulusal sinema dillerini gelistirseler bile, her zaman için bir sekilde ticari ve sanatsal açidan Hollywood Sinemasinin etkisi altinda kalmişlardir. Günümüz ABD’sinde uydular, kablolu televizyonlar, video, internet gibi teknolojik araçlarin hizli gelisimi sinemanin bir salonda seyredilmekten baska bir ayricaligi kalmadigi iddialarina neden olsa da, Hollywood Sinemasi pek çok yan koluyla birlikte büyük bir endüstriyel ekonomik güç, dünyayi yönlendiren etkin bir sanat dali ve popüler kültürün önemli bir parçasi olmayi sürdürüyor. Insanlar yeni bir filmi güncelken, evlerinin disinda, ücret ödeyerek, herkesle birlikte, “büyük beyaz perdeden” seyretmeyi tercih etmeye devam ediyor. Çesitli filmlerin gösterimlerinde kirilan gise rekorlari bunun bir göstergesi. Aslinda sinema filmlerinin sanatsal niteliginin yanisira ticari tüketim ürünleri oldugu, diger mal ve hizmetler gibi pazarlanmasi gerektigi pek çok seyircinin aklina gelmez. Genel geçer Hollywood Sinemasinin pazarlama kurallari, kendine özgü sanatsal sinema diliyle, ögretisiyle içiçe geçmis, adeta özdeşleşmiştir. Siradişi bagimsiz yönetmen ve yapimcilar ya da Woody Allen, Stanley Kubrick gibi Hollywood’un içinde olup, ama onun kistaslarina kafa tutan azinliktaki farkli sinemacilar degil konumuz. Oyunun bazi temel kurallari vardir ve üç aşagi beş yukari tüm yapimci firmalarin film üretim ve pazarlama yöntemleri birbirine benzer. Oyunun kurallari içinde hedef izleyicisiyle en iyi iletişimi kuran ve onun ihtiyaçlarini tam tatmin edebilen, yaraticiligini en etkin pazarlayabilen firmalar, daha çok seyirciyi ve sponsoru filmlerine çekerek, rakipleri karsisinda daha fazla kâr elde ederler. Işte Hollywood’un malum pazarlama kurallari ve yöntemlerinin ana hatlariyla özeti: · Hollywood sinema ekonomisi her büyük üretim gibi üç iktisadi etkene dayalidir: Üretici(yapimci), araci(dagitimci), perakendeci(salon isletmecisi). Yapimcinin işi yalnizca filmin finansmanini saglamak degildir. Sermayenin yanisira filmin üretilmesi için gerekli bütün elemanlari bir araya getirir: Senaryo, yazarlar, oyuncular, yönetmen, dekor, mekan, kostüm, teknisyenler, teknik araçlar, isiklandirma, ses ve görüntü efektleri, ulaşim, araştirma, planlama vb. Dagitimci, yapimcinin ürettigi filmi sinema salonlarina dagittigi gibi filmin kopyalarini, afişlerini hazirlatir, ilgili yerlere gönderir. Kopyalarin baskisi ve reklam masraflarini karşilamak üzere dagitimci, sinemalardan bilet satişina göre hesaplanan bir yüzde alir. Işletmeci sinema salonunun sahibidir, belli bir fiyatla veya hasilat üzerinden bir komisyonla filmi dagitimcidan kiralar. ABD’de filmin bütün aşamalarini elinde tutan pek çok büyük firma bulunur.Yapimciligi, stüdyolarin işletilmesini, dagitimi ve sinema salonu işletmeciligini bir arada yürütürler. Sinema sanayinin belli başli firmalari; Columbia, Metro Goldwyn Mayer, 20th Century Fox, Walt Disney,Warner Bros, Paramount, Sony Pictures, DreamWorks, Touchstone Pictures vd’dir. Bazilarinin kendi TV kanallari, video şirketleri hatta müzik yapim firmalari bile bulunur. Sinema ekonomisini aslinda tüm bu yan kuruluşlarla birlikte degerlendirmek daha dogru olur. Ancak öyle görünüyor ki, gelecekte yeni ekonominin geregi, bilişim teknolojisinin daha da gelişmesiyle bu süreçte radikal degişiklikler söz konusu olacak. Her işin tek bir elden haledilmesi, tüm aracilarin ortadan kalkmasi, yapimci ile seyircinin etkilesimli iletisiminin en yüksek noktaya ulasmasini saglayabilir. Fakat günümüzdeki ev sinemasi anlayişinin kapsamini genişletip yayginlaşacagi düşünülse de, öte yandan ev dişinda topluca, los bir mekanda film izlemek aliskanliginin kolay kolay terkedilemeyecegi anlaşiliyor. · Yapimci firmalar, tipki diger sektörlerdeki üretici firmalar gibi kisa, orta, uzun vade için üretim ve pazarlama planlarini hazirlarlar. Örnegin 5 yil sonra hangi filmlerin vizyona girecegini bile planlarlar. Tatmin edilmesi, doyurulmasi gereken farkli talepleri olan seyirci gruplari, yani pazarlar söz konusudur. Mevcut ve potansiyel seyircileri mercek altina alip hangi tür filmlere nasil tepki verdiklerini, izleyici gruplarin filmlerdeki olaylar ve karakterlerle özdeşlesmelerini hangi etkenlerin sagladigini, hangi oyuncularin ve yönetmenlerin daha çok ilgi çektigini, güncel araştirmalarla veya geçmis dönemlerin verileriyle karşilastirmali olarak görmeye çalişirlar. Ana hedef filmlerin önce çekim aşamasinda destekleyici mali sponsor bulmasi, vizyona girdiginde ise maliyeti kurtaracak kadar gelir elde edilmesi, ardindan hasilatin kâra geçmesidir. Filmin sinemalardan çekildikten sonra gidecegi yer ise televizyonlar ve videolardir. Bu da filmin gişedeki başarisiyla esgüdümlü kârin devami anlamina gelir. Filmler öncelikle ABD iç piyasasi için üretilir ve genellikle ilkin ABD’de vizyona girer, ardindan tüm dünyaya satilir. Dünya sinema pazarinda Hollywood’un rakipsiz egemen kotasi artik kaniksanmiştir. Film yapimcisi stüdyolarin genellikle kadrolarinda anlaşmali olduklari maasli veya kâr üzerinden yüzde alan yazarlar kadrosu, görüntü yönetmenleri, yapim yöneticileri, oyuncular, film yönetmeleri vd bulunur. Ancak kadro disindan çalisildigi da olur. Film üretim süreçlerinde senaryolar depolanir ve ana hikâyeler kalabalik yazar gruplari tarafindan defalarca yeniden kaleme alinir. Üst yönetim ve diger uzman kurullarla birlikte hangi hikâyenin filme çekilecegine karar verilir. Rol dagilimindan, kostüm seçimine, diyalog yazimindan, görüntü efektine kadar tüm aşamalarda işinin ehli profesyoneller görev alir. Bütün işgörenler filmin yönetmeninin bakiş açisiyla, sanatsal yorumuyla, onun talimatlariyla üretimde bulunurlar. Aslinda Hollywood filmlerinin özellikle gişede başariya ulaşanlarin senaryosundan, yönetimine, oyuncu seçimine kadar her parçasinda belli bazi “Hollywood başari ve kalite kriterleri” bulunur. Iyi adamlarin kötü adamlara karşi mücadelesi ve sonunda kazanmasi, birbirini seven kadinla erkegin bir türlü kavuşamamasi, heyecanli kaçma-kovalamaca sahneleri, baş aktörün zor ve komik durumlara düşmesi, ateşli öpüsme sahneleri gibi sayisiz mizansen neredeyse bütün senaryolarda farkli yorumlarla tekrar tekrar kullanilir. Bu tür kaliplaşmiş kurgular pek çok filmin, olmazsa olmaz kazanç getirici kriterleri olarak kabul edilir. Neyin seyirci tarafindan tutulacagini, neyin istenmeyecegini yapimci ve yönetmenler adlari gibi bilirler. Kaç saniyede bir görüntü karesinin degişecegi, hangi müzigin hangi sahnede kullanilirsa nasil güçlü bir etki yapacagi, filmin finalinin çarpici olmasi için hikâyenin nasil gelismesi gerektigi ve buna benzer daha sayisiz ayrinti için belli bazi kaliplar, matematiksel reçeteler vardir. Ve toplam kalite için bu standartlara her zaman uyulur! Avrupa kaynakli yaygin bir görüse göre, Hollywood’un kurulusundan bu yana, yillarca yapimci ve yönetmenler filmleri üretirken kendi kurallarini dikte ederek, etkin bir promosyon yönetimiyle seyirciyi öylesine şartlandirmişlardir ki, izleyici kitlesinin çogunlugu diger alternatif sinema tarzlarini anlayamaz hale gelmiş bir şekilde Hollywood’u tek dogru olarak alğilamaya ve arzulamaya başlamistir. Bir filmin başarisindaki hatta o filme seyircinin gitmesindeki etkenlerin başinda kuskusuz oyuncular, yildizlar gelir. Yakişikli, güzel ve yetenekli olmanin ötesinde yapimcilarin aradigi en önemli özellik, seyirciyle iletişim kurabilecek, idollesecek “ayriksi karizmadir.” Aslinda oyuncular da belli bazi standartlara ve kaliplara tabidir. Her dönem için degisik siniftaki seyircilerin ihtiyaç duyduklari aktör ve aktrist kaliplarinin yerleri günün degisen sartlarina uyarlanarak sürekli doldurulur. Bu durum yenilerin eskilerin taklitçisi oldugu anlamina gelmez, sadece seyircinin talep ettigi “ürün sinifini” özgün karizmalariyla karşilarlar.. Her oyuncunun pazarlama süreçlerinde ayri bir görevi, ayri bir seyirci tatmini işlevi vardir. Ayni şey kuşkusuz yönetmenler için de geçerlidir. Steven Spielberg ya da Oliver Stone filmleri her zaman için iyi pazar degerine sahiptir. Hepsi de birer kâr getiren markadir. Seyirciler bu filmlere giderken ödedikleri bilet ücretinin karşiliginda ne alacaklarini tahmin edebilirler. Avrupa ve diger ülkelerden gelen pek çok oyuncu ve yönetmen Hollywood’da dünya çapinda yildizlaşmiştir. Hollywood’un pazarlama tekniklerinde önemli araçlarindan biri de kuşkusuz özgün film şarkilari ve müzikleridir. Filmlerin tutundurulmasinda her zaman için itici bir güç olarak kabul edilir. Hatta bazen şarki ve müziklerin filmi bile aştigi görülür. Özellikle son on yilda neredeyse her film için “soundtrack” adi verilen albümlerin piyasaya sunulmasi olmazsa olmaz bir kural haline geldi. Filmin fon müziginin ve filmde kullanilan özgün ya da eski şarkilarin derlendigi albümler satiş listelerinde önemli başarilar elde ediyorlar. Filmin tutundurulmasina katki saglarken, albümlerin satişi da ayrica yapimcilara ek bir gelir kaynagi oluşturuyor. Filmler vizyona girmeden önce, hatta yapim aşamalarinda tutundurma faaliyetlerine başlanir. Aslinda filmlerin bu aşamada diger ürünlerden pek farki yoktur. Sinemalarda 6 ay öncesinden gelecek filmin görüntüleri, afişleri vb ile tanitima geçilir. Amaç bellidir; potansiyel seyirci grubu üzerinde bilinirlik yaratmak. Filmin vizyona girişi yaklaşirken televizyon, radyo, gazete, dergi, internet sayfalari, açikhava alanlari vd yogun bir reklam kampanyasi başlar. Oyuncusundan yönetmenine filmle ilgili herkes daha önceden planlanan mesajlari kamuoyuna iletmek amaciyla medyada çeşitli şekillerde yer alirlar. Yapim ekibinin nasil çalistigindan, görsel efeklerin tasariminin hikâyesine kadar her ayrinti basin için bir haberdir. Filmin müzik albümü piyasaya sunulur. Eger filmin bir sponsor firmasi varsa, onunla ortak çalişmalar kendini gösterir. Hollywood’daki gelenege göre, film vizyona girmeden önce sinema eleştirmenlerine özel bir gösterim düzenlenir ve film hakkinda daha önceden haber yapmalari saglanmaya çalişilir. Tabii bir de filmin görkemli bir galasi olmalidir. Son yillarda filmlerin tutundurulmalarinda her film için ayri açilan etkilesimli web sayfalarinin önemi artiyor. Ayrica çeşitli promosyon armaganlari kazanmak da mümkün. Filmlerin tutundurulmasinda ve mali destek bulunmasinda ticari firmalarla ortaklasa çalişilmasi veya sponsorluk anlaşmalari her zaman için iki tarafa da kazançli görünmektedir. Bunun yanisira bir filmin yan ürünleri de(oyuncaklar, afis, promosyon malzemeleri, kitap, tisört vb) yapimcilar için hem gelir kaynagi hem de tutundurma aracidir · Amerikan Sinema Akademisi, sonralari “Oscar” adini alacak ödülleri, 1928’de ilk kez vermeye baslandiginda, gelecekte bu ödüllerin Hollywood’un önemli bir pazarlama araci olacagini herhalde hiç düsünmemisti. Gerçekten yillar geçtikçe Oscar ödül törenleri, televizyon ve diger iletisim araçlarinin gelişimiyle birlikte, sadece ABD’de degil, dünyanin pek çok ülkesinde siradan insanlarin bile merakla bekledigi ve takip ettigi bir fenomen haline geldi. Elbette yapimci ve dagitimci firmalar bu durumdan kendi çikarlari dogrultusunda olabildigince faydalanmaya çabalarlar. Zira bilirler ki, filmleri herhangi bir dalda aday gösterildiginde -kazanmasalar dahi- bunu seyircilerine (müşterilerine) ve gelecekteki potansiyel sponsorlarina arti bir referans olarak sunabilirler. Hele bir de film Oscar’i kazanirsa tüm dünyaya filmi yeniden sürüp, daha geniş kitlelere ulaşip, gişe gelirini arttirma olanagina kavuşabilirler. Akademi’nin ödüllendirmedigi filmin veya sinema emekçisinin sanatsal degerinin yüksek olmadigi sonucuna varilamaz kuskusuz. Oscar’lar halk için geleneksel bir eglence, töreni yayinlayan televizyon kanallari için önemli bir reklam geliri, sinema camiasi içinse pazarlama yöntemlerinde hiç de yabana atilmayacak bir deger olarak yerini koruyor.

















Kaynakca

www.itusozluk.com
www.blog.milliyet.com
www.siyahkahve.com
www.arsiv.sabah.tr
www.nuveforum.net
www.kongrekaraburun.org
www.uludagsozluk.com
www.alternatifforum.org
www.turksolu.org

Hiç yorum yok: