5 Şubat 2009 Perşembe

Global ekonomik krizin sebepleri Türkiye üzerinde etkileri


T.C. MARMARA ÜNİVERSİTESİ BANKACILIK VE SIGORTACILIK ENSTİTUSU BANKACILIK BÖLÜMÜ DOKTORA SINIFI 1. DÖNEM 2008 - 2009

Global ekonomik krizin sebepleri, Türkiye üzerindeki etkileri, reel sektörünün krizden az etkilenmesi için alması gereken önlemler









Akbar SAFDARİ

1/20/2009
Global ekonomik krizin sebepleri, Türkiye üzerindeki etkileri, reel sektörünün krizden az etkilenmesi için alması gereken önlemler


Giriş
A.B.D.’de baş layan ve hizla Avrupa ülkelerine yayilan finansal krizin maliyetinin Ingiltere Merkez Bankasi verilerine göre 2.8 trilyon dolari, bazi kaynaklara göre ise de 4 trilyon dolari buldugu ifade edilmektedir. Yaşanan krizin temel nedeni olarak da ABD yatirim bankalarinin konut kredilerini aşiri genişletmesi ve konut sektöründe fiyatlarin önce aşiri yükselmesi sonra ipotek degerlerini taşiyamayacak kadar düşmesi sonuçu banka bilançolarinin bozulmasidir. Bu konuda meydana gelen kuvvetli sarsinti önce Avrupa’yi sonra da Güney Amerika’yi vurmuştur. Kriz baslangiçta, iktisatçilarin çok iyi bildikleri aşiri likidite krizi idi. Fakat kriz bankacilik sektörüile sinirli tutulamadigi için borsa ve döviz piyasalarina da yansidi. Bu yansimada ABD’nin bankacilik krizine uzun süre seyirci kalmasinin büyük payi vardir. Sonuçta birçok büyük banka ve sigorta kuruluşu ilgili ülkelerin hazineleri tarafindan fonlanarak devletleştirilmiş; böylece finansal piyasalardaki güven sorunu asilmaya çalişilmiştir. Bankalari kurtarmanin önemli bir amaci da piyasalarda likidite kilitlenmesini önlemektir. Bu küresel krizin sonucunda ABD ve AB ülkelerinde yaşanan finansal kriz reel piyasalara da yansimiştir. Dünya ekonomisi ile entegre olan Türkiye ekonomisinin dis kaynakli bu gelismelerden etkilenmemesi mümkün degildir.
Ancak küresel krizin etkileri Türkiye’ye henüz tam olarak yansimamisken, ülkemizin çesitli bölgelerinden ve sektörlerinden arka arkaya isten çikarma haberleri gelmektedir. Işten çikarmalara ilişkin çeşitli kurumlarin tespit ettig i rakamlarda başina yansimaktadir. Kriz henüz etkilerini Türkiyede tam olarak hissettirmemisken, krize karşi işletmelerce alinabilecek birçok tasarruf tedbirinden henüz yararlanilmamiş ken, ilk ve en kolay tedbir olarak işten çikarmalarin yapilmasini hem hukuki hem de ahlaki bulmuyoruz. Kamuoyu vicdanini oldukça rahatsiz eden bu durum, bir panik havasi yaşanmasina neden olmakla birlikte, kartopu etkisi de yapmaktadir. Gelişmekte olan ekonomiler arasinda bulunan Türkiye’de küresel krizin yansimalari basiretli politikalarla reel sektörde derin sarsintilar yaratmadan atlatilabilir. Nitekim uluslar üstü ekonomik kuruluşlar, bu krizde gelişmekte olan ülkelerin reel olarak daha az sarsilacaklarini öngörmektedirler. Bu iyimser sonucu elde etmek için Türkiyede muhtemel riskler karşisinda, çalişanlar ve iş letmeleri koruyacak, büyüme hizinin daha da düşmesini önleyecek önlemler alinmasi gerekmektedir. Konfederasyonumuza göre 2008 yili itibariyle önemli risklerimizden birisi 190.6 Milyar dolari bulan özel sektör dis borç stokudur. Hazine verilerine göre bu borcun 47.8 Milyar dolari kisa vadeli, 142.7 Milyar dolari bir yildan fazla vadelidir. Özel sektör dis borçlarindan daha vurgulu bir risk ise cari açik konusunda görülmektedir.

Etkiler ve önlemeler
• Türkiyeye doğrudan yabancı sermaye girişindeki yavaşlama cari açığın finansmanını olumsuz etkilemektedir.
• Türkiye, gerçekleştirdiği mali sektör reformu sayesinde dünyadaki birçok ülkeden daha düzenli ve sağlam bir bankacılık sektörüne sahip olmasına rağmen, küresel mali kriz ve yeni finansman koşulları, Türk şirketleri üzerinde olumsuz etkiler yaratacaktır. Likidite koşullarındaki daralma, şirketlerimizin finansman imkanlarını daraltacak ve daha maliyetli hale getirecektir.

• Firmaların finansman maliyetleri artarken, ekonomik büyümedeki yavaşlama, finansman ihtiyacını ve kredi talebini azaltacaktır.
• Mevcut piyasa koşullarında firmalar önünü görememektedir. Firmalar, üretim ve yatırım kararlarını günlük olarak revize etmek zorunda kalmaktadır. • Yatırım yapabilmek için firmaların uzun vadeli öngörüye sahip olması gerekmekte ve bu nedenle, mali sistemde ve siyasi ortamda istikrar gerekmektedir.
• Son yıllarda TLsının aşırı değerlenmesi ile ara mali ithalatımız sürekli olarak artmış ve toplam ithalatımız içinde % 80 paya ulaşmıştır. Bu durum yerli üretim yerine ithalatın tercih edildiği ve ithalata dayalı bir ihracat inin benimsendiğini göstermektedir. Krizin, ara malında dışa bağımlı olarak gelişen ekonomimizde uzun sürecek bir daralmaya neden olabileceği endişeleri mevcuttur.
• Başta enerji olmak üzere üretim girdilerindeki hızlı artış rekabetçi üretim olanaklarını kısmış, kriz nedeniyle daralan ihraç pazarlar, firmaların maliyet artışlarını satış fiyatlarına yansıtmalarını olanaksız hale getirmiştir. • Kar marjlarınmn azalması, giderek üretimin durmasına, istihdamın daralmasına neden olacaktır.• İç ve dış pazarlardaki durgunluk ve talep daralması olarak ortaya çıkan ilk etkiler, reel sektörde de daralmaya neden olacak ve firmalarımızın borç-alacak ilişkileri de olumsuz etkilenecektir. • ABD doları diğer paralar karşısında değer kaybederken, Türkiyede değer kazanması nedeniyle dünya konjoktürü ile eşgüdüm sağlanamamaktadır.
Firmalarımıza, ekonomimizi yakın gelecekte olumsuz etkileme olasılığı yüksek olan küresel krizin etkilerini en aza indirebilmek için şunları öneriyoruz;
• Daha rasyonel davranıp risklerden uzak durmak,
• Mali güçlerinin üstünde öz sermayelerini aşan yatırımlardan kaçınmak,
• Döviz cinsinden borçlanmamak,
• Kurumsal risk, kriz ve performans yönetim stratejilerini oluşan yeni konjonktüre göre hergün gözden geçirmek,
• Üretim artışına katkısı olmayan veya marjinal katkısı zayıflayan varlıklarını sermaye yapılarını güçlendirmek üzere nakite çevirmek,
• Borçlu olan şirketlerimizin başta kur riskleri olmak üzere finansman risklerini kısa dönemde minimize etmek.
Hükümetten beklentiler
İhracatçı sektörlerin istikrarlı bir şekilde büyümesi, ihracatının sürdürülebilirliği ve sektöre doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının çekilmesi için öncelikle makro ekonomimizde hızlı ve istikrarlı bir büyümenin, düşük ve öngörülebilir enflasyon ile reel faiz oranlarının, ihracatı teşvik eden, ithalatı özendirmeyen ılımlı döviz kuru dalgalanmalarının ve yeterli yatırım teşviklerinin sağlanması gerekmektedir.
Krizin muhtemel olumsuz etkilerini azaltmak için Hükümetin acil olarak aşağıdaki tedbirleri alması gerekiyor;
• Krize rağmen işçi çıkarmayan işletmelerin desteklenmesi, bu amaçla işsizlik fonunda biriken meblağın belirli bir miktarının işveren üzerindeki SSK primlerine ve çeşitli vergilere indirim olarak yansıtılması. • Üretici firmalar tarafından kullanılan sanayi elektrik tarifelerinde indirim uygulanması.
• İhracatçılara yönelik Eximbank kredilerinde piyasa şartlarına göre daha cazip kredi faizleri uygulanması,
• Dünya piyasalarındaki petrol fiyatlarındaki düşüşün nakliye firmalarına uygulanması, üretici firmalara yönelik doğalgaz fiyatlarında indirim yapılması,
• Yerli malı tüketiminin teşvik edilmesi ve tüketicinin bilinçlendirilmesi.
• Nakit sıkışıklığı ve kredi kullanımında yaşanan problemlerin devlet bankaları aracılığı ile aşılması için Ziraat, Halk ve Vakıf Bankalarının sanayiciye yönelik kredilerin devamlılığının sağlanması,
• KOSGEB aracılığıyla, küçük ve orta ölçekli sanayiciye yönelik kredi desteklerinin artırılması ve daha aktif bir şekilde devam ettirilmesi.
• Teşvik sisteminin yerli üretimi destekleyecek ve ithalatın payını azaltacak yeni yatırımları özendirecek şekilde genişletilmesi. • İhracatçıya uzak mesafeler için navlun desteği sağlanması
• İhracat amaçlı üretim yeri ile limanlar arasındaki iç nakliyelerde kullanılan akaryakıta yönelik özel indirim uygulanması,
• Euro ve ABD dolarının YTL karşısında değer kazanmasıyla birlikte bu durumu ihracatçı açısından avantaja çevirebilmek için ileride döviz kurunun tekrar düşme ihtimaline karşılık, ihracatçıya kur garantisi getirilmesi ve bunun ihracatçılara çok iyi anlatılması, kur artışının fırsata dönüştürülmesi.
• Katma değeri yüksek mamuller üretmek ve ihraç etmesi amacıyla Ar–Ge ve Ür–Ge yatırımlarına yönelik desteklerin arttırılması,
• KOBİler tarafından yapılacak Ar–Ge yatırımlarına en az % 100 yatırım indirimi sağlanmalıdır.
♦ Dünya fınans piyasalarındaki daralma ve kaos reel sektörü olumsuz yönde etkilemiştir.Piyasadaki güvensizlik harcamaların ertelenmesine yol açmıştır.Ancak bizce en önemli sebep iç ve dış piyasaların daralmasıdır. Sonuçta var olan kapasitenin kullanılması ve arttırılması talep seviyesiyle yakından ilgilidir.2001 krizinden sonra da kapasite kullanımında önemli gerilemeler gözlenmiştir. Ancak krizin o dönemde iç kaynaklı olması ve dış pazarlardaki canlı talep ekonomiyi bugünkü kadar sıkıntıya sokmamıştır.
işsizlik Eğer bir ülkede kapasite kullanım oranları düşüyorsa ve üretim geriliyorsa işsizlik de artacaktır. Nitekim öyle de olmaktadır. En son açıklanan veriler işsizliğin yüzde 10'nun üzerine çıktığı ve işsiz sayısının 2.5 milyona ulaştığını göstermektedir. 2008 yılının son çeyreğinde büyümenin negatif olacağı beklentisi yaygındır. Bu durumda işsiz sayısının artması sürpriz olmayacaktır.
Sermaye?girişiMerkez Bankası verilerine gore Ocak-Kasım 2008 ayları arasında ülkeye net doğrudan sermaye girişi, 2007 yılının aynı dönemine göre %18.7 azalarak 13.677 milyar dolara gerilemiştir. Dünya mali piyasalarında likidite bolluğunun ortadan kalkması, güvensizlik ve karmaşa ile Türkiye'de geniş ölçekli özelleştirmelerin sonlarına gelmesi, sermaye girişinin azalmasının ana sebepleridir.
Neler?yapılabilir?Kredi hacminin darlığı ve maliyet ile iç ve dış pazarlardaki talep eksikliği.Global finans piyasalarındaki daralma sürdükçe kredi hacmini attırmak kolay olmayacaktır. Ancak, bankaların kredi maliyetlerini yükseltici yükümlülüklerini azaltmak suretiyle daha uygun maliyetli kredi imkanlarını sağlamak mümkün olabilecektir.Dış talebi arttırmakta da çok fazla etkili olamayacağımız açıktır. Yine de, yeni pazarlara yönelmemiz fuarlara daha yoğun şekilde katılarak tanıtıma önem vermemiz, teşvikleri ülke/ürün bazına indirmemiz faydalı olacaktır.İç talebi arttırmak geniş ölçüde bizim elimizdedir. Faizleri düşürmek, gelir vergisi alt dilimlerinin sınırlarını genişletmek, işsizlik sigortası destek kapsamını genişletmek, vergi ve prim ödemelerinde esneklik sağlamak bu konuda düşünülebilecek önlemler arasındadır.
2008 yılı Nobel Ekonomi Ödülü’nü alan Paul Krugman’ın yaşadığımız küresel krizin önemini 'Büyük depresyon' dönemiyle karşılaştırarak açıkladığını ve bu tarihsel perspektifin Türkiye için yol gösterici olabileceğine değinen İEÜ Rektörü Prof. Dr. Attila Sezgin, ‘’ Asli gündemimiz üretim, istihdam ve dolayısıyla reel sektör olmalıdır. Krizler kurumsal dönüşümlerin yaşandığı, toplumsal sözleşmelerin -zımni ya da açık- yeniden gözden geçirildiği ve atılım olanaklarının su yüzüne çıkabildiği durumlar anlamına da gelmektedir. Bu bağlamda orta ve uzun dönemde Türkiye ekonomisi ve özellikle de reel sektör dinamikleri için başat öneme sahip üç sorunun bu Panelin katılımcıları tarafından dikkate alınarak tartışılacağını umuyorum. Bunlardan birincisi, işgücünün eğitim düzeyinin yükseltilmesidir. Tüm gelişmiş ülkelerin ortak özelliği çalışan işgücünde gözlenen yüksek eğitim seviyesidir. Verimlilik artışıyla doğrudan ilişkisi kanıtlanan bu özellik ne yazık ki Türkiye ekonomisi için yeterince ciddiye alınmamıştır. Çalışan işgücünün ortalama eğitim seviyesi yaklaşık 6 yıldır. Güney Kore’de bu rakam 11 yıl civarındadır. Yeni işçi alımlarını lise ve üzeri eğitime sahip kişiler arasından yapan şirketlere prim ödemelerinde avantaj sağlanabilir. Özellikle iyi eğitim almış kadın işgücü mensuplarına 'pozitif ayrımcılık' uygulanmasına gidilebilir’’ dedi.
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) Başkanı Kemal Derviş,
finansal krizin, Türkiye dahil tüm ülkelerin reel sektörünü etkileyeceğini, ancak Türkiye'nin, pazar çeşitlendirmesine girmekle risklerini azalttığını söyledi.Kemal Derviş, ABD'de ortaya çıkan finansal krizin, diğer ülkelere de yayıldığını ve finansal sektörü riskli enstrümanları bulunduran ülkeleri ağır etkilediğini kaydetti.finansal krizin, reel sektörü de etkilemeye başladığını belirten Derviş, Türkiye dahil tüm ülkelerin reel sektörünü etkileyeceğini vurguladı.Krizin küresel bir etki düzeyinin olduğunu ifade eden Derviş, ancak etkilenme düzeyinin ülkeden ülkeleye değişebileceğini bildirdi.Türkiye'nin, dış ticaret yönüyle, ekonomisi daralan Avrupa'dan özellikle etkilenebileceğinin altını çizen Derviş, ancak Türkiye'nin, Çin pazarına girmekle iyi yaptığını, çünkü dış ticaret pazarlarını çeşitlendirdiği için risklerini azalttığını ve Avrupa'daki durgunluktan nispeten az etkilenebileceğini vurguladı.Krizin etkisinin azaltılması için ihracat pazarlarının çeşitlendirilmesi gerektiğini vurgulayan Üzülmez, Ortadoğu ve Afrika pazarları daha fazla girilmesi gerektiğini, ihracatta yüzde 50 payı alan AB ülkelerindeki pazarın şimdiden olumsuz etkilendiğini söyledi.
Krizle ilgili kısa ve orta vadeli beklentiniz nedir?Orta vadede herkes çok açık söylüyor, bir dönem bitmiş durumda. Çok hızlı bir şekilde sonuna eriştik. Denetim mekanizmaları açısından öncesi de var, ama 1980’lerde başlayan bu denetimsizlik, piyasa her şeyi halleder ideolojisi şu anda bitti. Birden bire Amerikan devletinin ekonomideki mevcudiyeti üç misline filan çıktı. Artık Amerika’ya sosyalizm geldi, devletçilik geldi diye konuşuluyor. Bu geri dönülecek bir şey değil. Bu, önümüzdeki döneme damgasını vuracaktır. Önümüzdeki dönem 15-20 yıl belki daha uzun bir süre devlet güdümünde bir kapitalizminden bahsetmek mümkün.Bu çerçevede bence ilerici kesimlerin düşünmesi gereken, madem böyle bir devletin kapitalizme müdahalesi söz konusu, o zaman bu devlet müdahalesini daha ilerici şekillerde kullanmak gerekir. Bırakmayalım sadece Wall Street’in temsilcilerine.Gelir dağılımını düzeltici bir şekilde kullanmak, yani daha fazla sosyal politikalara öncelik vermek mümkün olsun. Şu anda kapitalistler zayıf durumda aynen 1930’da olduğu gibi, dolayısıyla devletin daha arzulanır şeyler yapmasını kapitalistlere empoze etmek gerekir. Bugün yaşanılan kapitalizmi kurtarma sorunu gibi.Evet. Şunu da unutmayalım kapitalizm çökse, maalesef kapitalizme alternatif getirecek hiçbir proje yok. Güçlü bir sosyalist sol da yok. Dolayısıyla kriz bizim için daha iyi olur diyecek durumda değiliz. Öyle bir şey de yok ortada. Onun için kapitalizm şu anda daha kötü duruma girerse muhtemelen karşımıza istemediğimiz şeyler de çıkacak, faşizm de olabilir.. Sosyal demokrat bir siyaset gütmek bana daha akılıca geliyor. Madem devlet bu işe daha fazla girecek, hiç olmazsa devlet daha doğru işler yapsın.




Kaynakça
Ekonomik küresel kriz etkileri,Ahmet YETİM
küresel krizin ülkemize olası etkileri,HAK-IŞ RAPORU
küresel mali piasada kurumsal yönetim,Dr.MuradKAYACAN.İMKB
Global finansal kriz ve Türkiyeye etkileri konfransı,Kemal UNAKITAN,Mali bakani

Hiç yorum yok: