5 Şubat 2009 Perşembe

SERMAYE PİYASASINDA İSLAMİ ENSTRUMANLAR


marmara üniversitesi bankacılık ve sigortacılık enstitusu bankacılık bölumu doktora sınıfı 1. donem 2008-2009
SERMAYE PİYASASINDA İSLAMİ ENSTRUMANLAR




Akbar SAFDARİ

7/1/2009 21








GİRİŞ
Yaşadığımız devir artık bir şiddetli rekabet devridir. Her işletmenin bu hızlı rekabette üstün gelmesi gerekiyor, aksi takdirde o işletme son bulur. Sermaye piyasasında olan işletmeler de aynı durumu yaşıyorlar, buna göre çeşitli hizmetleri kendi müşterilerine sunmaktalar ve zaman geçtikçe bu hizmetleri çeşitlendirmeleri gerekiyor. Bu farklı hizmetlerin biri de islami ensturumanlardır ki işletmeler bunları bankacılıkta sigortacılıkta ve sermaye piyasasında kullanıyorlar. TÜRKİYE içinde son yıllarda işletmeler islami ensturumanları kullanmaktadırlar.Çünkü türlü müşterilerine hizmet vermekteler. Bazen müşteriler dini kurallara bağlantılılarına göre ve işletmeler onları da çekmek için islami insturumanları kullanmaktalar. Ama islami piyasa normal piyasaya göre farkları var ve en onemli farkı RİBA (faiz) kavramıdır ve ben bu makalede önce onu anlatacağım.Sonra faizsiz bankacılıktan bahsedeceğim. Bu yüzden sermaye piyasasında kullanılan ensturumanlar önce bankacılıktan başlamıştı sonra gelişmişti ve sermaye piyasasına da geçmişti daha sonra islami sermaye piyasasının ilkeleri ve kanuni dayanaklarını anlatılacaktır sonra ise islami ensturumanlardan bahsedilecektir.

KÂR PAYI İLE FAİZ ARASINDAKİ FARKLAR

Kâr, bir üretim içinde, emeğin eşliğindeki sermayenin, paradan mala, maldan tekrar para veya başka bir hâle evirilip çevrilmesi, kısacası bir mübadele süreci içinde işletilmesi sonucu, mevcut iktisâdi varlıklarda toplum adına meydana getirilen pozitif değer açısından emek ile sermayenin aldığı payıdır.
Kârda bu üretim sürecinin, yani girişimin zararla sonuçlanması halinde negatif olan ve dolaylı da olsa bütün toplumun etkilendiği bu sonuçtan sermaye sahibi doğrudan etkilenir. Başka bir ifadeyle kâr, toplumla birlikte ve ona bir katkıda bulunulması şartıyla elde edilen artı gelirdir.
Faiz ise, bütün riskleri direkt olarak borçluya, dolaylı olarak da topluma yansıyan, üretim süreci içindeki borç sermayenin, borçlunun zimmetine geçtiği şekliyle mahiyet değiştirmeden getirdiği artı gelirdir. Faizde, kârın aksine ne bir alım-satım ne de paranın bir halden başka bir hale (paradan mala, maldan tekrar paraya veya başka bir mala) çevrilmesi vardır. Ödünç alan kişinin zimmetinde borç olarak karar kılan para vade sonunda, üzerinde anlaşılan şartlara göre, ister borcun cinsinden ister başka cinsten bir fazlalıkla, aynen geri döner. Faizde sermaye sahibi vade sonunda anaparasıyla birlikte ne kadar faiz edeceğini bilir ve bu miktar artık onun kazanılmış hakkı haline gelir.
Halbuki kârda sermaye sahibi parasını ortaya koyar; tezgâhın bir ucundan giren hammaddenin evirile çevrile işlenmesi ve sonuçta malın bozuk olarak çıkma ihtimalinin yanında genellikle işlenmiş, mamul olarak çıkması gibi; sermaye de paradan mala, maldan tekrar paraya veya başka bir mala çevrilir, alım-satımlara konu olur. Vade veya girişim sonunda sermaye sahibi nasıl bir netice ile karşılaşacağını bilmez.Doğacak her sonuca katlanmak zorundadır.
Faiz ile kâr arasındaki temel farklardan birisi, faizin doğmamış ve ortada olmayan bir gelirin paylaşımı; kârın ise doğmuş, varlığı kesin olarak ortaya çıkmış ve miktarı tam olarak bilinen gelirin paylaşımıdır.
Kâr, reel bir üretim sonucu elde edilen reel bir gelirin paylaşılması sonucu elde edilir. Faiz ise, üretim ekonomisinden daha çok, bugünkü yaygın tabiriyle, rant ekonomisinin sonucudur. Yani faiz, üretmeden, ortaya reel bir sonuç çıkmadan, meselâ, bugün Türkiye bütçesinde görüldüğü gibi, bir devletin bataklığa sürüklenmesi pahasına elde edilen, hak edilmemiş, hayali bir gelirin sermayeye tahsis edilmesidir. Ünlü iktisatçı Sir Roy Harrod faize “hayal” ve “gerçek dışı bir şey” yakıştırmalarını yapmıştır.
İslam’ın kabul ettiği temel kazanç yolu emektir. Gelir elde etmek isteyen kişi, eğer sadece emeğe sahipse, bu emeğini üretim süreci içine koyacak, bununla gelir elde edecektir. Bu gelire İslam’da ücret (emek bedeli) denir. Eğer kişi emeğini bir başkasına kiraya vermek (icare) veya tabii kaynakları işlemek suretiyle elde ettiği ürünün hepsini tüketmez, bir kısmını biriktirirse, sonunda elinde birikmiş emek ve değer olan sermaye oluşur. Bir kurumdan emekliye ayrılan kişinin eline geçen emeklilik ikramiyesi veya bir çiftçinin her yıl ürününden bir kısmını artırması suretiyle elinde bir sermaye oluşması gibidir.
Elinde böyle bir sermaye oluşan kişi bundan böyle emek sarf etmek istemiyor, sermayesinin kazancıyla geçinmek istiyorsa İslam’a göre önünde bir tek yol vardır: Sermayesini emek sahibi bir girişimciye vererek, girişilen yatırımların kârına ve riskine ortak olmaktır. Sermaye sahibinin böyle bir ortaklığa girerek elde ettiği kâr ile, parasını bankaya yatırarak elde ettiği faiz arasında temelde ve özde büyük farklılıklar vardır. Bu farkları iki yönden ele alabiliriz:
1- Psikolojik Yönden: Kâr ve zarar ortaklığı ile sermayesini girişimciye veren kişi bilfiil üretim faaliyetlerine katılmasa da psikolojik olarak üretim faaliyetlerinin içindedir. Girişimcinin telaşı onun telaşı, sıkıntısı onun da sıkıntısıdır. Çünkü sonuçta karşılaşacakları kader ortaktır. Kâr halinde kâra ortak olduğu gibi zarar halinde de zarara ortak olacaktır. Zarar halinde girişimci taze emeğini kaybetme korkusunu yaşarken, sermaye sahibi de önceden biriktirdiği emeğini kaybetme telaşını yaşayacaktır.
Bu risk unsuru, parasının faizini köşesinde telaşsız bekleyen kişinin hareketsizliğinden onu kurtaracak, “Sen çalış ben yiyeyim, ben alacağım faizi bilirim, gerisine karışmam” bencil duygusunu yaşamayacak; böylece, sermaye sahibinin girişimciyle olan ortak kaderi onları birbirine yaklaştıracak, toplum fertleri arasında yardımlaşma, dayanışma, sevgi ve merhamet gibi ahlaki değerler güçlenecektir.
2- Ekonomik Yönden: Faizde parasını faize yatıran kişi anapara ve faizin sağlama bağladıktan sonra paranın kullanımına karışmadığından kişinin iktisâdi faaliyetlerden tümüyle kopması söz konusudur. Yani faiz üretken bir uğraşın sonucu değil, verimsiz bir beklemenin sonucudur. Ödünç verenin üretken bir uğraşısının olmaması, ekonomide girişimci faktörünün eksilmesine yol açar. Oysa Kârda bu etken tüm üretim ve pazarlama boyunca canlılığını korumaktadır.
Kâr kâbiliyetlerin kamçısıdır. Girişimci kârını artırmak amacıyla yeni buluşlara gidebilir, yeni ürünlerin ortaya çıkmasını sağlayabilirFaizini bekleyen kişi, her durumda faizini aldığı ve girişimcinin olası zararına karışmadığı için gelir dengesizlikleri meydana gelebilecek, sermaye sahibi önceden belirlenmiş sabit faizini telaşsız, emeksiz ve risksiz elde ederken, girişimcinin zarar etmesi halinde zararına katılacak bir ortağı ve yardımcısı olmadığından yıkılacak, iflas edecektir. Kâr ortaklığı durumunda ise sermaye sahibi girişimcinin zararına katılacağından onun tamamen yıkılmasını önleyecektir. Sonuç olarak faiz her durumda sabit ve risksiz iken kâr değişken ve risklidir.
Kısaca, faizde bir üretkenlik ve faaliyet yok ve her durumda sabit, risksiz ve sadece sermayenin getirdiği bir gelir iken; Kâr, üretkenliğin ve faaliyetin sonucu, her durumda değişken ve sermayenin yeni bir emek ilavesi veya risk unsuruyla beraber getirdiği bir gelirdir.

DÜNYADA FAİZSİZ PİYASANIN GELİŞİMİ

Bir finansman müessesesi olarak "Faizsiz Bankacılık" ın dünyada ilk uygulaması Mısır Arap Cumhuriyeti'ndeki Mit Gamr kasabasında yaşanmıştır. Eski devlet başkanı Cemal Abdül Nasır döneminde bütün bankaların devletleştirilmesi akımına karşı alternatif olarak geliştirilen bir deneme sonucunda ortaya çıkmıştır. Mısır köylüsünün (fellah) tarımsal ve ticari ihtiyaçlarını karşılayan ve bunu yaparken "müteselsil kefalet" (tekeffül) felsefesine dayanan, daha çok "venture-capital" (risk sermayesi) ile "para vakfı" karışımı özgün bir modelde çalışan bu kuruluşa "banka" sıfatının verilmesi bugün akademik bir tartışma konusu olmaktadır. Model, hem bankacılığı, hem ticari ortaklığı (kâr ve zarar ortaklığı), hem tekafülü (sigorta) hem "barter" (takas), "icar" (leasing), factoring, vb. alt finansman metotlarını bir arada ve aynı çatı altında, aynı zamanda hayata geçirmiş kendine özgü bir modeldir.
Köy Sandığı kavramına yakın bir metotla faaliyet gösterdiği bilinen bu bankanın fikir babası merhum Dr. Ahmed El-Naggar'dır. Aynı zamanda bankanın hissedarı ve ilk idari personeli arasında bulunan söz konusu Mısırlı eski dışişleri bakanlığı memurunun iktisat geçmişi incelendiğinde, Alman ekonomi tarihinde (Prusya döneminde) görülen "toplumsal kalkınma bankacılığı"na benzer prensiplerden etkilenmiş olduğu ve bunu, çağındaki ve coğrafyasındaki İslâmi ekonomik ve kültürel öğelerle birleştirmeye çalıştığı dikkati çeker. Öte yandan, İngiliz hakimiyeti dönemindeki Hindistan'ın Müslüman bölgelerinde (bugünkü Pakistan vb.) görülen bazı "kooperatif bankacılık" uygulamalarının da dünyadaki ilk faizsiz finansman örnekleri arasında sayılması doğru olur. Gelişimi Münferit uygulamalar şeklinde birçok Müslüman toplumda yüzyılımızın başlarından itibaren filizlenmeye başlayan bu hareketin bilinçli, organize ve çağdaş metotlarla hayata geçirilmesi fikri ilk kez merhum Suud kralı Faysal döneminde ortaya çıkmıştır.
Kalkınma sürecinin başındaki tüm ülkelerin kendisine yönelen taleplerini karşılamakta zorlanan Amerika Birleşik Devletleri bu gelişimin İslâm ülkeleri arasında bir an önce örgütlenerek büyük çaplı bir oto-finansman kaynağı oluşturmasını tercih etmiş ve Dünya Bankası (IBRD) modelinde çalışacak birkaç büyük bölgesel banka kurdurarak bu yükün paylaşılmasına önayak olmuştur. Bu amaçla Asya ve Afrika kalkınma bankalarının kuruluşuna paralel olarak Cidde'de kurulan (1975) İslam Kalkınma Bankası'nın gerçekten de İslam ülkelerindeki kamusal projelere yaptığı mali katkılar çok önemli boyutlarda olmuş, fakat ihtiyacı karşılamakta yeterli olmamıştır. Özel sektör projelerine finansman veremeyen İKB' nin bıraktığı boşluğu doldurmak üzere bazı Suudi, Kuveytli, Birleşik Arap Emiri vb. zengin Müslümanların örgütlenmeleri sonucunda 1981'de oluşan "Dar Al-Maal Al-İslâmi" adlı holding, petrol zenginliğini ülkesine çekmeyi düşünen İsviçre'nin Cenevre kentinde kurularak faaliyete geçmiştir. Bunun verdiği cesaret ve know-how birikimi üzerine "Dallah Baraka Gurubu" ve diğer bazı guruplaşmalar sonucunda orta doğudaki Müslüman ülkelerde faizsiz finansman sistemi hızla yaygınlaşmıştır. Uzakdoğu da (Malezya vb.) ülkenin yönetiminde söz sahibi zengin Müslümanların kurduğu banka ve finansman kurumları, Japon kültür ve teknolojisinin imkânları ile birleşince bölgenin büyük bir ekonomik sıçrama yapmasında lokomotif rolü oynamıştır.
Şimdiki durumu halen dünyada 135 müessese "faizsiz" finansman kuruluşu niteliğinde çalışmakta ve yaklaşık 150 Milyar Dolar'dan fazla bir kaynağı işlemektedir. Her yıl yayınlanan istatistik verilerinden anlaşıldığı üzere dünyada en büyük 1000 banka arasında yer alan bankalardan 89 adedi halen İslam ülkelerinde kurulmuş olan ve faizsiz sistemde faaliyet gösteren finansman kurumlarıdır. Dünyanın en büyük bankaları (Örn: Citibank) bu sisteme yakın ilgi duymakta olduklarını ifade ederek bu gelişmenin içinde yer almaya gayret göstermektedirler. Bu ilgi, fiilen bu sistemde çalışan özel bankalar kurmak ve şubeler açmak şeklinde olduğu gibi ayrıca mevcut faizsiz bankalarla ortaklaşa bazı projelere katılmak metoduyla da olabilmektedir.
Faizsiz finansman sistemine batılıların 20 yıl önce yakıştırdığı sıfat, bizlere de ters gelmeyen bir sıfattır: İslâm Bankacılığı... Ancak, faizin "haram" edilmiş olması sadece İslamiyet'te değil fakat tüm semavi dinlerde kabul gördüğü için, asli kültür öğelerine gittikçe daha çok ilgi duyan ve köklerindeki değerleri keşfeden bütün toplumlarda faizsiz bankacılık kavramı özel ve saygın bir yer kazanmaktadır. Kurucusu Prens Muhammed Al Faisal olan ve merkezi Cidde'de (S. Arabistan) bulunan Dünya İslam Bankaları Birliği'nin en belirgin faaliyeti, konvansiyonel (klasik faizli) bankacılık standartlarını ve faizsiz finansman sistemini karşılıklı olarak birbirine adapte ederek iki kardeş sistem arasındaki dil birliğini geliştirmek yönündedir.

İSLAMİ SERMAYE PİYASASININ İLKELERİ


İslami sermaye pyasasıda normal piyasaya tek ilkeleri var ama SPKve BDDK ilkelerinnen ilave şariet ilkelerinde kapsamaktadi.

KANUNİ İLKELER

28 Şubat 2006 Tarihli Resmi Gazete
Sayı: 26084

Karar Sayısı : 2006/10018

Ekli “Türkiye Katılım Bankaları Birliği Statüsü”nün yürürlüğe konulması; Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun teklifine dayanan Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcılığının 23/1/2006 tarihli ve 110 sayılı yazısı üzerine, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 81 inci maddesine göre, Bakanlar Kurulu’nca 3/2/2006 tarihinde kararlaştırılmıştır.

Ahmet Necdet SEZER
CUMHURBAŞKANI

TÜRKİYE KATILIM BANKALARI BİRLİĞİ STATÜSÜ

BİRİNCİ BÖLÜM
Genel Hükümler, Görev ve Yetkiler
Kuruluş
MADDE 1 – Türkiye Katılım Bankaları Birliği, Bankacılık Kanunu gereğince kurulmuş tüzel kişiliği haiz ve kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşudur. Yönetim merkezi İstanbul olup, yurt içinde gerekli teşkilatı kurabilir.
Tanımlar
MADDE 2 – Bu Statünün uygulanmasında; Birlik: Türkiye Katılım Bankaları Birliğini, Kanun: 5411 sayılı Bankacılık Kanununu, Katılım Bankası: 5411 sayılı Bankacılık Kanununa göre katılım bankası adı altında Türkiye'de kurulan bankaları, yurtdışında kurulu bu nitelikteki kuruluşların Türkiye'deki şubelerini, Kurum: Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunu, Kurul: Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunu, Fon: Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunu ifade eder.
Birliğe üyelik
MADDE 3 – Türkiye'de faaliyet gösteren bütün katılım bankaları Kanun hükümlerine göre faaliyet izni aldıkları tarihten itibaren bir ay içinde Birliğe üye olmak, bu Statü hükümlerine uymak ve Birliğin yetkili organlarının aldığı kararları uygulamak zorundadır.
Her ne surette olursa olsun faaliyet izni kaldırılan veya diğer bir veya birkaç katılım bankası ile birleşen veya bütün aktif ve pasifi ile diğer hak ve yükümlülüklerini Türkiye'de faaliyette bulunan diğer bir katılım bankasına devreden veya tasfiye kararı alan katılım bankalarının üyelik kayıtları silinir.
Birliğin amacı, yetki ve görevleri
MADDE 4 – Birliğin amacı serbest piyasa ekonomisi ve tam rekabet ilkeleri çerçevesinde, bankacılık düzenleme ilke ve kuralları doğrultusunda katılım bankalarının hak ve menfaatlerini savunmak, bankacılık sisteminin büyümesi, sağlıklı olarak çalışması ve bankacılık mesleğinin gelişmesi, rekabet gücünün artırılması amacıyla çalışmalar yapmak, rekabetçi bir ortamın yaratılması ve haksız rekabetin önlenmesi için gerekli kararları almak/alınmasını sağlamak, uygulamak ve uygulanmasını talep etmektir.
Birlik bu amacı gerçekleştirmek için aşağıdaki görevleri yürütür:
a) Bankacılık ve katılım bankaları ile ilgili mevzuatı izlemek bu konulara ilişkin düzenlemeleri üye katılım bankalarına duyurmak,
b) Meslek ilkelerini belirlemek suretiyle üyelerin birlik ve mesleğin gerektirdiği vakar ve disiplin içinde ekonominin ihtiyaçlarına uygun olarak çalışmalarını sağlamak,
c) Üye katılım bankası mensuplarının uyacakları meslek ilkeleri ve standartlarını Kurumun uygun görüşünü alarak belirlemek,
d) İlgili mevzuat uyarınca alınan kararlar ile Kurumca alınması istenilen tedbirlerin uygulanmasını takip etmek,
e) Üyeleri arasında haksız rekabeti önlemek amacıyla gerekli her türlü tedbiri almak ve uygulamak,
f) Katılım bankaları arasındaki ilişkilerde mesleki dayanışmayı güçlendirecek kararlar almak,
g) Kurum ile işbirliği yapmak suretiyle katılım bankaları arasında ortak projelere ilişkin işbirliğini temin etmek,
h) Üyelerin ilan ve reklamlarında uyacakları esas ve şartları tür, şekil, nitelik ve miktarları itibariyle Kurumun uygun görüşünü alarak tespit etmek,
i) Yurt içinde ve yurt dışında katılım bankacılığını temsil etmek, katılım bankacılığını tanıtmak ve bu konuda kamuoyunu aydınlatmak için çalışmalarda bulunmak,
j) Bankacılık konusunda seminer, sempozyum, konferans ve eğitim programları düzenlemek,
k) Müşteri haklarına dair hükümlerde öngörülen sözleşmelerin şekil ve içeriklerine ilişkin usul ve esaslar ile tip sözleşmelerin uygulanacağı işlemleri, Kurulun uygun görüşünü alarak belirlemek,
l) Üyeler ile bireysel müşterileri arasındaki ihtilafların değerlendirilmesi ve çözüme kavuşturulmasını temin etmek üzere Birlikçe hazırlanan ve Kurulca onaylanan usul ve esaslar dahilinde hakem heyeti oluşturmak,
m) Katılım bankaları ve bankacılığı konularında resmi makam ve kuruluşlara istişari mahiyette mütalaa vermek,
n) Ekonomi, mali sektör ve bankacılık sistemindeki yurt içi ve yurt dışı gelişmeleri izleyerek toplayacağı bilgileri üyelerine ve ilgililere ulaştırmak,
o) Ulusal tasarrufun teşviki için gerekli çalışmaları yapmak ve yetkili mercilere önerilerde bulunmak,
p) Katılım bankalarına ilişkin, gizlilik niteliği taşımayan istatistiki bilgileri toplamak ve kamuoyuna duyurmak,
r) İlgili mevzuat hükümleri saklı kalmak kaydıyla, katılım bankalarının, müşterilere sundukları hizmetler karşılığında tahsil edecekleri komisyon, ücret ve masraflar, açtıkları krediler ve bunlarla ilgili diğer işlemler için uygulayacakları kar payı oranları, komisyon ve ücretler ile katılma hesaplarında kar ve zarara katılma oranının belirlenmesine ilişkin olarak üye katılım bankalarına yönelik tavsiye kararı almak,
s) Üyelerinin ortak menfaatlerini ilgilendiren konularda yönetim kurulu kararına istinaden dava açmak ve/veya gerekli girişimlerde bulunmak,
t) Kurumca alınması istenilen tedbirleri almak,
u) Birliğin aldığı karar ve tedbirlerin uygulanmasını takip etmek, bunlara zamanında ve tam olarak uymayan üyeler hakkında gerekli müeyyideleri uygulamak,
v) Kanun ve ilgili mevzuatın kendisine yüklediği diğer görevleri yapmak.
Katılım bankalarının temsili
MADDE 5 – Katılım bankaları, Birlik'te yönetim kurulu başkanı, murahhas üye, genel müdür veya genel müdür vekilinden birisi tarafından temsil olunur. Bunların mazeretleri nedeniyle katılamamaları halinde bir genel müdür yardımcısına temsil yetkisi verilebilir. Ancak, Birlik Yönetim Kurulu Başkanlığı ile Yönetim Kurulu Başkan Vekilliği görevini, Yönetim Kurulunca bu göreve seçilen genel müdürler yürütür.

SPK
2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nun 37. ve 38’inci maddeler.




Örnek:
UNICRON CAPITAL MENKUL DEĞERLER A.Ş.
A TİPİ DOW JONES ISLAMIC MARKET TURKEY ENDEKSİ FONU İÇTÜZÜĞÜ

MADDE 1-FONUN KURULUŞ AMACI:

1.1 Unicorn Capital Menkul Değerler A.Ş. tarafından, 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nun 37. ve 38’inci maddelerine dayanılarak ve bu içtüzük hükümlerine göre yönetilmek üzere halktan katılma payları karşılığı toplanacak paralarla, katılma payı sahipleri hesabına, riskin dağıtılması ve inançlı mülkiyet esaslarına göre sermaye piyasası araçlarından ve altın ile diğer kıymetli madenlerden oluşan portföyü işletmek amacıyla Unicorn Capital Menkul Değerler A.Ş. A Tipi Dow Jones Islamic Market Turkey Endeksi Fonu kurulmuştur.
1.2 Bu içtüzükte Unicorn Capital Menkul Değerler A.Ş. ‘KURUCU’, Unicorn Portföy Yönetimi A.Ş. “YÖNETİCİ”, İMKB TAKAS ve SAKLAMA BANKASI A.Ş., İSTANBUL ALTIN BORSASI, EUROCLEAR BANK S.A./N.V., CLEARSTREAM BANKING, DEUTSCHEBANK “SAKLAYICI KURULUŞ”, Unicorn Capital Menkul Değerler A.Ş. A Tipi Dow Jones Islamic Market Turkey Endeksi Fonu ‘FON’,” Sermaye Piyasası Kurulu ‘KURUL’, Sermaye Piyasası Kurulu’nun Seri:VII, No:10 Yatırım Fonlarına İlişkin Esaslar Tebliği ile ek ve değişiklikleri ise “TEBLİĞ” olarak ifade edilecektir.















ŞERİAT İLKELERİ

SURE BAKARA AYET 245
مَنْ ذَالَّذی یُقرِضُ الله قَرْضاً حَسَناً فَیُضاعِفَهُ لَهُ اَضْعافاً کَثیرَةً
Kimdir o adam ki Allah’a güzel bir borç versin de Allah da ona kat kat fazlasıyla(verdiğini) ödesin.Allah (rızkı) kısar da açar da.Hep O’na döndüreleceksiniz .

SURE RUM AYET 39
وَما اتَیْتُمْ مِنْ رِباً لِیَرْبُوا فی اَموالِ النّاسِ فَلایَرْبُوا عِنْدَالله‌
İnsanların malları içinde artması için verdiğiniz faiz (malı) Allah katında artmaz. Ama Allah’ın yüzünü (O’nun rızasını) isteyerek verdiğiniz zekat (a gelince):işte (onu verenler sevaplarını ve mallarını) kat kat artıranlardır.

SURE NİSA AYET 161وَ اَخْذِهِمُ الرّبوا و قدنهُوا عَنْهُ وَ اَکْلِهِمْ اَمْوالَ النّاسِ بِالْباطلِ وَ اَعْتَدْنا لِلْکافِرینَ مِنْهُمْ عَذاباً اَلیماً
Men edildikleri halde faiz almalarından ve haksız yere insanların mallarını yemelerinden ötürü (böyle yaptık).İçlerinden inkar edenlere de acı bir azab hazırladık.

SURE TAĞABON AYET 17اِنْ تُقْرِضُوااللهَ قَرضاً حَسَناً یُضاعِفْهُ لَکُمْ وَ یَغْفِرْ لَکُمْ وَ اللهُ شَکُورٌ حَلیمٌ
Eğer allah(rızasın)a güzel borç veriseniz allah onu sizin için kat kat yapar ve size bağışlar.allah karşılık verendır halimdir(ceza vermekte acelecı değidir).

SURE HADİD AYET 18 اِنَّ الْمُصَّدِّقینَ وَالمُصَّدِّقاتِ وَ اَقْرَضُوا اللهَ قَرضاً حَسَناً یُضاعفُ لَهُمْ وَ لَهُمْ اَجْرٌ کَریمٌ
Sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar ve allaha güzel borc verenler (allah rızası için yoksullara borç verenler yahut mallarınını allah için uygun yerlere sarfedenler) işte onlar onlara (verdikleri) kat kat yapılır (kendilerine verdiklerinin kat kat fazlası ödenir) ve onlar için değerli bir mükafat da vardır.

SURE BAKARA AYET 278,279 یا اَیُهَا الَّذینَ آمَنُوا اتَّقُواللهَ وَ ذَرُوا ما بَقِیَ مِنَ الرِّبوا اِنْ کُنْتُم مؤمِنینَ، فَاِن لَمْ تَفْعَلوا فَاذَنُوا بِحَرْبٍ مِنَاللهِ وَ رسُولِه
Ey inananlar Allah’tan korkun eğer inanıyorsanız faiziden (henüz alınmayıp) geri kalan kısmı bırakın (almayın). Eğer böyle yapmazsanız Allah ve elçisiyle savaşa girdiğinizi bilin. Tevbe ederseniz ana malınız sizindir. Ne haksızlık edersiniz ne de haksızlığa uğratılırsınız.

SURE BAKARA AYET 276یَمْحَقُ اللهُ الرّبوا و یُرْبی الصَدقاتِ وَاللهُ لا یُحِبُّ کُلَّ کَفّارِ اَثیم
Allah faizi mahveder sadakaları artırır. Allah hiçbir günahkar nankörü sevmez.


İSLAMİ FİNANS İNSTRUMANLRİ SERMAYE PİYASASINDA


Mudaraba (Kâr Paylaşımı)

Mudaraba, hisse senedi çıkararak finansman sağlanan yaygın yöntemlerden biridir. Mudaraba tasarruf sahiplerine belirli projelere yatırım yapma imkanı sunar. Bu uygulamada bir taraf proje için gerekli sermayeyi verirken (rabb al-mal) diğer taraf (mudarib) proje yönetiminden sorumlu olur. Sermayedarın proje yönetimindeki yetkileri sınırlıdır.
Mudarabanın en önemli özelliği, sermaye sahibinin sabit ve kesin bir kâr talep edememesidir. Kâr paylaşımı önceden belirlenen oranlarda yapılırken, mudaribin ihmali dışındaki diğer zararlar tamamen sermayedara aittir. Proje yöneticisinin zararı ise proje için harcadığı emek olarak düşünülmüştür. Mudarib, proje için ortaya konulan sermayeden daha fazla sermaye kullanamaz. Mudaraba iki taraftan birinin geçerli bir neden göstermesiyle sonlanabilir.
Bu yöntemin bankacılıkta uygulanmasına ise, bankanın kendisi veya mudisi adına fon sağlayan taraf (rabb al-mal), belirli bir proje için kredi kullanacak müşterisinin de mudarib olduğu durum gösterilebilir. Banka, proje sonunda kendi komisyon ücretini kesip, bütün kârı mudisine vermektedir. Banka, isterse proje yöneticisi de olabilmektedir. Proje yönetimine katılmayan sermayedar, yatırım yaptığı projenin tipine karar verebileceği gibi (kısıtlı mudaraba), proje tipi tamamen mudaribin kararında olabilir.
Mudaraba yöntemiyle hisse senedi ihracında ise, proje yöneticisi (mudarib), eşit değerde pay sahipliğini temsil eden hisseleri sermayedarlara dağıtmaktadır. İhraç genellikle bir banka aracılığı ile olur. Proje sonunda proje kârı (temettü) sahip olunan hisselere dağıtılır.

Muşaraka (Kâr-Zarar Paylaşımı)

Hisse senedi çıkararak finansman sağlanan diğer yöntemlerden biri olan muşaraka, esasında ortak girişimle eş anlamlıdır. Mudarabadan farklı olarak, hem girişimci hem de yatırımcı projeye ortak bir sermaye sağlar. Her iki taraf da kâra ortak olduğu gibi, risk ve zararlara da ortaktır.
Kâr paylaşımı önceden belirlenen oranlarda yapılır ancak herhangi bir tarafa sabit bir getiri belirlenemez. Kâr paylaşımı karşılıklı anlaşmaya bağlı olsa da, zarar paylaşımı sermaye oranında yapılır. Örneğin proje sahibi 100 $, banka da 100 $ yatırarak bir muşaraka anlaşması yapabilirler. Projenin kârlı olması halinde kârın %40’ını proje sahibi, %60’ını banka alabilir. Ancak proje zararla sonuçlanırsa zarar eşit olarak paylaşılmak zorundadır.
Örneğin belli bir miktar sermayeye sahip girişimci, proje için gerekli finansmanın kalanını bankadan sağlayabilir. Banka, finansmanı yine kendisi ya da mudileri adına sağlar. Kâr dağıtımını da, mudarabada olduğu gibi, belirli bir komisyon keserek yapar.
Hisse senedi ihracında da süreç aynıdır. Girişimci kendi koyduğu sermayesinin yanı sıra, proje finansmanını sağlamak için hisse senedi ihraç eder. Proje sonunda temettü dağıtımı yapılır.
Ancak, hisse senedi ihraçlarında mudaraba usulü daha yaygın olarak kullanılmaktadır.
Son yıllarda ayrıca “azalan muşaraka” uygulaması geliştirilmiştir. Bu yöntemde taraflardan biri (genellikle sermayedar) proje dâhilindeki getirinin yanı sıra, zaman içerisinde sözleşmedeki payını da satarak ödeme almaktadır. Sözleşme, finansörün payı bitene kadar devam etmektedir. Bu yöntem mudaraba uygulamasında da kullanılmaya başlamıştır. Azalan muşarakada olduğu gibi, böyle sözleşmelerde sermayedar kârın yanı sıra, zaman içerisinde projedeki payını mudaribe satarak da kazanç sağlayabilmektedir.

Quard Hasan (Faizsiz Borç)

Modern anlamdaki İslami finanstan önce yaygın olarak kullanılan bu uygulamada, borç veren finansal sıkıntıda olan borçlusuna herhangi bir getiri talep etmeden, diğer bir deyişle faizsiz olarak borç vermektedir. Taraflar arasında yapılan sözleşmelerde geri ödeme, verilen borç miktarına eşit olmaktadır. Ancak, borçlu isterse daha fazla ödeme yapabilir fakat bu ödemenin sözleşmede yer almaması gerekmektedir. Zira bu uygulamada, kârdan ziyade sıkıntıda olan birine yardım etme, hayırseverlik esastır.
Quard hasanın İslami finansta uygulaması ise biraz daha farklı şekillenmiştir. Banka bireysel veya kurumsal müşterisi ile yaptığı quard hasan sözleşmesinde, belirli bir teminat altında kredi vermektedir. Banka ayrıca, bu tür kredilerde, kredi miktarından bağımsız olarak (ek ödemenin faiz niteliği taşımasından kaçınmak için) bir miktar ücret alır.

Murabaha (Maliyet ve Kâr Paylı Satış)

Murabaha bir çeşit satış sözleşmesidir. Bu yöntemde, satıcı bir malın maliyetinin ne kadar olduğunu açıklayıp, üzerine belirli bir kâr oranı koyarak satış fiyatını belirler.
Murabahanın finansal piyasalarda uygulanması ise, İslami bankanın müşterisi için bir ürünü satıcıdan alıp müşterisine belirli bir kâr payı (komisyon) koyarak satması şeklinde olmaktadır.
Geri ödeme, taksitli veya peşin olarak yapılabilmektedir. Taksitli ödemede, ödeme tamamlanana kadar malın mülkiyeti banka üzerindedir. Bu durumda banka, hem satıcı hem de müşterisi ile iki ayrı sözleşme imzalamaktadır. Sözleşme imzalanırken, satılan ürün fiyatının, teslim ve ödeme planının belirlenmesi gerekmektedir.
Bankanın aldığı komisyonun faiz niteliği taşıyabileceği hususu bazı İslam âlimlerince eleştirilmektedir. Eleştirilere karşı olarak, bankanın müşterisi için istenilen ürünü araştırıp en düşük fiyata bulduğu için, aslında emeğinin karşılığı olarak kâr aldığı savunulmaktadır. Ayrıca bankanın kazancı, faizin tersine, müşterinin ödeme I geciktirmesi durumunda değişmemektedir. Buna ek olarak, bankanın aldığı komisyonun, müşterisi için satın aldığı malın, müşterisi tarafından alınmaması riskine karşı aldığı da savunulmaktadır. Banka, belirlenen ürünü alırken kendi ya da mudilerinin kaynaklarından yararlanır. İkinci durum söz konusu ise, banka acente konumunda olup, satın alınan ürün mudisinin mülkiyetindedir.
İslami borçlanmada yaygın olarak kullanılan bir diğer uygulama, Bai bithaman ajil’dir. Murabaha ile aynı şekilde uygulanan bu yöntemde finansör, müşterisine satmak üzere kâr payı koyarak bir varlık satın alır. Murabahadan genellikle daha uzun vadeli yapılan bu sözleşmelerde murabahadan farklı olarak, finansör kâr payını açıklamak zorunda.

İcara (Finansal Kiralama)

İcara, bir malın belirli bir dönem için kullanma hakkının satılması olup, finansal kiralamaya çok benzemektedir.İcara başlangıçta ticarette kullanılırken, İslami finansta da uygulanmaya başlanmıştır.
Bir çeşit kira kontratı olan icara sözleşmesinde, kiracıya (mustacir) belirlenmiş fiyatlarla makine, uçak, gemi veya tren gibi varlıkların intifa (kullanma) hakkı sunulur. Sözleşmede mal sahibi (mucir) varlıkların mülkiyetine sahip olup, varlığın bütün risk, sorumluluk ve bakımını üstlenir. Bu sözleşmeler, malın bütün ömrü boyunca değil, kısa dönemler (bir ay, üç ay veya bir yıl gibi) için yapılır.
Daha uzun vadeli icara uygulamasında ise kiralama, mal sahibinin maliyetini amorti edip kâr sağlayana kadar sürebilir. Sözleşme sonunda, kiralayan tarafın malı piyasa fiyatından satın alma imkânı vardır. Sözleşme, kiracının sorumluluklarını yerine getirmediği durumlarda veya her iki tarafın da rızasıyla feshedilebilir.
İcara uygulamasında, İslami banka müşterisi için varlık satın alır, üzerine kâr payı koyarak müşterisine varlığı kiralar. Murabahada banka (mal sahibi) herhangi bir sorumluluk almazken, icarada risk ve sorumluluk bankanın üzerindedir. Murabahada banka müşterisine malı satarken, icarada kiralamaktadır.

Salam (Ön Ödemeli Satış)

Salam, teslimi ilerde yapılacak olan ön ödemeli satış sözleşmesidir. Genellikle tarımsal ürünlerin finansmanında bu yöntem uygulanır. Salam diğer yöntemlere göre daha kısa vadeli finansmanlarda kullanılır. Kontrat sırasında ön ödeme yapılır. Ancak, kalitesi veya miktarı belirlenemeyen mallarda bu yöntem uygulanamaz. Sözleşmede teslim tarihi belirtilir.
İslami bankalar iki farklı salam sözleşmesi ile birinde mal satın alan konumundayken, diğer salam sözleşmesinde komisyon koyarak malı tekrar müşterisine satabilir. Ayrıca, banka isterse malı salam sözleşmesi ile alıp, murabaha (veya başka yöntem) sözleşmesi ile taksitli olarak da satabilir.

Wakala (Vekalet)

Wakala bir çeşit acentelik sözleşmesidir. Wakala sözleşmesinde bir proje veya iş için diğer tarafa (acente) vekalet verilir. Yapılan sözleşmede, vekalet veren taraf, işin başarılı sonuçlanıp sonuçlanmamasından bağımsız olarak, sabit bir ücret öder.
İslami finansta wakala sözleşmeleri ağırlıklı olarak yatırım hizmetlerinde kullanılır. Kişi veya kurum, yatırımlarını yönlendirmesi için bankaya vekâlet verir. Bunun için bir yönetim ücreti öder. Kâr veya zarar doğrudan yatırımcıya aktarılır. Bu yöntem genellikle İslami yatırım fonlarında kullanılır.

İstisna (Satış Emri)

İstisna, genelde inşaat sektöründe gerçekleştirilecek projelerde iki taraf arasında yapılan iş sözleşmesidir. İstisnada bir taraf proje için gerekli ürünleri alırken, diğer taraf üretimi yapar.
İslami bankalar büyük altyapı projelerini finanse etmek için son dönemlerde bu yönteme başvurmuşlardır.
Salamda olduğu gibi, istisnada da malı satan tarafın söz konusu mala sahip olması gerekir.
Alımı yapılacak ürünler istisnaya konu olan projede kullanılır. Salamda sözleşme sırasında ön ödeme yapılırken istisnada ödeme ertelenebilir. Aynı şekilde salamda teslim tarihi kesin olarak belirlenirken, istisnada bu gerekli değildir.
İslami bankalar salam yönteminde olduğu gibi, projelerde iki farklı istisna sözleşmesiyle tarafları birleştirebilir. İlk sözleşmede banka, ürünleri satın alan tarafla ödeme koşullarını belirten bir anlaşma yapar. İkincisinde ise banka, ürünlerin tedarikçisiyle sözleşme yapar.
Banka genellikle ürünleri peşin öder, üzerine kâr payı koyarak ürünü alan tarafa taksitle satar.


Sukuk (Varlığa Dayalı İslami Menkul Kıymetler)

Sukuk yönteminde, belirli bir havuzda toplanan finansal araçlar menkul kıymetleştirilerek ikincil piyasada işlem görürler. İslami bankalar, menkul kıymetleştirmeyi gerçekleştiren özel amaçlı kurum (special purpose vehicle) rolündedir. Havuzda toplanan araçlar; hisse senetleri, emtia, intifa hakkı veya borçlanma araçları olabilir. Varlıkların veya intifa hakkının paraya çevrilebilir nitelikte olması gerekir.
İslami finans mühendisleri, son yıllarda daha önceki bölümlerde bahsedilen yöntemlere gore mudaraba, icara, murabaha, salam gibi yöntemler kullanarak çeşitli İslami bonolar türetmişlerdir. Murabaha veya muşaraka yöntemiyle menkul kıymetleştirilen sukuk çeşitlerinde anapara ile getiri yatırımcılara garanti edilmez ve kâr payı önceden belirlenen oranlarda paylaşılır. Yatırımcılar bu araçlar üzerinde bütün haklara sahipken, bütün sorumlulukları da taşırlar. Borçlanma araçlarını baz alan sukuklardaki dayanak varlık yine İslami prensiplere uygun olmalıdır.
Örneğin murabaha sukukunda şirket 100 $ değerindeki ihtiyacı olan varlığı almak için İslami bankayla (özel amaçlı kurum) sözleşme yapar. Banka 10 $ değerinde 10 tane sukuk ihraç eder. Yatırımcılardan topladığı 100 $ fonla malı satın alır. Ardından, aldığı malı, üzerine önceden belirlenen 20 $ kâr payını koyarak 120 $ karşılığında şirkete 12 aylık vadeyle satar.
Bu sukuk ihracında başlangıçta 100 $ sermaye koyan yatırımcılar 12 ayda 120 $ geri ödeme almış olur.

İslami Sermaye Piyasası

İslami bankacılık ve sigortacılıktaki gelişmelere paralel olarak, sermaye piyasası da oluşmuştur. Malezya, Kuveyt, Sudan ve İran gibi ülkelerdeki bankalar, likidite yönetimi için İslami sermaye piyasası araçlarını kullanmaktadırlar.
İlk İslami bono, Malezya hükümeti tarafından 1983 yılında ihraç edilmiştir. İslami bankaların varlık yönetimini kolaylaştırmak için oluşturulan bu bonolar, quard hasan (faizsiz borç) usulüne göre ihraç edilmiştir. Ancak bu bonoların ikincil piyasada işlem görmesine izin verilmemiştir. Malezya’nın ardından Kuveyt Merkez Bankası, mudaraba usulünde bono ihraç etmiştir.
Yine 1983’te Malezya’da, şeriat kurallarıyla uyumlu hisse senetleri çıkarılmıştır. 1996 yılında ilk İslami hisse senedi endeksi Malezya’da bir şirket tarafından oluşturulmuş, üç yıl sonra da Dow Jones ve FTSE, İslami endeksler yayınlamaya başlamıştır.
İslami fonlar da gelişen sermaye piyasasında yerini almıştır. İlk İslami fon, Hindistan’da 1984 yılında kurulan Amana yatırım fonudur.
Günümüzde şeriat prensipleri dahilinde İslami finans hizmetleri ve araçları çeşitlenmiştir.
Yapılandırılmış ürünler, proje finansmanı, girişim sermayesi ve varlık yönetimi hızla gelişen sermaye piyasası alanlarındandır. Bu bölümde temel enstrümanlar ele alınmaktadır.

A. İSLAMİ HİSSE SENETLERİ

İslami hisse senetleri, şeriat prensiplerine uygun alanlarda faaliyet gösteren şirketlere ait hisse senetlerini ifade etmektedir. Genel olarak yasaklanan faaliyetler, alkol veya domuz eti üretim ve dağıtımı, kumar, faize dayalı finansal hizmet veren bankacılık ve sigortacılık faaliyetleridir. Bu faaliyetlerin yanı sıra, bazı ülkelerde sigara, silah, müzik, sinema, otel ve eğlence gibi faaliyet alanları da yasaklanmıştır.
Bu faaliyetlerin dışındaki şirketler için de belirli kıstaslar vardır. Örneğin Hindistan’da şirket kârının belirli bir bölümü faiz gelirlerinden oluşuyorsa, yatırımcının faize ait kısmı almaması gerekmektedir. Örneğin bir firmanın gelirlerinin %5’i faiz gelirlerinden oluşuyorsa, yatırımcının iştirakten gelen kâr payının %5’ini hayır kurumlarına bağışlaması gerekmektedir. Pakistan’da bu oran %10’dur.
Öte yandan Malezya’da, hisse senetlerinin ikincil piyasada işlem görmesi için şirketin likit olmayan varlıklarının toplam varlıklardaki payının %50’yi aşması gerekmektedir. Ayrıca, bu şirketlerin borç/özkaynak, nakit/varlık, alacak/piyasa değeri oranları da bakılan diğer kriterlerdendir. Genellikle bu oranların en fazla üçte bir olması şartı vardır.
Hisse senetlerinin şeriat kurallarına uygunluğu Malezya gibi örneklerde ülke sermaye piyasası düzenleyicisi içinde oluşturulan şeriat danışma kurulu tarafından belirlenmektedir. Uygun şirketlerin listesi her yıl toplanan kurul tarafından açıklanmaktadır. 2006 yılı itibariyle, Malezya Borsasında kote olmuş menkul kıymetlerin sayı olarak %86’sını, piyasa değeri açısından %64’ünü oluşturan İslami hisse senetlerine ilişkin veriler grafikte verilmiştir. Malezya’da 1999-2006 döneminde, iki kattan fazla artan İslami hisse senetlerinin toplam piyasa değeri 156 milyar $’a ulaşmıştır.
Bir diğer uygulamada ise, senetlerin İslam’a uygunluğu, sermaye piyasası düzenleyicisi gibi merkezi bir kurum yerine özel kurumlarca da tespit edilebilir. Örneğin, bir banka İslami kurallara uygun bir ürün geliştirmek istiyorsa, kendisi bir şeriat danışma kuruluna başvurup onay alabilir, ya da yatırım ilkelerini kendisi belirleyebilir.
Örneğin, Hindistan’da Parsoli isimli bir yatırım şirketi, şeriat ilkelerine uygun, yatırım yapılabilecek hisse senetlerini belirlemiştir. Parsoli, daha önce belirtilen yasaklı faaliyetlerin yanı sıra, şeker ve deri üretimi ile müzik, sinema gibi faaliyetlerde bulunan şirketleri de şeriata uygun bulmamıştır. Ayrıca, yatırım yapılacak şirketin toplam borçlarının piyasa değerine oranının %35’i, alacakların toplam varlıklara oranının %45’i, faiz gelirlerinin toplam
gelirlere oranının %10’u geçmemesi gibi kısıtlamalar getirmiştir. Parsoli’ye göre, hâlihazırda 3.456 şirketin kote olduğu Hindistan Borsasında, 1.184 şirket İslami kurallara uygun niteliktedir.
İlki 1999 yılında kurulan Dow Jones İslami piyasalar endekslerinin sayısı 70’i aşmıştır. Alkol, domuz üretimi, eğlence ve finansal faaliyetlerin yanı sıra, sigara ve silah üretimi yapan şirketler Dow Jones İslami endekslerinde yer almamaktadır. Şirketler bağımsız bir şeriat kurulunca belirlenmektedir. Kurumun halihazırda İslam hukukunda uzmanlaşmış 5 üyesi vardır. Dow Jones Global İslami Endeksi içerisinde 45 ülkeden 2.636 şirket vardır. Mart 2008 itibariyle bu endeksteki şirketlerin piyasa değeri 19 trilyon $’ı aşmıştır.
Dow Jones İslami Piyasa Türkiye Endeksi, 2004 yılında oluşturulmuş olup, İMKB’de işlem gören 26 şirketi kapsamaktadır. Endeksteki şirketlerin piyasa değeri Mart 2008 itibariyle 30 milyar $’dır. Ayrıca bu endekse dayalı bir borsa yatırım fonu da mevcuttur.
1999 yılında FTSE de İslami hisse senetleri için İslami endeksler oluşturmaya başlamıştır. Halihazırda 5 endeks vardır. Endekslerde yer alacak şirketler şeriat uzmanlarınca belirlenir.
Türev piyasasının işleyişinde belirsizliğin söz konusu olması, bu ürünlerin İslami finans sistemi içinde gelişmemesine yol açmıştır. Ancak 2006 yılında, Malezya’da İslami prensiplere uygun hisse senetlerine dayalı vadeli işlem sözleşmeleri oluşturulmuştur.

B. İSLAMİ TAHVİLLER (SUKUK)

Genel itibariyle İslami bonolar, herhangi bir varlık alım satımı, finansal kiralama ya da ortak girişime katılım şeklinde yapılan sözleşmelerdir. İslami bonolarda temel olarak yukarıda bahsedilen sukuk yöntemi uygulandığı için, bu bonolara sukuk da denilmektedir. Diğer bonoların aksine, İslami bonoların dayanağı bir varlık olmalı ve uygulamaları icara, mudaraba, muşaraka gibi yöntemler dahilinde olmalıdır. Tahvillerin yapısının uygunluğu şeriat otoriteleri
tarafından denetlenmektedir.
İkincil piyasada işlem gören ilk borçlanma araçları 2000 yılında Bahreyn’de görülmüştür. Daha sonra Malezya ve diğer İslam ülkelerinde de ihraç edilmeye başlamıştır. Bu tür ihraçlar Müslüman olmayan ülkelerde de yapılmaya başlamıştır. Devletler veya özel şirketler sukuk ihracı yapmaktadır. Sukuklar İslami finans sisteminde hızla gelişen yatırım araçlardır.
İleride değinilecek olan Uluslararası İslami Finans Piyasasından (International Islamic Financial Market- IIFM) alınan verilere göre, sukuk ihraçlarında genellikle özel sektör tahvilleri daha büyük bir paya sahiptir. 2007 yılında ihraç edilen sukuk hacminin %81’I şirketler tarafından gerçekleşmiştir.

C. İSLAMİ FONLAR

İslami fonların yönetimi, şeriat kuralları çerçevesinde ve şeriat kurullarının danışmanlığında yapılmaktadır. Farklı araçlara yatırım yapabilen İslami fonlar, genel olarak İslami hisse senetlerine yatırım yapmaktadır. İslami fon piyasasının 2006 sonu itibariyle 80 milyar $’a ulaştığı tahmin edilmektedir.
İlk İslami hisse senedi yatırım fonu 1993 yılında Malezya’da oluşturulmuştur. Fon kurucusu, yatırımcılardan mudaraba, wakala gibi usullerle aldıkları tasarrufları İslami hisse senetlerine yatırırlar. Portföydeki hisse senetlerinin seçimi genellikle fon yönetimindeki şeriat denetleme birimlerinin dâhilinde olur. Fon kazançlarının dağıtım şekli, uygulanan yönteme göre değişir.
Aynı şekilde, fon yöneticisinin (genelde banka) kazancı da sözleşmeye bağlıdır. Örneğin, banka mudaraba sözleşmesinde, kâra ortak olurken, wakala sözleşmesi yapılmışsa komisyon alır. Ernst & Young’ın yaptığı bir araştırmaya göre, 2006 sonunda İslami hisse senedi yatırım fonlarının sayısı 300’e, toplam portföy büyüklüğü de 20 milyar $’a yaklaşmıştır. Türkiye’de ise 4 tane İslami yatırım fonu bulunmaktadır.
Hisse senedinin yanı sıra, gayrimenkul, icara ve murabaha fonları da gelişmiştir. Murabaha fonlarında satın alınan malların satışından elde edilen kâr fonun getirisidir. İcara fonlarının getirisi de aynı şekilde belirlenir. Emtia fonları genellikle alüminyum, bakır, nikel, platin gibi metallere yatırım yapmaktadır.
Gayrimenkul yatırım ortaklıkları da sistemde yerini almıştır. Ernst & Young’a gore İslami gayrimenkul yatırım ortaklıklarının ortalama portföy değeri 2002-2006 arasında yıllık ortalama %36 artarak 189 milyon $’a ulaşmıştır.
İslami prensiplere uygun gayrimenkul yatırım ortaklıkları en sık Orta Doğu ve Avrupa’da görülmektedir. Bu fonlar konut, ticari alanlar, depolama merkezleri, park yerleri gibi faaliyetlere yatırım yaparlar. Diğer gayrimenkul yatırım fonlarından farklı olarak, yatırım yapılan alanların İslami kurallara uygunluğu ön plandadır.
Öte yandan, İslami serbest fonlar (hedge fund) da kurulmaya başlanmıştır. 2003 yılında Suudi Arabistan’da özel bir yatırım şirketi tarafından oluşturulan Alfanar Equity Hedge Fund ilk örnektir. Şeriat kuralları dahilinde borsa yatırım fonları (BYF) da oluşturulmuştur. Müslüman olmayan ülkelerdeki ilk İslami BYF İngiltere’de kurulmuştur.
Moodys’in yaptığı aynı araştırmaya göre, 2007 sonu itibariyle global İslami fon sayısı 700’ün üzerine çıkmıştır. Ancak henüz gelişmekte olan bu piyasadaki fonların yarısı 50 milyon $’dan küçüktür. Bununla birlikte, İslami fonların yaklaşık %65’i Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Asya Pasifik ülkelerinde bulunmaktadır.
Özel sermaye yatırımları (private equity) gelişmekte olan bir diğer alandır. İslami kurulların onayıyla oluşturulan bu fonlar, en çok Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgelerinde yoğunlaşmıştır.












KAYNAKÇA

Islami finans sistemi, Gökben Altaş, Şübat 2008

Risk Issues at Islamic Financial Institutions, Moody´s, Ocak 2008

Islamic Banks and Financial Stability: An Empirical Analysis, Martin Eihak and Heiko Hesse, IMF, Ocak 2008

Islamic Finance In The UK: Regulation and Challenges, FSA, Kasım 2007

The Islamic Funds and Investments Report 2007, Ernst and Young, Mayıs 2007

The Economics of Islamic Finance and Securitization, International Monetary Fund, Ağustos 2007

Islamic Capital Market Task Force of IOSCO, IOSCO, temmuz 2004

KURAN-I KERİM ve YÜCE MEALİ, Prof. Dr. Süleyman Ateş, 2001

www.bankserpeh.ir

www.ifsb.org

www.isdb.org

www.iirating.com

www.aaoifi.com








Hiç yorum yok: