16 Mayıs 2009 Cumartesi

DIŞ TİCARET VE SERBEST BÖLGELER

T.C.MARMARA ÜNIVERSITESI BANKACILIK VE SIGORTACILIK ENSTITÜSÜ BANKACILIK BÖLUMU DOKTORA PROGRAMI 2. DONEM 2008-2009

[Hazırlayanlar : Aslı AYDINÖZ – Akbar SAFDARİ]

GİRİŞ

Çağımızda , ticari ve ekonomik ilişkilerin serbestleşmesi ve ülkelerin giderek yakınlaşmalarının beraberinde getirdikleri, dünya ekonomisinin başlıca sorunları arasında yer almaktadır. Uluslararası ticaretin ön plana çıktığı günümüzde, ülkemiz dünyadaki bu gelişmelere kayıtsız kalmamış, gerek küresel, gerek bölgesel bazda, uluslararası ticarete ilişkin hükümler ihtiva eden milletlerarası anlaşmalara müdahil olmuştur.

Ülkemizin de taraf olduğu ve sınai ürünlerin yanında hizmetler, sınai mülkiyet ve tarımsal ürünlerin üretim ve ticaretini de kapsayan Dünya Ticaret Örgütü Kuruluş Anlaşması tüm ülkeler için yeni imkanlar yaratmaktadır. Anlaşma ile dünya ticaretini kurumsal bir yapıya kavuşturmak amacıyla Dünya Ticaret Örgütü kurulmuştur.Böylece, ticareti engelleyici tarifelerin ve diğer sınırlamaların azalacağı, dünya ticaret hacminin artacağı beklenmektedir. Türkiye’de Dünya Ticaret Örgütüne 31.12.1994 tarihinden geçerli olmak üzere taraf olmuştur. Yine 1960 lı yıllarda Avrupa Topluluğuna katılım kararı almış ve 6.3.1995 tarihli ve 1/95 sayılı Türkiye-AB Ortaklık Konseyi Kararı ile de, gümrük birliğinin işleyiş kurallarını uygulayan ülke konumuna gelmiştir.

Ekonomik hayatın hızla gelişmesi Türkiye’yi dışa dönük ekonomik kalkınma stratejisine yöneltmiştir. Dış ticaretin serbestleştirilmesi bu stratejinin ana unsurunu oluşturmaktadır. Bu çalışmamızın birinci bölümünde dış ticaret , dış ticaret rejimi, dış ticarette riskler, dış ticarette ödeme şekilleri, dış ticarette teslim şekilleri, dış ticaret mevzuatı, ikinci bölümünde ise serbest bölgeler, tanımı tarihçesi,ekonomiye sağladığı katkılar, serbest bölgeler mevzuatı,avantajları ve serbest bölge bankacılığı incelenmiştir. Çalışmada kullanılan yöntem literatür taraması,kitap,makale süreli yayın,güvenilir internet kaynakları araştırmak şeklinde
1.DIŞ TİCARET

1.1. Dış Ticaret Tanımı ve Amacı
Ticaret, üretilen mal ve hizmetlerin belirli bir ücret karşılığı son kullanıcıya ulaştırılmasını sağlayan alım-satım faaliyetlerinin tümü şeklinde tanımlanabilir. Bu alım-satım işlemleri devamlı olarak tekrarlanmakta, işlemlerin içine birçok firma ve kuruluşun hizmetleri katılmakta ve bu işlemler karşılığında çeşitli ödemeler yapılmaktadır. Ticaret genel olarak,iç ve dış ticaret olmak üzere ikiye ayrılır. Her iki yönteminde aynı olmasına karşın, dış ticareti iç ticaretten ayıran bazı durumlar vardır.
Dış Ticaret, malların ve sermayenin ulusal sınırların dışına akışıyla ilgilidir. ihracat ve ithalat olmak üzere iki şekilde gerçekleşir. İhracat, üretimi gerçekleştirilen bir malın o ülkenin mevzuatına uygun bir şekilde başka bir ülkeye gönderilip, bedelinin yurda getirilmesidir. İthalat ise, bir malın bedelinin ödenerek yurda getirilmesidir. İhracatta para akışı içeri, mal akışı dışarı doğrudur.
Küreselleşme süreci ile birlikte dünyada ihracat sürecinde kullanılan belgeler, tanımlar ve uygulamalar standartlaştırılmaktadır. Türkiye de Gümrük Birliği Anlaşmasıyla birlikte bu standartlaştırma sürecinin içinde yer alarak, standartlara uymak için kanun ve yönetmeliklerinde değişiklikler yapmıştır.Dış ticarette ülkeler birbirleriyle ticari işlemler yapmaktadırlar.
Devletler ; gümrük tarifelerini gelir sağlamak amacıyla olduğu kadar yurt içindeki üretimi koruyacak şekilde hazırlayacak, mal ve ülke itibariyle ithalat-ihracat kontenjanları koymak, ithalatı ve ihracatı lisansa tabi tutmak, mal veya ülke itibariyle ihracata ambargo uygulamak, bir malın belli bir ülkeye ihracına engel olmak, döviz alım satımını devletin denetimi altına almak ve dış ödemelerin hükümetin iznine tabi tutmak suretiyle uluslararası ticaretin ülke aleyhine sonuçlanmasını önlemeye çalışırlar.Dış ticaret de en önemli iki kavram ithalat ve ihracattır.
İhracat; "bir malın veya değerin yürürlükteki İhracat Mevzuatı ile Gümrük Mevzuatı'na uygun şekilde fiili ihracatının yapılması ve Kambiyo Mevzuatı'na göre bedelinin (bedelsiz ihracat hariç) yurda getirilmesi veyahut Dış Ticaret Müsteşarlığı'nca ihracat olarak kabul edilecek sair çıkışlar" olarak tanımlanmıştır. Fiili ihracat ise; "ihraç konusu malın gümrük mevzuatı hükümleri çerçevesinde, muayenesinin yapılıp taşıta yüklenmesini, bir yerden veya muhtelif yerlerden bir defada veya kısım kısım gelmekte olan dökme ve diğer eşyada yüklemenin tamamlanmasını veyahut gümrük mevzuatınca fiili ihracat olarak kabul edilebilecek sair çıkışlar" olarak ifade edilmektedir.
İthalat; Bir ülkede üretilen veya üretilmeyen malların ülke dışından vergileri ödenerek veya ödenmeksizin geçici veya kesin olarak yurda sokulması işlemine ithalat denir. Döviz transferi yapılıp yapılmamasına göre ithalat bedelli ve bedelsiz olmak üzere iki türlüdür. Bedelli ithalat (İthalat Rejimi kapsamında olup); ithal edilen malların bedellerinin ithalattaki ödeme şekillerinden biriyle yurt dışına döviz transferi yapılarak gerçekleştirilen ithalatı, bedelsiz ithalat (Gümrük Mevzuatı kapsamında olup) ise; ithal edilen malların bedellerinin yurt dışında kazanılan dövizlerle karşılanarak yurt dışına herhangi bir döviz transferi yapılmadan gerçekleştirilen ithalatı ifade etmektedir.
1.2.Türkiye’de Dış Ticaret Ve Tarihsel Gelişimi

Türkiye’de, Cumhuriyetin ilk yıllarında çok az olan dış ticaret hacmi, artan nüfus ve canlanan ekonomiye bağlı olarak artış göstermiştir.Cumhuriyetin kuruluşunda 50,8 milyon dolar olan ihracat, 1973'de 1 milyar doları, 2004'te 50 milyar doları, 2007'de 100 milyar doları aştı. 2009'da ise hedef 149 milyar dolar.İthalatı 1923'de 86,9 milyon dolar, 2005'de 116 milyar dolar olan Türkiye'de, 2009'da ilk kez 200 milyar dolar aşılarak 232,5 milyar dolarlık ithalat öngörülüyor.Türkiye, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana sadece 16 yıl dış ticaret fazlası verirken, bunun 8 yılı Mustafa Kemal Atatürk döneminde gerçekleşti.1946 yılı yüzde 180,5 ile ihracatın ithalatı karşılama oranının en yüksek olduğu yıl olurken, bu oranın en düşük gerçekleştiği yıl yüzde 29,6 ile 1975 oldu. 2009'da ise bu oranın yüzde 64,1 olması öngörülüyor.AA muhabirinin TÜİK verilerinden ve 2009 yılı programından yaptığı hesaplamalara göre, 1923 yılında 50,8 milyon dolarlık ihracat yapan Türkiye, 1925 yılında 102,7 milyon dolarlık ihracat ile 100 milyon doları aştı. 1967 yılında 522,3 milyon dolar ihracat gerçekleştirilirken, 1973 yılında 1,3 milyar dolarlık ihracat, 1982 yılında 5,7 milyar dolarlık ihracat, 1987 yılında da 10,2 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirildi.2004 yılında 50 milyar dolar sınırı aşılarak 63,2 milyar dolarlık ihracat, 2007 yılında da 100 milyar dolar sınırı aşılarak 107,3 milyar dolarlık ihracat yapıldı. Son verilere göre ihracat, 2008 yılı Ocak-Eylül döneminde ise 105,3 milyar dolar oldu.1946 yılından sonra sürekli dış ticaret açığı veren Türkiye, 1972'de 677,6 milyon dolar ile ilk kez 500 milyon doların üzerinde açık verdi. 1974'de dış açık 2,2 milyar dolar ile 1 milyar doların üzerine çıkarken, 1980 yılında söz konusu rakam 5 milyar dolar sınırına dayandı ve 4,9 milyar dolar olarak gerçekleşti.1993'de 14,1 milyar dolar, 2006'da 54 milyar dolar dış açık veren Türkiye'nin 2009'da da 83,5 milyar dolar dış açık vermesi bekleniyor.İhracatın ithalatı karşılama oranlarına bakıldığında da Cumhuriyetin kurulduğu yıl yüzde 58,5 olan bu oranın en yüksek olduğu yıl, yüzde 180,5 ile 1946 oldu. Bu oranın en düşük gerçekleştiği yıl ise yüzde 29,6 ile 1975 yılı oldu. Bu oranın 2009'da yüzde 64,1 olması bekleniyor.[1]

1980'li yıllara kadar Türkiye’de,
· Dış ticaret hacmi düşük, ihracatta tarım ve maden ürünleri, ithalatta ise daha çok işlenmiş sanayi ürünleri önemliydi.
· 1980'li yıllardan sonra, dış ticaret hacmi arttı. İhracatta sanayi ürünlerinin payı % 90 lara çıktı. İthalatta ise fabrika kuracak aletlerin, yatırım mallarının ve hammaddelerin oranı artmıştır.

Başlıca İhraç Ürünlerimiz







Resim kaynak: www.stradigma.com/.../agustos2003/makale_01.html

· Tarım ürünleri (Pamuk, fındık, tütün, baklagiller, kuru ve yaş meyveler)
· Dokuma ve tekstil ürünleri
· Hayvan ve hayvansal ürünler (Deri, yumurta, yün, tiftik)
· Bitkisel yağlar
· Bazı dayanıklı tüketim malları (Televizyon, buzdolabı, vs.)
· İpekli dokuma ve giyim eşyaları
· Mobilya, çimento, cam ve seramik ürünleri
· Madenler (krom, bakır, cıva, demir, bor, tuz)



Resim kaynak: www.oib.gov.tr/portfoy/petkim/ihracat.htm


Başlıca İthal Ürünlerimiz

Fabrika kurmaya yarayan aletler, ham petrol, ilaç ve kimyasal maddeler, elektronik araçlar, motorlu araçlar, silah, optik araçlar, tropikal ürünler (muz, kahve, hurma, pirinç),ham maddeler.

Dış ticaretimizde önemli ülkeler
Almanya, İtalya, ABD, İngiltere, Fransa, Hollanda, Belçika, Japonya, İran, Suudi Arabistan ve son yıllarda Rusya Federasyonu, Gürcistan ve Orta Asya ülkeleri (Kazakistan, Azerbaycan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan).

Yıllar itibariyle Türkiye’nin ihracat, ithalat ve dış ticaret açığını gösteren tablo aşağıdaki şekildedir.


Kaynak: Dış Ticaret Müsteşarlığından alınan verilere göre hazırlanmıştır.

Ülkemizde son yıllarda uygulanmak istenen diğer bir ticaret şekli de serbest ticarettir. Serbest ticarette ülkeler ürettikleri çeşitli malları, belli yerlerde kurulacak pazarlarda gümrük vergisi ödemeden pazarlamaktadır.

1.3. Dış Ticarette Teslim Şekilleri
Dış ticarette teslim şekilleri sorumluluk açısından önem taşımaktadır. Uluslar arası ticaret alanında teslim şekilleri aşağıdaki şekildedir.

Ticari İşletmede Teslim / Ex Works (Exw)
"Ex works" satıcının malları işletmesinde (fabrika,depo v.s.) alıcı emrine hazır tutmakla teslim yükümlülüğünü yerine getirdiği anlamındadır. Satıcı, aksi kararlaştırılmadıkça malın alıcı tarafından sağlanan bir araca yüklenmesinden ya da malların ihraç gümrüğünden geçirilmesinden sorumlu değildir. Alıcı bu noktadan itibaren varış yerine değin, malın taşınması ile ilgili tüm gider ve risklerin yükümlülüğünü taşır. Bu terim tüm satış şekilleri içinde satıcı için en az yükümlülüğü ihtiva eden bir satış şeklidir. Satıcı, aksi kararlaştırılmadıkça malın alıcı tarafından sağlanan bir araca yüklenmesinden yada malların ihraç gümrüğünden geçirilmesinden sorumlu değildir. Alıcı bu noktadan itibaren varış yerine değin , malın taşınması ile ilgili tüm gider ve risklerin yükümlülüğünü taşır.Bu teslim şeklinde sözleşmede belirtilen satış bedeline yalnızca ambalajlanmış mal bedeli dahildir. Yani teslim tarihinden itibaren her türlü nakliye, yükleme, boşaltma ve sigorta masrafları alıcı tarafından ödenmektedir.[2]

- İhracatçı sorumluluğu: Malları hazırlar
- İthalatçı sorumluluğu: Nakliye ve Sigorta

Taşıyıcıya Teslim / Free Carrıer (Fca)
Bu terim ile satıcının teslim yükümlülüğü, malların ihraç gümrüğünden geçirilip, alıcı tarafından belirlenen taşıyıcıya, belirlenen yer ya da noktada teslimi ile son bulur.Eğer alıcı tarafından kesin bir teslim yeri belirtilmemişse, satıcı taşıyanın malları teslim alacağı yer civarında bir yer belirleyebilir. Ticari uygulamalar taşıyıcı ile sözleşme yapılabilmesi için satısının yardımını gerektirirse (Örneğin demir ve hava yolu taşımacılığında) satıcı riziko ve masraflar alıcıya ait olmak üzere hareket edebilir. [3]

Navlun, Riziko ve tüm masraflar Alıcıya aittir.- İhracatçı sorumluluğu: Malları ilk taşıyıcıya yükler- İthalatçı sorumluluğu: Nakliye ve Sigorta
Gemi Doğrultusunda Masrafsız (Fas)/ Free Alongside Ship (Fas)

“Gemi Doğrultusunda Masrafsız” terimi, belirtilen yükleme limanında, mallar gemi doğrultusuna yerleştirildikleri zaman, satıcının malları teslim etmesi demektir. Bu durum, bu andan itibaren artık, alıcının, mallara ilişkin bütün masrafları, zıya ve hasar risklerini üstlendiğini ifade eder. Bu terim Deniz taşımacılığında kullanılır. Bu terim ile satıcının teslim yükümlülüğü, belirlenen limanda malların gemi doğrultusunda rıhtım veya mavnaya konmasıyla sona erer. Bu da, bu andan itibaren, malla ilgili tüm gider, yitik veya hasar rizikolarının alıcı tarafından üstlenilmesi anlamındadır. Malın yükleme, boşaltma , nakliye ve sigorta masrafları alıcı tarafından ödenir. FAS'da sözleşmede belirtilen satış bedeline hem mal bedeli, hem de rıhtıma kadar yapılan nakliye ücreti dahildir. Bu terim, alıcının ihraç için malları gümrükten çekmesi gerektiğini belirtir. Alıcı doğrudan yada dolaylı olarakj ihraç işlemlerini yerine getirmeyecekse kullanılmamalıdır.
Fakat, taraflar malların ihracat için alıcı tarafından gümrüklenmesini isterlerse, bu durum satım sözleşmesine eklenecek açık ifadelerle belirtilmelidir.[4]

- İhracatçı sorumluluğu: Malları limana bırakır- İthalatçı sorumluluğu: Nakliye ve Sigorta

Gemi Bordasında Teslim / Free On Board (Fob)
Bu terim ile satıcının teslim yükümlülüğü belirlenen yükleme limanında mallar gemi küpeştesini açtığı andan itibaren yerine getirilmiş olur. Mallarla ilgili tüm gider yitik veya hasar rizikoları bu noktadan itibaren alıcı tarafından üstlenilir. Eğer gemi küpeştesi pratikte birşey ifade etmiyorsa (örneğin roll-on/roll-off veya konteyner taşımacılığında olduğu gibi) FCA teriminin kulanılması daha doğru olur.
Satıcı, malların yüklendiğini tüm detayları ile birlikte alıcıya bildirmelidir. Alıcının sorumluluğu ise, belirtilen yükleme limanından taşınması için, masraflar kendisine ait olmak üzere taşıma sözleşmesi akdetmek ve malın gemide teslim edildiği andan itibaren; malın varış noktasına ulaşıncaya kadar geçen süre içerisinde mala ilişkin her türlü kayıp ve hasarı üstlenmektir.[5]
- İhracatçı sorumluluğu: Malları gemi küpeştesine- İthalatçı sorumluluğu: Nakliye ve Sigorta

Mal Bedeli Veya Navlun / Cost And Freıght( Cfr)
Bu terim ile satıcı belirlenen varış limanına malı gönderebilmek için gerekli tüm giderleri ve navlunu ödemek zorundadır. Ancak malla ilgili yitik bir hasar rizikoları ile giderlerde görülebilecek artış, yükleme limanında malların gemi küpeştesini geçmesi anından itibaren satıcıdan alıcıya devredilmiş olur.[6]
CFR terimi satıcının ihraç için malları gümrükten geçirmesi gerektiğini belirtir.

- İhracatçı sorumluluğu: Malları varış limanına kadar taşır- İthalatçı sorumluluğu: Sigorta

Mal Bedeli, Sigorta Ve Navlun / Cost, Insurance And Freıght (Cıf)

Bu terim ile satıcı CFR'deki yükümlülüklerine aynen sahiptir. Ancak ek olarak, malların taşınması sırasında yitik veya hasar rizikosuna karşı deniz sigortası temin etmek durumundadır. Satıcı sigorta sözleşmesini yapar ve sigorta primini öder. Alıcı bu terim ile satıcının sigortada sadece minimum kuvertür temin etme yükümlülüğü bulunduğunu bilmelidir.Bu terim satıcının ihraç için malları gümrükten geçirmesi gerektiğini belirtir. Bu terim sadece deniz ve iç su taşımacılığında kullanılır. Eğer gemi küpeştesi pratikte birşey ifade etmiyorsa CIP terimini kullanmak daha uygun olur.[7]

Taşıma Ücreti Ödenmiş Olarak Teslim / Carrıage Paıd To (Cpt)

Bu terim satıcının, malın kararlaştırılan varış yerine kadar taşınması için gerekli navlunu ödediği anlamına gelir. Malın yitik ve hasarına ait rizikolarla birlikte taşıyıcıya teslimden itibaren doğabilecek ek masraflar, malların taşıyıcının nezaretine verilmesinden itibaren satıcıdan alıcıya geçer.Taşıyıcı bir taşıma sözleşmesinde demir, kara, deniz, hava, içsu taşımacılığı ya da bunların birleşmesi sonucu ortaya çıkan taşımacılık işlemini üstlenen kimsedir.[8]

Taşıma Ücreti Ve Sigorta Ödenmiş Olarak Teslim / Carrıage And Insurance Paıd To (Cıp)

Bu terim ile satıcı CPT'deki yükümlülüklerine aynen sahiptir. Ancak ek olarak malların taşınması sırasında yitik veya hasar rizikosuna karşı kargo sigortası temin etmek durumundadır. Taşıma ve sigorta bedeli ödenmiş olarak teslim terimi, satıcının CFR terimi ile aynı yükümlülükleri taşıdığı, ancak bunlara ek olarak, malın taşınması anında kayıp ve/ya hasar riskine karşı alıcıya yük sigortası sağlama zorunda olduğu durumu anlatır. Satıcı, sigorta sözleşmesini akdeder ve sigorta primini öder. Alıcının diğer sorumlulukları CFR teslim şeklindeki gibidir.. CIF deniz taşımasında, CIP ise kara ve diğer taşımacılıkta kullanılır.
Satıcı sigorta sözleşmesini yapar ve sigorta primini öder .[9]

- İhracatçı sorumluluğu: Malları varış yerine kadar taşır, sigorta- İthalatçı sorumluluğu: Gümrükleme
Sınırda Teslim / Delıvered At Frontıer (Daf)
Bu terim satıcının teslim yükümlülüğünün, malların ihraç için gümrükten geçirilip, sınırda belirlenen yer ya da noktada ancak bitişik ülkenin gümrük sınırından önce emre hazır tutulmasıyla sona ermesini ifade eder.Sınır terimi , ihraç ülkesinin sınırı da dahil olmak üzere herhangi bir sınır için kullanılabilir. Dolayısıyla, terimin içinde sözkonusu sınırın her zaman nokta ya da yer belirtilerek kesin şekilde tanımlanmış olması hayati olarak önem taşımaktadır.[10]
- İhracatçı sorumluluğu: Malları sınırakadar taşır- İthalatçı sorumluluğu: Gümrükleme, İç nakliye
Gemide Teslim / Delıvered Ex Shıp (Des)

Bu terim ile satıcının teslim yükümlülüğü, malı belirlenen varış limanında, gemi bordasında, ithal gümrüğünden geçirmeden alıcının emrine hazır tutmakla sona erer. Satıcı, malların belirlenen varış limanına getirilmesi için gereken tüm gider ve rizikoları üstlenir. Bu terim sadece deniz veya içsu taşımacılığı için kullanılabilir.
- İhracatçı sorumluluğu: Malları varış yerinde gemide teslim- İthalatçı sorumluluğu: İndirme - Gümrükleme-İç nakliye

Rıhtımda Teslim / Delıvered Ex Quay(Duty Paid) (Deq)
(varış limanı ... olarak belirtilmek suretiyle)

“Rıhtımda teslim” terimi, satıcının, belirlenen varış limanındaki rıhtımda (iskelede), ithalat için gerekli gümrükleme işlemleri yerine getirilmemiş olarak alıcının tasarrufuna bırakmakla malları teslim ettiğini ifade eder. Satıcı, malların belirlenen varış limanına taşınması ve rıhtıma (iskeleye) boşaltılmasına ilişkin bütün hasar ve masrafları üstlenmelidir. DEQ terimi, malların ithalat için gümrüklenmesi ve bununla ilgili tüm işlemlerin, vergilerin, resim ve diğer harçların ödenmesi yükümlülüğü alıcının üstlenmesini öngörür.[11]

Bu terim ile satıcının teslim yükümlülüğü, malları belirlenen varış limanında ithal gümrüğünden geçirilmiş olarak, rıhtım üzerinde alıcı emrine hazır tutmakla sona erer. Satıcı, malların o noktaya kadar taşınmasıyla ilgili vergi, resim ve diğer harçlarda dahil olmak üzere tüm riziko ve giderleri üstlenir.
Bu terim satıcı dolaylı yada dolaysız yoldan ithal lisansi sağlayamayacaksa kullanılmamalıdır. Eğer taraflar malların alıcı tararfından gümrükten geçirilmesi ve gümrük vergilerinin ödenmesini istiyorlarsa "dutiy paid" yerine "duty unpaid" terimini kullanmalıdır. Eğer taraflar satıcının yükümlülükleri arasından malların ithali için ödenecek bir takım giderleri çıkarmak istiyorlarsa (KDV gibi) bunu, bu etkiyi yaratacak sözcükler ekleyerek kesinleştirmelidirler.



Bu Durum, İthalat İçin Gerekli Gümrükleme İşlemlerini Satıcının Yerine Getirmesini Öngören Önceki Incoterm Versiyonlarının Aksidir.

Bu terim sadece mallar denizyolu veya içsu veya çok vasıtalı taşıma ile varma limanında gemiden rıhtıma (iskeleye) boşaltılmakla teslim edilecekse kullanılabilir. Bununla beraber taraflar malların rıhtımdan limanın içinde veya dışında başka bir yere aktarılmasına ilişkin hasar ve masrafları satıcının yükümlülükleri arasına katmak isterlerse, DDU veya DDP terimleri kullanılmalıdır.[12]
- İhracatçı sorumluluğu: Rıhtımda gümrük ödenerek teslim- İthalatçı sorumluluğu: Gümrükleme-İç nakliye

Gümrük Resmi Ödenmemiş Olarak Teslim / Delıvered Duty Unpaıd (Ddu)

Bu terim ile satıcının teslim yükümlülüğü, malların ithal ülkesinde, belirlenen yerde emre hazır tutulması ile sona erer. Satıcı, malların o noktaya kadar taşınması ve gümrük formalitelerinin yerine getirilmesi ile ilgili riziko ve giderleri üstlenmek durumundadır (İthalat için ödenmesi gereken vergi resim ve harçlar hariç).Alıcı malların zamanında ithal için gümrükten çekilmemesinden kaynaklanan ek gider ve rizikoları üstlenmek durumundadır.[13]

Eğer taraflar satıcının gümrük formalitelerini yerine getirip bundan doğabilecek gider ve rizikoları üstlenmesini istiyorlarsa bunu, bu etkiyi yaratacak sözcükler ekleyerek kesinleştirmelidirler.Eğer taraflar satıcının yükümlülüklerine malların ithali için gerekli bazı giderleri eklemek istiyorlarsa (KDV gibi) bunu, bu etkiyi yaratacak sözcükler ekliyerek kesinleştirmelidirler. Bu terim taşıma şeklinden bağımsız olarak kullanılabilir.
-İhracatçı sorumluluğu: Rıhtımda gümrük ödenmeden teslim-İthalatçı sorumluluğu: Gümrükleme-İç nakliye
Gümrük Resmi Ödenmiş Olarak Teslim / Delıvered Duty Paıd (Ddp)

Bu terim ile satıcının teslim yükümlülüğü, malların ithal ülkesinde belirlenen yerde emre hazır tutulması ile sona erer. Satıcı, malların o noktaya kadar taşınması, ithal gümrüğünden geçirilmesi için gerekli vergi, resim ve diğer harçlar dahil olmak üzere riziko ve giderleri üstlenmek durumundadır. EXW terimi satıcı için ne kadar az yükümlülük ifade ediyorsa, DDP terimi de o kadar çok yükümlülük ifade etmektedir. [14]
1.4. Dış Ticarette Karşılaşılan Risk Türleri
Hemen her ülke için olduğu gibi ülkemiz ekonomisinde de uluslararası ticaret işlemleri önemli yer tutmaktadır. Gerek ihracat, gerekse ithalat açısından işlem hacmi her geçen gün artış göstermektedir. Uluslararası ticaret işlemleri, tarafların farklı ülkelerde bulunmaları, farklı dili konuşmaları, farklı para birimlerini kullanmaları gibi nedenlerden dolayı iç ticaret işlemlerine göre daha karmaşık hal alabilmektedir. [15]

Ticaret işlemlerinde, üzerinde titizlikle durulması gereken konu ödeme şeklidir. Zira, uluslararası ticaretin karmaşıklığına ve yapısına bağlı olarak uluslararası ödemeler önem kazanmakta, farklı şekillerde ele alınmaktadır. Uluslararası ticari işlemlerin başarılı bir şekilde sonuçlanması açısından, ticari ilişkinin başlangıcında tarafların içinde bulunduğu koşullara uygun olarak hangi ödeme şeklini tercih edeceğini bilmesi ve sonuçlarını değerlendirebilmesi önemlidir. Uluslararası mevzuatta yerini alan ödeme şekillerinin bazılarında ihracatçı avantajlı iken, bazılarında ithalatçı avantajlı duruma gelebilmektedir. Her ödeme şeklinin farklı özellikleri bulunmakta, tarafların riskleri, tercih ettiği ödeme şekline göre artmakta ya da azalmaktadır. Kelime anlamı olarak risk, önceden tahmin edilen belirsizliklerin gerçekleşmesi sonucu kişilerin zor durumda kalma olasılığı şeklinde tanımlanmaktadır.

Dış ticaret işlemlerinde firmalar çoğu zaman farklı risklerle karşı karşıya kalmaktadır. Dış ticarete taraf olan firmaların farklı ülkelerde bulunmaları, mevzuatlarının farklı olması, değişik para birimlerini kullanmaları, ayrı dillerin konuşulması gibi nedenler firmaları ödeme konusunda çeşitli risklerle karşı karşıya bırakmaktadır.

Bir dış ticaret işleminde ihracatçı sattığı malın bedelini zamanında ve belirtilen şekilde tahsil etmeyi, ithalatçı ise bedelini ödeyeceği malı zamanında ve istenilen özelliklerde almayı amaçlamaktadır. Bu çerçevede tarafların sözleşme yapılırken belirleyeceği ödeme şekli büyük önem taşımaktadır. Taraflar risklerini minimize edecek en uygun ödeme şeklini belirleyerek amaçlarına sorunsuz bir şekilde ulaşabilmektedirler.

Dış ticaret işlemlerinde çoğu zaman risklerle en fazla karşı karşıya kalan taraf ihracatçı olmaktadır. Bu nedenle ihracatçıların, ödeme şeklinin belirlenmesinde daha titiz davranmaları gerekmektedir. Bazı durumlarda ihracatçılar talep edilen malları sevk etmekte ancak mal bedelini tahsil edememektedir. Karşı firmanın finansal yapısı, güvenirliliği, bulunduğu ülke bu durumun başlıca nedenleri arasında yer almakta, ayrıca mal gönderilirken üzerinde anlaşılan fiyat, ödeme yapılırken kurlardaki değişmeler nedeniyle bir düşme gösterebilmektedir. Tüm bunlar ihracatçı için birer risk konusu oluşturmaktadır.

İthalatçılar da dış ticaret işlemlerinde bir takım risklerle karşı karşıya kalmakta ancak ihracatçıların karşılaştıklarına oranla daha sınırlı olmaktadır. İthalatçının karşılaşabileceği en büyük risklerden birisi, bedelini ödediği malın zamanında eline ulaşmaması veya sözleşmede belirtilen kalite, miktar ve diğer özelliklerine uymamasıdır. Böyle bir durumda ithalatçı, mal bedelini, malları görüp inceledikten sonra ödeyebileceği bir ödeme şekli seçmesi halinde riskini minimize edebilmektedir.

Tarafların uluslararası ticaret işlemlerinde karşı karşıya kaldığı riskler, karşı firmadan kaynaklanan ticari risk, karşı tarafın bulunduğu ülkeden kaynaklanan politik risk ve kurlardaki değişmelerden kaynaklanan kur riski şeklinde üç grup altında toplanmaktadır.

1.4.1. Ticari Risk: Ticari risk, uluslararası ticaret işlemlerinde taraflardan kaynaklanan risk türü olarak ifade edilmektedir. Bu tür riskler, alıcının iflası veya ölümü, şirketin tasfiye ilan etmesi nedenleriyle mal bedelinin ödenememesi veya alıcı firmanın kötü niyetinden dolayı borç yükümlülüğünü yerine getirmemesi gibi çeşitli şekillerde ortaya çıkmaktadır.

1.4.2. Politik Risk: Politik risk, tamamen alıcı ve satıcı dışında gelişen, tarafların bulunduğu ülkelerin politik durumundan kaynaklanan savaş, iç savaş, ihtilal, grev gibi olaylar şeklinde tanımlanmaktadır.

1.4.3.Kur Riski: Kur riski, döviz kurlarda beklenmeyen değişmeler sonucu firmanın karşı karşıya kaldığı risk türü şeklinde ifade edilmektedir. Kur riskiyle, vadeli ödeme şekillerinde karşılaşılmakla birlikte özellikle alışta tercih edilen para birimi ile satışta tercih edilen para biriminin farklı olması durumunda karşılaşma olasılığı artmaktadır. Bu risk türünde tarafların alabileceği en büyük önlem, belirlenen ödeme şeklinde vadeye yer verilmemektir. Ancak ödemelerde genellikle vade sözkonusu olduğundan firmalar kur riskinin yaratacağı olumsuzluklardan korunmak için döviz opsiyonları, future kontratları, döviz forwardı, döviz swabı, spot işlemler gibi uluslararası finansal teknikleri uygulayarak risklerini minimize edebilmektedirler.[16]

1.5. Dış Ticarette Ödeme Şekilleri
Ticaret işlemlerinde, üzerinde titizlikle durulması gereken konu ödeme şeklidir. Zira, uluslararası ticaretin karmaşıklığına ve yapısına bağlı olarak uluslararası ödemeler önem kazanmakta, farklı şekillerde ele alınmaktadır. Uluslararası ticari işlemlerin başarılı bir şekilde sonuçlanması açısından, ticari ilişkinin başlangıcında tarafların içinde bulunduğu koşullara uygun olarak hangi ödeme şeklini tercih edeceğini bilmesi ve sonuçlarını değerlendirebilmesi önemlidir. [17] Uluslararası mevzuatta yerini alan ödeme şekillerinin bazılarında ihracatçı avantajlı iken, bazılarında ithalatçı avantajlı duruma gelebilmektedir. Her ödeme şeklinin farklı özellikleri bulunmakta, tarafların riskleri, tercih ettiği ödeme şekline göre artmakta ya da azalmaktadır.

Uluslararası ticarette farklı ödeme yöntemleri bulunmaktadır. Taraflar aralarında alım-satım sözleşmesini imzalarken kendileri için en avantajlı olacak ödeme yöntemiyle işlemin gerçekleşmesini istemektedir. Satıcı, kendisini güvenceye almak için önce ödemenin yapılmasını, sonra malı göndermeyi, alıcı ise tam tersine önce malın kendisine ulaşmasını daha sonra ödemeyi yapmayı tercih etmektedir.
Uluslararası ticarette uygulanacak ödeme şeklinin belirlenmesi ülkelerin mevzuatına ,alıcı ve satıcı arasındaki ilişkilere, mal çeşidi ve meblağı gibi unsurlara bağlıdır.Taraflar güvence, maliyet, mevzuat vs. yönlerinden durumlarına en uygun olan ödeme şeklini seçip aralarında mutabakata vardıktan sonra bu ödeme şeklinin gereklerine uygun olarak yükümlülüklerini yerine getirirler.
Satış sözleşmesine göre alıcının mal bedelini nasıl ödeyeceğini gösteren şekillere “ödeme şekilleri” denir. Bunlar;


1. Peşin Ödeme (Cash Payment)
2. Mal Mukabili Ödeme (Cash Against Goods)
3. Vesaik Mukabili Ödeme (Cash Against Documents)
4. Akreditifli Ödeme (Letter of Credit)

Ödeme yöntemlerinden hangisinin kullanılacağı, alıcı ve satıcı arasındaki güvene, ülkelerin izlediği genel politikalara, tarafların ticari ve mali durumlarına bağlı olarak belirlenmektedir.

1.5.1. Peşin Ödeme (Cash Payment)

Peşin ödeme, ithalatçının mal bedelini, teslimattan önce ihracatçıya ödemesini öngören bir ödeme yöntemidir. İhracatçı ise bu ödeme karşılığında mala ilişkin belgeleri doğrudan ithalatçıya göndermek durumundadır. Bu ödeme yöntemi genellikle özel sipariş üzerine üretilen malların dış ticaretinde kullanılmaktadır.[18]

1.5.2. Mal Mukabili Ödeme (Cash on Delivery)
Malların ithalatçının eline geçmesinden belirli bir süre sonra tahsil edilebilmesi durumudur.Satıcı malları gönderir. Sevk vesaikini kendisi ithalatçıya elden teslim edebilir, güvendiği birisiyle yollayabilir, postalayabilir veya bedeli tahsil edilmeden teslim talimatını vereceği bir bankanın aracılığıyla alıcıya gönderir. Vesaiki alan ithalatçı malları gümrükten çeker,malların bedellerini ise satıcıya aralarındaki anlaşmaya göre öder. Satıcı ihracat bedelini nakit olarak elden veya ihracatçıya temsil eden bir üçüncü şahıs kanalıyla ödeyebileceği gibi banka kanalıyla havale de edebilir.[19]
Ithalatçıya güven unsuruna dayanan bu ödeme şeklinde peşin dövizin tersi söz konusudur. Peşin dövizde ithalatçı, edimini önceden yerine getirerek ihracatçıya kredi açıtığı halde mal mukabili ödemede ihracatçı edimini peşinen yerine getirmekte ve ithalatçıya mal kredisi açmış olmaktadır.Dünya ticaretinde bu tür ödeme şekli daha çok uluslararası şirketlerin şubeleri arasında veya ihracatçının ithalatçı ülkede bir şubesinin bulunması halinde kullanılmaktadır.
1.5.3.Vesaik Mukabili Işlemin Yürütülmesi
Vesaik mukabili ödeme malların ithalatçıya, mal bedeli ödendikten sonra teslim edildiği bir ödeme şeklidir. Vesaik Mukabili Ödeme yönteminde işlemi,mallara ilişkin belgeleri ve gerekli talimatı vererek ihracatçı başlatmaktadır. Banka ise ihracatçının talimatı üzerine belgeleri ithalatçıya teslim etmekle yükümlü bulunmaktadır. Bunun dışında mal bedelinin ödenmemesinden sorumlu olmamaktadır. Diğer bir ifadeyle, vesaik mukabili ödemelerde, bankalar müşterilerinin vekili konumunda bulunmakta, sorumluluk taşımamaktadırlar. [20]
1.5.4 Akreditifli Ödeme ( Letter of Credit)

Akreditif, bir alıcının talebine istinaden, bir bankanın verdiği ve alıcı tarafından ayrıntıları belirlenmiş, mala veya hizmete ilişkin belgelerin ibrazı karşılığında, belirtilen bir satıcıya ödeme yapılacağı yolundaki şartlı bir taahhüt olarak tanımlanmaktadır. Akreditif ile uluslararası ticari faaliyet, bankalar tarafından düzenlenmekte, taraflar için büyük ölçüde güvenlik unsuru sağlanmakta, akreditif koşulları yerine getirildiğinde ödeme garantilenmekte ve ödeme belgelere dayandırılmaktadır. [21]

Akreditifli ödeme şekli hem ihracatçı, hem ithalatçı tarafından en güvenli ödeme şekli olmasına karşın, maliyetli olması nedeniyle düşük meblağlı ticaret işlemlerinde çok fazla tercih edilmemektedir. Böyle durumlarda, genellikle vesaik mukabili ödeme şekli ya da ihracatçı ve ithalatçı arasında güvenilir bir ilişki olması durumunda mal mukabili ödeme şekli tercih edilebilmektedir.
Akreditif; ihracatçının sattığı mallara ait sevk vesaikini ithalatçının bankası tarafından akreditifin açılmasına aracılık etmesi görevi verilen kendi ülkesindeki bir bankaya bu vesaiki teslimi karşılığında mal bedelini tahsil etmesine imkan veren bir işlemdir.Akreditife dayanan satışlarda, ihracatçı, akreditif şartlarına uygun hareket ettiği takdirde ithalatçının mal bedelini ödemek zorunda kalacağından ve ithalatçı ödemeyi yapmaz ise bu ödemenin amir bankaca hemen yapılacağından kuşku duymaz.Ihracatçının bankası akreditifi teyit etmiş bulunuyorsa transfer riski de söz konusu olmaz.
Akreditifte Taraflar
- Akreditif Amiri: (Applicant for the Credit) : Akreditifi açtıran veya malı ithalat etmek için akreditif açma emrini veren alıcı (ithalatçı) dır.
- Amir Banka: (Issuing Bank) : Akreditif amirinin talimatına uygun olarak akreditifi açan bankadır.Ithalatçının talep ettiği şartlara uygun vesaikin temini karşılığında ödemenin yapılmasını sağlar.
- Aracı Banka: (Intermediary Bank) : Aracı banka, akreditif şartlarına göre lehdarın bulunduğu ülkede akreditifi lehdara ihbar veya teyit eden, ödemeyi yapan veya ibraz edilen poliçeye kabul ya da aval imzası koyan yahut poliçeyi iştira eden bankadır. Bu banka, akreditifi açan bankanın muhabiri olabileceği gibi lehdarın bankası da olabilir.
- Akreditif Lehdarı: (Beneficiary) : Lehine akreditif açılan, ihraç ettiği malın bedelini, akreditif şartlarına uygun olarak ibraz ettiği vesaik karşılığında aracı bankadan tahsil edecek veya düzenlediği poliçenin kabulünü aracı banka kanalıyla temin edecek olan ihracatçı firmadır.Vesaik akreditif şartlarına uygun değilse






ÖDEME ŞEKİLLERİNİN GENEL OLARAK KARŞILAŞTIRILMASI
Ödeme
Malların
Ödeme
İhracatçının
İthalatçının
Şekli
Teslimi
Zamanı
Riski
Riski




En Riskli Ödeme Şekli
Peşin
Ödeme
Sevkiyattan

Mal bedelini peşin ödeyen
Ödeme
yapıldıktan
Önce
Yok
ithalatçı, isteklerine uygun malı

sonra


alıp alamayacağı konusunda




risk üstlenmektedir.







Sevkiyatla


Akreditifli
Ödeme
ilgili dokümanlar
Yok
Yok
Ödeme
yapıldıktan
alındığında veya
(Ancak vade sözkonusu
(Ancak vade sözkonusu

sonra
akreditifin türüne
olduğunda kur riski ile karşı
olduğunda kur riski ile karşı


göre belirlenen
karşıya kalınmaktadır.)
karşıya kalınmaktadır.)


vade sonunda



Ödeme
Vesaikler
İthalatçı malları almaktan
Kabul Kredili Vesaik Mukabili
Vesaik
yapıldıktan
bankaya
Vazgeçebilir. Bu durumda
işlem tercih edilmediğinde
Mukabili
sonra
ulaştığında
mal bedelini tahsil edemeyen
ithalatçı malları görmeden vesaik
Ödeme
(Kabul Kredili
(Kabul Kredili
ihracatçı malları geri çekmek
bedelini ödemek zorunda

Vesaik Mukabili
Vesaik Mukabili
zorunda kalmaktadır.
kalacağından, anlaşmaya

işlemlerde ödeme
işlemlerde poliçe
Ayrıca vadeli vesaik mukabili
uygun olmayan nitelikteki mallarla

yapılmadan önce)
vadesinde)
işlemlerde kur riski bulunmaktadır.
karşılaşabilmektedir.







Mallar
En Riskli Ödeme Şekli

Mal
Ödeme
teslim
Malların bedelini tahsil etmeden

Mukabili
yapılmadan
edildikten
gönderen ihracatçı, ödeme
Yok
Ödeme
önce
sonra
konusunda ithalatçıya uymak




zorundadır. Mal bedelinin




ödenmeme riski bulunmaktadır.




Mal bedeli geç ödendiğinde de




kur riski ile karşılaşılmaktadır.


Kaynak: First Union Corporation, “Export and Import Basics-International Banking”
( http://www.firstunion.com/international/procedure.html )



Dış ticaret işlemlerinde, ihracatçılar ödemelerinin zamanında transfer edilmesini, ithalatçılar ise istedikleri özelliklerdeki malların zamanında teslim alınabilmesini amaçlamaktadırlar. Ancak dış ticaretin farklı kültürler, farklı para birimleri, farklı mevzuatlar ve kanunlar içermesi nedeniyle, firmalar ticari risk, politik risk ve kur riski ile karşı karşıya kalmaktadır. Bu durum ihracatçı ve ithalatçı firmaların amaçlarına ulaşmasını engellemektedir.

Dış ticaret firmaları farklı ödeme yöntemleri ile risklerini minimize edebilmektedirler. Firmanın içinde bulunduğu ekonomik durum, karşı firma ile olan ticari ilişkiler, sözkonusu ülkenin politik durumuna göre farklı ödeme şekillerinin tercih edilmesi tarafları avantajlı duruma getirebilmektedir. Ancak vade sözkonusu olduğunda kaçınılmaz olan kur riski için, vadeli işlemler piyasasında yapılan işlemler ile önlem alınabilmektedir.

Firmalar, uygulama süreçlerinde, en güvenli ödeme şekli olarak akreditifli ödemeyi kabul etmekte, ancak maliyetleri nedeniyle tercihlerini vesaik mukabili ödeme şekli yönünde kullanmaktadırlar. Bu şekilde ihracatçılar kendilerini mal mukabili ödeme şekline göre, ithalatçılar ise peşin ödeme şekline göre karşılıklı güvence altına almış olmaktadırlar.

1.6. Dış Ticaretin Hukuki Çerçevesi
Dış ticaret iki veya daha fazla ülke arasında yapılan mal ve/veya hizmet alış-verişi olup, bu işlem özellikle mal alım ve satımında gerçekleşmektedir. Bu itibarla, dış ticaret mevzuatı genellikle bir ülkeden diğer bir ülkeye satılan (ihracat) veya o ülkeye bir başka ülkeden getirilen (ithalat) malların, çıkış veya giriş işlemlerinin düzenlenmesini içeren düzenlemelerdir. Muhtelif ülkelerde yerleşik kişi ve kuruluşların birbirleriyle karşılıklı olarak yaptıkları ticari işlemler ile ilgili uygulamalar, ulusal dış ticaret, gümrük ve kambiyo mevzuatı yanısıra bankacılık, sigortacılık ve taşımacılık mevzuatı ile uluslararası ticari teamüller ve kurallar, ayrıca ilişki kurulan ülkenin bu konudaki mevzuatı da gözönünde tutularak yürütülmektedir. Dolayısıyla, dış ticaretin uluslararası bir boyuta sahip olması nedeniyle dış ticaretin literatürü de geniş kapsamlıdır.[22]
Mala yönelik dış ticari işlemlerde; malların ihraç ve ithaline ait usul ve esasların saptandığı "ulusal dış ticaret mevzuatı", malların ülkeden çıkışı veya ülkeye girişi ile ilgili usul ve esasların tespit edildiği "ulusal gümrük mevzuatı" ve mallara ilişkin bedellerin ödenmesi ve transferine ait usul ve esasların belirlendiği "ulusal kambiyo mevzuatı" devreye girmektedir. Burada belirtilen üç ayrı mevzuatın uygulamaları, her ülkede ayrı resmi mercilerce yürütülmesine rağmen, birbirlerini tamamlar mahiyet arzetmektedir.
Ülkemizde, ihracatın ve ithalatın kalkınma planları ve yıllık programlardaki ilke, hedef ve politikalar yönünde ülke ekonomisi yararına düzenlenmesi, desteklenmesi ve geliştirilmesinin sağlanması, kamu kurum ve kuruluşlarına çeşitli mevzuatla verilmiş yetkilerin kullanımına ilişkin politikaların uygulanmasına dair esasların düzenlenmesi, uygulamalarda ilgili kuruluşlar arasında koordinasyonun temini, dış ticarete konu malların standartlaştırılmasının sağlanması, İhracat Rejimi Kararı, İthalat Rejimi Kararı da dahil olmak üzere ihracat ve ithalatın kalite ve standartlar yönünden denetlenmesine yönelik Dış Ticarette Standardizasyon ve Teknik Düzenlemeler Rejimi Kararı'na ilişkin mevzuatı hazırlamak, yürürlüğe koymak ve uygulamayı izlemek, genel ekonomik politikalar çerçevesinde iki ve çok taraflı ticaret anlaşmaları ve protokolleri hazırlamak, Avrupa Birliğine yönelik hükümetçe belirlenecek amaçlar doğrultusunda ekonomik ve ticari ilişkilerde uygulanacak politikaların saptanması çalışmalarını ve Gümrük Birliğinin ekonomik ve ticari etkilerine ilişkin değerlendirmeleri yapmak ve önerileri hazırlamak, ülkemizde serbest bölgelerin kurulması, yönetilmesi ve işletilmesine dair mevzuatı düzenlemek ve yürürlüğe koymak, Türkiye ve dünya ekonomisi ve ticareti ile ilgili gelişmeleri sürekli izlemek, değerlendirmek ve bu konudaki bilgileri süratle kullanıcıların hizmetine sunmak görevi, 1994 Tarih ve 4059 Sayılı Kanun ile "Dış Ticaret Müsteşarlığı"na verilmiş bulunmaktadır. Merkez, taşra ve yurt dışı teşkilatından oluşan bu Müsteşarlık, faaliyetini doğrudan Başbakan'a bağlı olarak sürdürmektedir.
1.6.1. Dış Ticaret Mevzuatı
Dış ticareti düzenleyen mevzuat1982 tarihli 2709 sayılı T.C Anayasasının Ekonomik Hükümler başlığını taşıyan 166ve 167. maddesi temel olarak ticaret hükümlerinin düzenlenmesi açısından temel maddelerdir. Anayasa ya istinaden dış ticareti düzenleyen kanunlar şu şekilde sıralanabilir;[23]
-2976 Sayılı 1984 tarihli Dış Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ; Anayasaya istinaden dış ticareti düzenleyen kanunlar yürürlüğe girmiştir. Nitekim, 2976 Sayılı 1984 tarihli Dış Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Anayasanın bu maddesine istinaden yürürlüğe konulmuştur. Bu yasanın amaç ve kapsamı 1. maddede “ Dış ticaretin, ülke ekonomisinin yararına düzenlenmesini sağlamak amacıyla ithalat, ihracat ve diğer dış ticaret işlemleri üzerine vergi ve benzeri yükümlüler dışında ek mali yükümlülükler konulması ve kaldırılması, bu yükümlülüklere ilişkin esasların tespit edilmesi ve oluşan fonların kullanılması bu Kanun hükümlerine göre yürütülür.” şeklinde düzenlenmiştir.
-4458 Sayılı 1999 tarihli Gümrük Kanunu;Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır. Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır. dış ticaret üzerindeki mali yüklerin en önemlilerinden birini oluşturan gümrük vergisi oranlarının tespitine ilişkin işlemler bu yasada düzenlenmiştir.
-İhracat mevzuatı Ülkemizde (bedelli ve bedelsiz) ihracat ile ilgili her türlü işlem, İhracat Rejimi Kararı, bu karara istinaden çıkarılan yönetmelik, tebliğ ve talimatlar ile iki veya çok taraflı anlaşmalar çerçevesinde yürütülmekte olup; anılan kararın amacı; ihracatın ülke ekonomisi yararına düzenlenmesi, desteklenmesi ve geliştirilmesini sağlamaktır. Yürürlükteki İhracat Rejimi Kararı 22.12.1995 tarih ve 95/7623 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ekinde 6.1.1996 tarih ve 22515 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak uygulamaya konulmuştur. göre, Bakanlar Kurulu'nca 22.12.1995 tarihinde kararlaştırılmıştır" denilmektedir .
3218 sayılı 1985 tarihli Serbest Bölgeler Kanunu
-261 Sayılı 1963 tarihli Kanun ;İhracatı Geliştirmek Amacı ile Vergilerle İlgili Olarak Hükümetçe Alınacak Tedbirlere Dair Kanunun
-933 Sayılı 1967 sayılı Kanun; Kalkınma Planının Uygulanması Esaslarına Dair Kanun
-İthalat MevzuatıYürürlükteki İthalat Rejimi Kararı (ek ve tadilleri) 20.12.1995 tarih ve 95/7606 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ekinde 31.12.1995 tarih ve 22510 (mü.) sayılı Resmi Gazete'de yayınlanarak uygulamaya konulmuştur.
-1567 Sayılı 1930 Tarihli Kanun Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun
-3283 Sayılı 1986 Tarihli Kanun Bazı Kanunlarla Tanınmış Olan Gümrük Muafiyetlerinin Kaldırılması Hakkında Kanun
-Uluslararası AnlaşmalarUsulüne uygun olarak yürürlüğe konulmuş uluslararası anlaşmalar T.C. Anayasası'nın 90'ıncı maddesi uyarınca kanun hükmünü taşımaktadır. Bu itibarla, bu anlaşmalardan ithalata ilişkin hüküm içerenler (örneğin; Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki Gümrük Birliği Anlaşması, Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’nu kuran Anlaşmanın yetki alanına giren ürünlerin ticaretine ilişkin Serbest Ticaret Anlaşması, Türkiye ile EFTA ülkeleri arasında yapılan Serbest Ticaret Anlaşması, Türkiye ile bazı ithalata ve ihracata ilişkin mevzuata dayanak teşkil etmektedir .
Yukarıda sayıları ve isimleri belirtilen kanunlar ve kanun hükmünde kararnamelerin uygulanmasına ilişkin olarak çıkarılan tüzükler, Bakanlar Kurulu kararları, yönetmelikler ve tebliğlerin de gözönünde tutulması zorunludur.
İthalat yapılırken sadece İthalat Rejimi Kararı ve Gümrük Mevzuatında belirtilen esaslar değil, yürürlükteki İthalat Rejimi Kararı’nın 4 üncü maddesinde belirtildiği şekilde İthalat Rejimi Kararı ve Gümrük Mevzuatı dışında bunlardan ayrı olarak düzenlenen mevzuat’da gözönünde tutulmalıdır.

2. SERBEST BÖLGELER

2.1. Serbest Bölge Tanımı ve Faaliyet Alanları
2.1.1. Tanımı
Genel olarak, serbest bölgeler; ülkenin siyasi sınırları içinde olmakla beraber, dış ticaret, vergi ve gümrük mevzuatının uygulanması bakımından gümrük hattı dışında sayıldığından, ülkede geçerli ticari, mali ve iktisadi alanlara ilişkin yasal düzenlemelerin uygulanmadığı, yapılan sınai ve ticari faaliyetler iç daha geniş muafiyet ve teşviklerin tanındığı, ülkenin diğer kısımlarından fiziki olarak ayrılan ve ticari, endüstriyel ve hizmet faaliyetlerinin yapıldığı yerler olarak tanımlanabilir.[24]
Türkiye ile Avrupa Birliği arasında 1 Ocak 1996 tarihinde oluşturulan Gümrük Birliği çerçevesinde yeniden düzenlenen gümrük mevzuatında ise, Serbest bölgeler; Türkiye gümrük bölgesinin parçaları olmakla beraber, serbest dolaşımda olmayan malların herhangi bir gümrük rejimine tabi tutulmamak ve Serbest dolaşıma girmemek kaydıyla konulduğu, gümrük vergileri ile ticaret politikası önlemlerinin ve kambiyo mevzuatının uygulanması bakımından Türkiye gümrük bölgesi dışında olduğu kabul edilen, serbest dolaşımdaki malların ise ihracat rejimi hükümlerine tabi tutularak konulduğu yerler olarak tanımlanmıştır.
3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu ise 6 maddesinde Sebest Bölgeyi şu şekilde tanımlamiştir. “Serbest bölgeler, Türkiye Gümrük Bölgesinin parçaları olmakla beraber; serbest dolaşımda olmayan eşyanın herhangi bir gümrük rejimine tabi tutulmaksızın ve serbest dolaşıma sokulmaksızın, gümrük mevzuatında öngörülen haller dışında kullanılmamak ya da tüketilmemek kaydıyla konulduğu, ithalat vergileri ile ticaret politikası önlemlerinin ve kambiyo mevzuatının uygulanması bakımından Türkiye Gümrük Bölgesi dışında olduğu kabul edilen ve serbest dolaşımdaki eşyanın bir serbest bölgeye konulması nedeniyle normal olarak eşyanın ihracına bağlı olanaklardan yararlandığı yerlerdir.”
Değişik ülkelerdeki serbest bölge uygulamaları arasında “gümrük hattı dışında sayılma” ve “özel teşviklerin sağlanması” gibi ortak özellikler bulunmakla beraber, ülkelerin ekonomi ve ticaret politikalarının yanı sıra, sosyal ve siyasi durumlarına göre de bazı farklılıklar bulunabilmektedir. Serbest bölge uygulamaları arasındaki bu farklılıklar nedeniyle serbest bölge ile ilgili terminoloji büyük bir çeşitlilik bulunmaktadır. Halen yirmiye yakın terim genellikle serbest bölge olarak bilinen uygulamayı tanımlamak için kullanılmaktadır. Benzer anlamda olan bu terimlerden bazıları aşağıda verilmiştir:
Serbest bölge (free zone)
Serbest liman (free port)
Gümrüksüz bölge (customs free zone)
İhraç ürünleri işleme bölgesi (export processing zone)
Dış ticaret bölgesi (foreign trade zone)
Serbest ekonomik bölge (free economic zone)
Serbest üretim bölgesi (free production zone)
Serbest ticaret bölgesi (free trade zone)
Endüstriyel serbest bölge (industrial free zone)
İkiz fabrika (maquiladora)
Özel ekonomik bölge (special economic zone)
Vergisiz ticaret bölgesi (tax free trade zone)
Vergisiz bölge (tax free zone)
Gümrüksüz havaalanı (customs free airport)
Yabancı yatırım bölgesi (foreign access zone)

2.1.2. Serbest Bölge Faaliyet Alanları
-Üretim : Elektronik, optik, gıda ve hazır giyim öncelikli olmak üzere çevre kirliliği yaratmayan her türlü üretim faaliyeti ve üretime ilişkin hammadde, ara madde ile üretilen malların, alım-satımı, depolaması, markalaması, ambalajlanması, etiketlenmesi, sergilenmesi ve bakım onarımı yapılabilir.
-Alım-Satım : Ticareti yapılan her türlü malın alım-satımı, depolanması, etiketlenmesi, ambalajlanması ve sergilenmesi yapılabilir.
-Depolama : Diğer kullanıcı veya kullanıcı olmayan kişi veya kuruluşların malları depolanabilir.
-Montaj-Demontaj : Her türlü malın montaj-demontajı yapılabilir.
-Bakım-Onarım : Her türlü malın bakım veya onarımı yapılabilir .
-Kiralama : Kapalı alanların ve iş yerlerinin, diğer kullanıcılara kiralanması yapılabilir.
-Diğer : Bankacılık, sigortacılık, mühendislik, müşavirlik, nakliyecilik, acentacılık gibi konularda faaliyette bulunabilinir
2.2. Dünyada ve Türkiye’de Serbest Bölgelerin Tarihsel Gelişimi

2.2.1 Dünyadaki İlk Serbest Bölgeler

Dünyada ilk serbest bölgeler büyük tüketim merkezlerine yakın ticaret yolları üzerinde kurulan ticaret kolonilerinin ‘serbest alan” veya “gümrük dışı bölge” haline getirilmesiyle ortaya çıkmıştır. Daha sonraları ise ülkelerin ekonomilerini güçlendirmek amacıyla çeşitli model ve isimlerle serbest ticaret ve serbest üretim bölgeleri kurulmaya başlanmıştır. Başarılı serbest bölgeler bu uygulamanın daha da yaygınlaşmasını sağlamıştır.[25]
İthal edilen malların gümrük vergisinden muaf olduğu dünyanın ilk serbest limanı 1547 yılında İtalya’da kurulmuştur. Bu limandaki faaliyetler ticaret ve malların depolanması şeklinde yürütülmüştür. Bu model daha sonra başka ülkelerce de benimsenmiş ve çok sayıda serbest liman ve serbest ticaret bölgesi kurulmuştur.
1959 yılında İrlanda’da kurulan Shannon Serbest Bölgesi ise serbest bölgelerin tarihsel gelişiminde önemli bir kilometre taşı olmuştur. Söz konusu bölgede serbest liman veya serbest ticaret bölgesinin dış ticaret fonksiyonu ilk defa endüstriyi de kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Bu uygulama ile işleme ve imalat endüstrileri gelişmiş ve ihraç ürünleri işleme bölgesi modeli yaratılmıştır. 1960’lı yılların sonuna doğru birçok gelişmekte olan ülke aynı modeli kopya etmiştir. 1966 yılında Tayvan bu modeli daha da geliştirerek ihraç ürünleri işleme bölgesi (export processing zone) adını taşıyan ve tamamıyla ihracata dönük üretimi amaçlayan ilk bölge olan Kaohsiung İhraç Ürünleri İşleme Bölgesi’ni kurmuştur.
Bir başka gelişme de, özellikle yabancı sermayeyi çekmek üzere 1978 yılında Çin’de kurulan “özel ekonomik bölgelerle ortaya çıkmıştır. Bu gelişme serbest bölgenin küçük bir endüstriyel alan yerine daha büyük bir alanda uygulanmasıdır. Bu bölgeler başlangıcından beri büyük alanlar olarak planlanmış, Hainan Adasındaki gibi bazı bölgeler eyaletin tamamını kapsamaktadır. Bazı küçük ülkeler serbest bölgelerin sınırlarını ülkenin tamamını kapsayacak şekilde genişletmiştir. Bu eğilim Singapur, Sri Lanka ve Mauritius’da en iyi şekilde görülmektedir.
Gelişmekte olan ülkelerin endüstriyel kalkınmasında ve ihracatlarının artırılmasında serbest bölgelerin önemli katkısının olduğu fikrini 1960 ve 1967 larında Birleşmiş Milletler’ce benimsemesinden sonra dünyada serbest bölge sayısı hızla artmaya başlamıştır. Bugün; ABD, Meksika, Brezilya, Arjantin, manya, İngiltere, ispanya, Bulgaristan, Macaristan, Romanya, Hindistan, Ç Güney Kore, Endonezya, Mısır, İran, Ürdün gibi 100’den fazla ülkede 850’den fazla serbest bölge faaliyet göstermektedir. Serbest bölgeler son yıllarda Afrika ülkelerinde de kurulmasına rağmen, en çok Asya ve Güney Amerika ülkelerinde görülmektedir.


2.2.2. Türkiye’de Serbest Bölgelerin Gelişimi

Türkiye'de serbest bölge kurulması için ilk teşebbüs 1927 yılında 1132 sayılı Serbest Bölgeler Mıntıka Kanunu'nun kabulü ile gerçekleştirildi. 1953 yılında bu kanun kaldırılarak 6209 sayılı ilk Serbest Bölgeler Kanunu kabul edildi. Serbest bölge için en uygun yer olarak İskenderun seçildi ve burada bir serbest bölge kuruldu. Fakat o dönemde Türkiye'nin ticari gelişimi ve yapısı bu konuya yeterli desteği sağlayamadığı için serbest bölgeler ile ilgili çalışmaların sürdürülmesine ara verildi.[26]

• Osmanlı İmparatorluğu döneminde Tuna nehrinin Karadenize döküldüğü yerde bulunan Sulina şehrindeki liman 1870 tarihinde alınan bir kararla vergi ve resimden muaf tutulmuştur. Romanya Hükümeti de 1978 tarihinde aynı şehri Serbest Bölge ilan etmiştir.
• 1927 yılında Serbest Bölge Mıntıka Kanunu ve 1929 da İstanbul Tophanede Ford motorla bir serbest bölge kurulmuştur.
• 1946 yılında Denizcilik bankası İstanbul Eminönü de halı, kilim ve kürk eşyaları için bir antrepo açmıştır.
• 1953 yılında Serbest Bölge Kanunu çıkartılıp, İskenderun da bir Serbest Bölge kurulmuş ve krom madeni ticaretine başlanmıştır.
• 1958 yılında bir kararname ile İstanbul Tuzla da bir Serbest Bölge kurulması istenmiştir.
• En son olarak 15.06.1985 tarihinde 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu yürürlüğe girmiş ve bir yönetmelik hazırlanarak Antalya ve Mersin Serbest Bölgeleri kurulmuştur.
Dünya ekonomisindeki gelişmeler ve yeni düzenlemeler Türkiye'de serbest bölgeler konusunu bir kez daha gündeme getirdi. Önce bu konuda bir teşkilatlanmaya gidilerek, 1983 yılında Başbakanlık bünyesinde bir Serbest Bölgeler Müdürlüğü kurulması kararlaştırıldı. Daha sonra serbest bölgeler Devlet Planlama Teşkilatı'nın bünyesinde bir başkanlık olarak yer aldı. 1985 yılından itibaren de bölge müdürlükleri kuruldu. 1991 yılında çıkan bir kanun hükmünde kararname ile Serbest Bölgeler Genel Müdürlüğü ve bağlı bölge müdürlükleri Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı bünyesine alındı.




Kaynak: www.atilgumruk.com.tr


Mersin, Antalya (1987), Ege, İstanbul Atatürk Havalimanı (1990), Trabzon (1992), İstanbul Deri ve Endüstri, Doğu Anadolu, Mardin (1995), İzmir Menemen Deri, Rize, Samsun, İstanbul Trakya, Kayseri (1998), Avrupa, Gaziantep, Adana-Yumurtalık (1999), Bursa, Denizli, Kocaeli (2001), Tübitak-Marmara Araştırma Merkezi Teknoloji (2002), Sakarya İpekyolu (2007)


2.3.Serbest Bölge Çeşitleri

• Serbest Ticaret Bölgesi: Çoğunlukla ticaret amaçlı bölgelerdir.Bu bölgelerde stoklanan mallar daha sonra alıcı ülkelere gönderilir.
• Serbest Üretim Bölgesi: İşgücü maliyetini düşürmek için gümrüksüz gelen hammadde ve ara malının işlenip ihraç edildiği, ihracata yönelik imalat ve montaj işlemlerinin gerçekleştirildiği alanlardır.dünya ticaretindeki gelişmeler sonucu çeşitli ülkelerde 600 den fazla serbest bölge kurulmuştur.Serbest bölgeler ihracata dayalı kalkınma politikası benimseyen Uzak Doğu ülkelerindeki ihracatı kısa sürede yükseltmiştir.
• Serbest Limanlar: İthalat , ihracat , depolama , taşımacılık faaliyetleri, transit ticaret yapılabilmesi için her ülkeden geminin serbestçe yararlanması amacıyla kurulmuştur.Liman alt yapısı ve antrepolarıyla , serbest ticaret bölgesi uygulamasının daha dar kapsamdaki bir örneği olarak kabul edilebilir.
Serbest Bankacılık Bölgeleri : Serbest bölgelerde faaliyette bulunan bankalar ağırlıklı olarak dış ticaretişlemleri ile uğraşırlar. Kuruldukları ülkede yerleşik şahıs ve kurumlarabankacılık işlemi yapamazlar. Bankacılık işlemlerini yabancı para üzerindengerçekleştirirler. Bilançolarını yabancı para bazında tutarlar. Serbest bölgedeyerleşik firmalara kredi kullandırırlar. Ancak krediler genellikle dış ticaretefinansman sağlamak veya akreditifle teyit niteliği taşımaktadırlar.

2.4. Serbest Bölgelerin Kuruluş Amacı ve Ülke Ekonomisine Katkıları
2.4.1. Serbest Bölgelerin Kuruluş Amacı
Serbest Bölgeler genellikle ülkenin dış ticaret hacmini geliştirmek , ithalatı , ihracatı kolaylaştırmak , döviz gelirlerini, istihdam hacmini arttırmak , sanayi canlandırmak teknoloji transferini hızlandırmak gibi amaçlarla kurulur.Bununla birlikte her ülkenin kendine özgü bazı özel amaçları da bulunabilir.
2.4.2. Serbest Bölgelerin Ülke Ekonomisine Katkıları
İthal girdi kullanarak üretim yapan yerli firmalara gümrük vergisiz olarak dünya fiyatlarından girdi temini imkanı sağlayarak, yurt dışındaki rakipleri ile aynı şartlarda üretim yapma imkanı sağlar.

Sağlanan kolaylıklar nedeniyle ülkenin ihracat imkanlarını ve döviz girdisini arttırır.
Dağıtım merkezi olma işlevi çerçevesinde, yurt dışından getirilen malların daha sonra yine yurt dışına satılarak (reeksport yoluyla) ülkenin dünya ticaretinden aldığı payın artmasını sağlar.

Üretim yapan firmalar kullandıkları ithal girdilerde kesinti olması durumda güçlükle karşılaşmamak veya fiyatı uygun olduğu için dış pazarlardan satın aldıkları büyük miktardaki girdileri, serbest bölgelere getirdikten sonra buradan küçük partiler halinde ülkeye ithal edilerek, depolama ve gümrük vergisi giderini azaltırlar ve üretim maliyetlerinin düşmesini sağlarlar, ayrıca girdi teminindeki gecikmeler de önlenmiş olur.
Yarattığı doğrudan istihdamın yanı sıra, bölgedeki üretim ve ticari faaliyetle ülke içindeki faaliyetlere olan etkisi nedeniyle dolaylı istihdam da sağlar
Üretim faaliyetlerinde kullanılmak üzere, ülke içinden alınan hammadde, yarı işlenmiş ve mamul mallar nedeniyle ülke içi üretimin artmasına katkı sağlar.

Yabancı sermayeli firmalar risk faktörünün düşük, sağlanan avantajlar Sonucu karlılığın daha yüksek olması nedeniyle serbest bölgelerde daha kolay yatırımda bulunur. Böylece ülkeye yeni teknolojilerin girmesi hızlanır.

· Ülkede uygulanması düşünülen yeni ticaret ve ekonomi politikaları için deneme alanı olarak kullanılabilir
2. 5. Serbest Bölgeler Mevzuatı

Türkiye’de serbest bölgelerin kurulmasıyla ilgili en önemli gelişmeler 1980’li yıllarda ekonomide dışa açılma ve liberalleşmenin, yabancı sermaye yatırımları için teşvik edici politikaların, daha güvenli ve istikrarlı iş ortamının ve daha az bürokrasinin hedeflendiği bir dönemde yaşanmıştır. 15 Haziran 1985 tarihinde yürürlüğe giren 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanunuyla bugünkü serbest bölgelerin tabi olduğu yasal düzenlemelerin çerçevesi çizilmiştir.
15.06.1985 tarihli 18785 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Serbest Bölgeler Kanunu 25.11.2008 tarhli 27065 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 5810 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu İle Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunla değiştirilerek yürürlükte kalmaya devam etmiştir.
3128 sayılı kanunun 1. maddesi kanunun amacını ve kapsamını düzenlemiştir.”İhracata yönelik yatırım ve üretimi teşvik etmek, doğrudan yabancı yatırımları ve teknoloji girişini hızlandırmak, işletmeleri ihracata yönlendirmek ve uluslararası ticareti geliştirmek amacıyla serbest bölgelerin kurulması, yer ve sınırlarıyla faaliyet konularının belirlenmesi, yönetimi, işletilmesi, bölgelerdeki yapı ve tesislerin teşkili ile ilgili hususları kapsar.”

3218 sayılı kanun yetkiyi (m.2), faaliyet konuları ve koordinasyonu (m.4), bölgenin düzenleme esasları (m.5), muafiyet ve teşvikleri (m.6), serbest bölgelerin gelir ve harcamaları (m.7) , bölgedeki mallar ve uygulanacak rejimi (m.8) , kambiyo ve hizmetleri(m.9),çalışma ve sosyal güvenlik esaslarını (m.10) düzenlemiştir.
3218 sayılı kanuna istinaden : 10.03.1993 tarihli 21520 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Serbest Bölgeler Uygulama yönetmeliğine istinaden 3218 sayılı kanunun uygulama şeklide düzenlenmiştir.
06.02.2004 tarih ve 25365 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak 5084 sayılı “Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun da getirdiği avantaj ve teşvikler açısından serbest bölgeler mevzuatı kapsamında değerlendirilmektedir.
2.6. Serbest Bölgeler Mevzuatı Kapsamında Serbest Bölgelerde Sağlanan Teşvik Ve Avantajlar
3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu’nda, 5084 sayılı “Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile vergisel teşvikler ve avantajlar düzenlenmiştir.Anılan Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce serbest bölgede faaliyet ruhsatı almış olan gerçek ve tüzel kişiler;
-Serbest bölge faaliyetlerinden elde edilen kazanç ve gelirler hiç bir izne ve vergiye tabi olmaksızın yurt dışına veya Türkiye’ye transfer edilebilir.
-Çalıştırdıkları işçilerin ücretleri üzerinden 2009 yılına kadar gelir vergisi ödemeyeceklerdir,
-Bölgelerde gerçekleştirecekleri faaliyetleri ile ilgili olarak yaptıkları işlemler nedeniyle doğan her türlü vergi, resim ve harçtan 2009 yılına kadar muaf tutulacaktır.
-06.02.2004 tarihinde ve bu tarihten sonra serbest bölge kullanıcısı olan gerçek ve tüzel kişilerden sadece;
-Üretim ruhsatı ile faaliyet gösterenlerin imal ettikleri ürünlerin satışından elde ettikleri kazançları, Avrupa Birliği üyeliğinin gerçekleşeceği yılın vergileme dönemi sonuna kadar gelir ve kurumlar vergisinden muaf olacaktır.
Serbest bölgelerde 4817 sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun, 4875 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu, 5393 sayılı Belediye Kanununun ölüm ve yangın halleri, kanalizasyonların inşa ve tamiri ile içme, kullanma, endüstri suyunu sağlamaya ve gaz, su, elektrik sarfiyatını denetlemeye yönelik maddeleri dışında kalan hükümleri, 5682 sayılı Pasaport Kanunu, 5683 sayılı Yabancıların Türkiye'de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun ile diğer kanunların bu Kanuna aykırı hükümleri uygulanmaz. Ayrıca, 5 inci maddenin ikinci fıkrasında belirtilen işlemler, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu hükümlerine tabi değildir. Avrupa Birliğine tam üyeliğin gerçekleştiği tarihi içeren yılın vergilendirme döneminin sonuna kadar;
--Serbest bölgelerde üretim faaliyetinde bulunan mükelleflerin bu bölgelerde imal ettikleri ürünlerin satışından elde ettikleri kazançları gelir veya kurumlar vergisinden müstesnadır.

-Bu bölgelerde üretilen ürünlerin FOB bedelinin en az % 85’ini yurtdışına ihraç eden mükelleflerin istihdam ettikleri personele ödedikleri ücretler gelir vergisinden müstesnadır.

- Bu bölgelerde gerçekleştirilen faaliyetlerle ilgili olarak yapılan işlemler ve düzenlenen kağıtlar damga vergisi ve harçlardan müstesnadır.
Serbest bölgeler, Avrupa Birliğine tam üyeliğin gerçekleştiği tarihe kadar, gümrük rejimleri açısından Türkiye Gümrük Bölgesi dışında, menşe hükümlerinin uygulanması bakımından ise Türkiye Gümrük Bölgesi sayılır.
Sonuç olarak maddeler halinde Sebest Bölgelerin avantajlarını sıralamak gerekirse:
Faaliyet ruhsatı; hazır işyeri kiralamak suretiyle faaliyet gösterecek kiracı-kullanıcı firmalar için 10 yıl (faaliyet konusu üretim olanlar için 15 yıl), kendi işyerini inşa etmek suretiyle faaliyet gösterecek yatırımcı-kullanıcı firmalar için ise 20 yıl (faaliyet konusu üretim olanlar için 30 yıl) süreli verilmektedir.
Serbest bölge faaliyetlerinden elde edilen kazanç ve gelirler hiç bir izne tabi olmaksızın yurt dışına veya Türkiye’ye transfer edilebilir.
Serbest bölgeler gümrük hattı dışında sayıldığından, serbest bölgeler ile Türkiye’nin diğer yerleri arasında yapılan ticarette dış ticaret rejimi hükümleri uygulanır. Başka bir deyişle, Türkiye’den serbest bölgeye satılan mallar ihracat rejimine, serbest bölgeden Türkiye’ye satılan mallar ise ithalat rejimine tabi olup, serbest bölge kullanıcıları Türkiye’den ihraç fiyatına (KDV’siz) mal ve hizmet satın alabilirler. Diğer taraftan, serbest bölge ile diğer ülkeler ve diğer serbest bölgeler arasında dış ticaret rejimi hükümleri uygulanmaz.
Serbest bölgeye getirilen Türkiye veya AB menşeli ya da buralarda serbest dolaşımda bulunan malların, serbest dolaşımda bulunma statüsü değişmediğinden, Türkiye’ye veya AB üyesi ülkelere girişinde gümrük vergisi ödenmez. Ayrıca, üçüncü ülke menşeli malların serbest bölgeye girişinde ve bu malların Türkiye veya AB üyesi ülkeler dışındaki üçüncü ülkelere gönderilmesi halinde de gümrük vergisi ödenmez. Ancak, serbest bölgeden Türkiye’ye veya AB üyesi ülkelere gönderilen serbest dolaşım durumunda olmayan üçüncü ülke menşeli mallar için Ortak Gümrük Tarifesi’nde belirtilen oran üzerinden gümrük vergisi ödenir.
Serbest bölgeler “Türkiye-AB Gümrük Birliği Gümrük Bölgesi’nin parçası sayıldığından; serbest bölgelerden Türkiye veya AB menşeli ürünler ile Türkiye’de serbest dolaşım durumunda bulunan ürünler A.TR Belgesi düzenlenerek AB’ ye gönderilebilir. Üçüncü ülke menşeli ürünler ise Ortak Gümrük Tarifesi’nde belirtilen oran üzerinden serbest bölge gümrük müdürlüğüne gümrük vergisi ödenerek serbest dolaşıma geçirildikten sonra A.TR Belgesi düzenlenerek AB’ ye gönderilebilir.
Serbest bölgede sağlanan teşvik ve avantajlardan yerli ve yabancı bütün firmalar eşit olarak yararlanır.
Mallar serbest bölgede süre sınırlaması olmaksızın kalabilir.
Fiyat, kalite ve standartlarla ilgili olarak kamu kurum ve kuruluşlarına verilen yetkiler serbest bölgelerde uygulanmaz.
Serbest bölgedeki faaliyetlerle ilgili her türlü ödemeler dövizle yapılır.
Serbest bölgelerden Türkiye’ye yönelik mal satışına ve serbest bölge ile diğer ülkeler arasında yapılacak takas ticaretine kısıtlama getirilmemiştir.
Başvuru ve faaliyet süresince her türlü bürokrasi en aza indirilmiştir. Serbest bölgeler özel sektör şirketlerince işletilmektedir.
Serbest bölgeler; AB ve Orta Doğu pazarlarının yakınında, Akdeniz, Ege ve Karadeniz’deki büyük limanlara, uluslararası havaalanlarına, karayolu ağlarına, kültür, turizm ve eğlence merkezlerine yakın yerlerde kurulmuştur.
Serbest bölgelerin altyapısı gelişmiş ülkelerdeki benzerleri ile aynı standarttadır. Açık ve kapalı alan kiraları diğer ülkelere göre düşüktür.
Serbest Bölgelerde faaliyet gösterecek iş yerlerinde yabancı uyruklu ve vasıflı personel çalıştırlabilir ve ücretler gelir vergisinden muaftır.
Serbest bölgede faaliyette bulunmanın aşağıdaki firmalar için daha avantajlı olduğu söylenebilir:
Bürokrasiden kurtulmak isteyen firmalar,
İthal girdi kullanarak ürettiği ürünleri dış pazarlara satan firmalar,
Emek yoğun sektörlerde faaliyette bulunan firmalar,
Transit ticaret, reeksport ve takas ticareti faaliyetinde bulunan firmalar,
Dövizle işlem yapmak isteyen üreticiler, toptancılar, bankalar ve sigortacılar,
Altyapısı hazır modern iş ortamı arayan firmalar
2.7. Serbest Bölgeler Kapsamında Kıyı Bankacılığı
Serbest bölgelerin kurulmasında temel amaç, ülke içindeki ekonomik faydaların maksimize edilmesidir. Bu genel amaç çerçevesinde benimsenen bir diğer amaç da bankacılık, kambiyo ve benzeri konularda alınana kararların ülke genelinde uygulamasından önce denenmesine imkan tanımasıdır. Ayrıca serbest bölgelerde faaliyette bulunan kuruluşların yapacakları ticari işlemler için gerekli finansman ihtiyacının karşılanması açısından bankaların varlığı da kaçınılmazdır.[27]
Serbest bölge çalışmaları sonucunda kıyı ve serbest bölge bankacılığına ilişkin düzenlemelerin yapılması düşünülmüştür. Kıyı bankacılığının yapılması için serbest bölgelerin seçilmesinin sebebi serbest bölge mevzuatının uygunluğu ve getirdiği kolaylıklardır. Bir ülkenin ticari serbest bölgesine gelen mallar, o ülkenin ithalatı sayılmaz. Bu mal hareketinden dolayı herhangi bir gümrük vergisi alınmaz, tekrar yurtdışına gittiğinde de ihracat sayılmaz. Ancak mallar, serbest bölgeden ev sahibi ülkeye girdiğinde, yurt dışından gelen diğer mallar ile benzer işlemlere tabi tutulurlar. Kıyı bankacılığı faaliyetlerinde ise, malların yerini par almakta, söz konusu para, kolaylıkla dışarıdan gelip dışarıya itmekte, ancak ev sahibi ülkeye girerken, yurt dışındaki bankadan gelen para gibi işlem görmektedir. Bunun nedeni, yurt içindeki bankaların olumsuz etkilenmesini ve rekabet gücünün azalmasını önlemektir .
Serbest bölgeler için getirilen teşvikler, kıyı bankacılığı için gerekli teşviklerin çoğunu bünyesinde taşımakta, bu nedenle de serbest bölgelerde kurulan bankalar, kolaylıkla başarılı olabilmektedir . Türkiye’ de faaliyette bulunan bankaların serbest bölgelerde şube açması 1985 yılında Serbest Bölgeler Kanunu ile mümkün olmuştur. Ancak, bu kapsamdaki banka şubeleri aynı zamanda da Bankalar Kanunu’ na tabi olarak çalışmaları gerektiğinden 1990 yılındaki kıyı bankacılığı mevzuatından farklı bir yapıya sahip olarak çalışmaya başlamışlardır. Son gelişme Serbest Bölgeler Kanunu ve tabi uygulama esasları 1999 yılındaki Serbest Bölgeler Bankalar Duyurusu ile netleşmiştir .
İlk olarak Garanti Bankası, 15.03.1988 yılında Mersin Serbest Bölgesinde faaliyete geçmiştir Türkiye’ de kurulu bankaların serbest bölge şubeleri, firmaların ithalat ve ihracat işlemlerine aracılık etmekte, kredi verme ve mevduat toplama gibi olağan alışagelmiş bankacılık hizmetleri vermektedirler. 30.06.2004 tarihi itibariyle 4.110 adet serbest bölge kullanıcısı arasında 4’ ü yabancı 55’ i yerli olmak üzere 59 adet bankacılık ve sigortacılık faaliyetinde bulunan kullanıcı bulunmaktadır. [28]
Başvuru Esasları:Türkiye’ de kurulu bankalar serbest bölgelerde şube açmak için Serbest Bölge Özel Hesabı’ na 5.000 USD ödeyerek Dış Ticaret Müsteşarlığı Serbest Bölgeler Genel Müdürlüğü’ ne başvururlar.
Faaliyete geçme ve faaliyet esasları:Başvurularının onaylanması halinde Bankalar Kanunu’ na göre şube açarlar. Faaliyet esaslarını, Serbest Bölgeler Kanunu ve Bankalar Kanunu’ na göre belirlerler.
Kaynak:Kaynakları, munzam karşılık, disponibilite ve tasarruf mevduatı sigorta fonuna tabidirler.
Kullanım:Serbest bölge faaliyet ruhsatlı herkese Bankalar Kanunu kredi sınırlamaları dahilinde, tüm konvertbl dövizlerle (TL hariç) nakdi ve gayrinakdi kredi açabilirler. Riskler, banka ve TCMB risk santralizasyonunda konsolide izlenir.
Dış işlemler:Serbest bölgelerde Türk Dış Ticaret Rejimi Mevzuatı uygulanmaz. Kambiyo yükümlülüklerinden muaftır.
Hesap ve Kayıt Düzeni:Tek düzen hesap planı ile sadece konvertbl dövizlerle (TL hariç) çalışılabilir. Bankacılık brüt gelirleri üzerinden 0/005 Serbest Bölgeler Özel Hesabı; Ocak, Nisan, Temmuz ve Ekim aylarında en geç 20’ sine kadar Serbest Bölge Müdürlüğü’ nün hesaplarına yatırılır.
5084 sayılı Kanun sonrasında, serbest bölge kullanıcılarının tutmak zorunda oldukları defterler ile düzenleyecekleri belgelere ilişkin olarak 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’ nun hükümlerine bağımlı olmaksızın düzenleme yapmaya Maliye Bakanlığı yetkilidir. İşleticiler ve kullanıcılar yatırım ve üretim safhalarında Bakanlar Kurulunca belirlenecek vergi dışı teşviklerden yararlandırılabilir .

Denetim:Faaliyetleri ile ilgili tüm bankaları BDDK, TCMB ve T.C. Dış Ticaret Müsteşarlığı Serbest Bölgeler Genel Müdürlüğü denetler.
20 Ekim 1990 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 18.09.1990 tarih ve 90/999 sayılı karar gereğince, kıyı bankalarının kuruluşları 3182 sayılı Bankalar Kanunu’na tabi olmaksızın Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanlığın iznine tabidir. Bu bankalar,bankacılık işlemlerinde Bankalar Kanunu’na tabi değildirler. Ayrıca, Türkiye’de yerleşik kişilerden (bankalar hariç) mevduat kabul edemez, bono, tahvil ve benzeri kıymet ihraç etmek suretiyle ödünç toplayamazlar. Bu bankalar, menkul değer alıp, satabilecekler ancak borsa üyesi olamayacak ve sermaye piyasasında aracılık faaliyetlerinde bulunamayacaklar .
06.12.1990 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 30.10.1990 tarih ve 90/1210 sayılı kararda da, İstanbul Ataköy Turizm Kompleksi’nde bulunan Galleria Ünitesi’nin C Blok 1. ve 2. katlarındaki ilgili bölümlerin kıyı bankacılığı faaliyetlerinin yürütülmesi için Serbest Bölge olarak ilan edildiği belirtilmektedir .
19.12.1990 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 1 nolu tebliğde de banka kuruluş şartları belirtilmiştir. Buna göre, kıyı bankacılığı faaliyetlerinde bulunmak üzere kurulacak bankaların;
- Anonim şirket şeklinde kurulmaları,
- Ortaklardan birinin Türkiye’de veya yurt dışında kurulmuş bir banka veya finans kurumu olması ve kurulacak bankanın sermayesinin en az % 40’ına sahip bulunması,
- Hisse senetlerinin tamamının nakit karşılığı çıkarılması,
- Başlangıçta ödenmiş sermayesinin 1 milyon $’ı ve muadili konvertibl döviz karşılığı Türk lirasından az olmaması,
- Ana sözleşmelerinin mevzuata aykırı hükümler taşımaması, şarttır.
Son olarak 22.01.1991 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan tebliğ ise, kıyı bankalarının yurt dışında yerleşik kişilerden ve Türkiye’de kurulu bankalardan kabul ettikleri mevduat nedeniyle, mevduat munzam karşılık ve umumi disponibilite yükümlülüğüne tabi bulunmadıklarını belirtmektedir.
Diğer bir husus da, serbest bölgelerde yapılan bankacılık faaliyetleri ile kıyı bankacılık merkezinde yürütülecek bankacılık faaliyetlerinin, her iki mevzuat incelendiğinde farklı olan hususlarının bulunmasıdır.
Kıyı bankaları, yapılacak bankacılık işlemlerinde Bankalar Kanunu’na tabi olmamaları, bu bankaların Türkiye’nin diğer yörelerinde ve Türkiye’nin diğer yörelerindeki bankaların da kıyı bankacılığı merkezinde faaliyet gösterememeleri, açacakları nakdi ve gayri nakdi krediler açısından herhangi bir sınırlamaya tabi olmamaları, hesap ve kayıt düzeni, denetim, faaliyet izninin iptali gibi hususlarının Bankalar Kanunu’nda yer almaması gibi konularda serbest bölge bankacılığından farklılık gösterirler.
3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu’ nda 06.02.2004 tarih ve 25365 sayılı Resmi Gazete’ de yayınlanarak aynı gün yürürlüğe giren 5084 sayılı “Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile vergisel teşvikler açısından yeni düzenlemeler yapılmıştır. Serbest bölge bankacılığı açısından en önemlisi ise mevduat faizleri ve repo gelirleri üzerinden stopaj uygulamasına geçilmesidir.
Çeşitli uygulama sorunlarını da içeren mevduat faizleri ve repo gelirleri üzerinden stopaj uygulamasına geçilmesine rağmen serbest bölge bankacılığı, serbest bölge kullanıcılarına sundukları bankacılık faaliyetleri nedeniyle halen Türkiye’ de kurulu bankalar için önemli kar alanlarındandır. Aynı şekilde serbest bölge kullanıcıları açısından da yararlandıkları serbest bölge bankacılığı hizmetleri, Türkiye’ de kurulu bankaların yurtiçi şubeleri aracılığıyla yararlanabilecekleri bankacılık hizmetlerine kıyasla daha az maliyetli olmaya devam etmektedir.
























SONUÇ

Küreselleşme süreci ile birlikte ülkelerin birbirleri ile ticaretleri hızla artmaktadır 2009’da bulunduğumuz bu dönemde dünyada ekonomik ve ticari gelişmelerde hızlı bir değişme süreci yaşanmaktadır.Söz konusu değişimi belirleyen en önemli unsur küreselleşme olmuştur. Küreselleşme sonucunda, coğrafi uzaklık, mal ve hizmetlerin sağlanmasını sınırlayan bir faktör olmaktan çıkmıştır. Öte yandan, bölgesel düzeydeki entegrasyonların artması sebebiyle dünya ticaretinde kutuplaşmaların varlığı da aşikardır. Öte yandan dünya ticareti içinde teknolojik katma değeri yüksek ürünlere olan talep hızla büyümektedir. Bu duruma paralel olarak söz konusu ürünleri üreten ülkelerin dünya ticaretinden aldığı pay da hızla artmaktadır. Gelişmiş ülkelerde kaynaklar getirisi daha yüksek olan teknoloji yoğun sektörlere kaymaktadır.
Ayrıca Cumhuriyetin yüzüncü yılında daha rekabetçi ve dışa açık fakat aynı zamanda yurtiçi sanayiin haksız rekabetten korunduğu bir ekonomik yapı ve daha dengeli bir dış ticaret yapısı oluşturulması hedeflenmektedir. Türkiye’nin yeni kuşak teknoloji transferi alabilmesi, bunu ekonomik bünyesine uyumlu hale getirebilmesi ve dünyanın hızlı gelişmesine ayak uydurabilmesi için geliştirilmiş ve farklılaştırılmış sanayii ürünlerinin üretimine ve endüstri içi ticarete önem vermesi gereklidir. Temel dış ticaret politikaları bölgesel bir strateji kapsamında oluşturulurken coğrafi yakınlığın ticari ilişkilerin üzerindeki etkisinin göz ardı edilmemesi gerekmektedir.
Dış ticaret stratejisinin uygulanabilmesi için kullanılması öngörülen araçlar ve politika önerilerinin başında; ihracat ve ithalat politikası araçları, pazara giriş stratejisi, kalite altyapısının ve çevreye uyumlu teknolojilerin geliştirilmesi, ihracatın finansmanı, kur politikası, etkin dağıtım sistemi ve lojistik yönetimi gelmektedir. Küreselleşmenin bütün dünya ülkelerini kuşatan geniş bir kent yarattığı, bu kentte insanların tüketim tarzlarının, kurumların, grupların, yaşantıların birbirleri ile benzeştiği, ekonomi ve ticarette milli devletlerin etkinliklerinin ve denetimlerinin azaldığı, uluslararası normların belirleyici olacağı bir pazar ortaya çıkmaktadır.
Bu pazarda işgücü, mallar, hizmetler ve sermayenin önündeki engeller ortadan kalkmaktadır. Ulaşım ve iletişimin hızla geliştiği, teknoloji sayesinde dünyanın her yerinde üretim ve pazarlamanın mümkün hale geldiği, mali piyasaların dünya ölçeğinde bağımsız ve olağanüstü güç olduğu tam rekabet ortamına ulaşılmaktadır.










Kaynakça
Erkut Onursal, Ulusal ve Uluslararası Ticari Kurallar ve Uygulama, Üysen Yayınları, İstanbul, 2000.
Gökhan Antalya, Türk Medeni ve Borçlar Hukuku Mevzuatı, Alkım Yayınları, İstanbul, 1999. .
Ersan, İhsan. Finansal Türevler, 2.b, İstanbul: Literatür Yayncılık, 1998
http://www.strategies-tactics.com/derivatives.htm
www.dtm.gov.tr
www.mevzuat.net
www.gumrukforum.com
www.nethaber.com/Ekonomi
www.paradox.org/Hilal YILDIRIM KESER/makale
www.frmtr.com/ekonomi-iktisat-isletme
http://www.firstunion.com/international/procedure.html
www.econtorl.com
www.zucder.org.tr/docs/serbest_bolgeler.pdf
www.dtm.gov.tr
www.atilgumruk.com.tr
www.mmd.org.tr


[1] . www.nethaber.com/Ekonomi
[2] .<www.mevzuat.com>3.5.2009
[3] .<www.mevzuat.com>3.5.2009
[4] .<www.mevzuat.com>3.5.2009
[5] .<www.mevzuat.com>3.5.2009
[6] .<www.mevzuat.com>3.5.2009
[7] .<www.mevzuat.com>3.5.2009
[8] .<www.mevzuat.com>3.5.2009
[9] .<www.mevzuat.com>3.5.2009
[10] .<www.mevzuat.com>3.5.2009
[11] .<www.mevzuat.com>3.5.2009
[12] .<www.mevzuat.com>3.5.2009
[13] .<www.mevzuat.com>3.5.2009
[14] .<www.mevzuat.com>3.5.2009
[15] .www.paradox.org/Hilal YILDIRIM KESER/makale3.5.2009
[16] .ERSAN İhsan.Fınansal Türevler.İstanbul .literatür yayıncılık 1998.
[17] .www.gumrukforum.net5.5.2009
[18] .www.frmtr.com/ekonomi-iktisat-isletme 2.5.2009
[19] .www.frmtr.com/ekonomi-iktisat-isletme 2.5.2009
[20] .www.frmtr.com/ekonomi-iktisat-isletme 2.5.2009
[21] .www.frmtr.com/ekonomi-iktisat-isletme 2.5.2009
[22] .<www.econtorl.com>6.5.2009
[23] .<www.econtorl.com> erkut onursal , makale6.5.2009
[24] www.zucder.org.tr/docs/serbest_bolgeler.pdf.7.5.2009
[25] www.dtm.gov.tr.8.5.2009
[26] www.gumruk.gov.tr.8.5.2009
[27] .www.mmd.org.tr/tukben peduk.8.5.2009
[28] .<www.mmd.org.tr>8.5.2009

8 Mayıs 2009 Cuma

Türkiye”de Katılım Bankacılık

T.C. MARMARA ÜNİVERSİTESİ BANKACILIK VE SIGORTACILIK ENSTİTÜSÜ BANKACILIK BÖLÜMÜ DOKTORA SINIFI .II. DÖNEM 2008- 2009



Yazar:Akbar SAFDARİ



GİRİŞ
Yaşadığımız devir artık bir şiddetli rekabet devridir. Her işletmenin bu hızlı rekabette üstün gelmesi gerekiyor, aksi takdirde o işletme son bulur. Sermaye piyasasında olan işletmeler hususen bankalarda aynı durumu yaşıyorlar, buna göre çeşitli hizmetleri kendi müşterilerine sunmaktalar ve zaman geçtikçe bu hizmetleri çeşitlendirmeleri gerekiyor. Bu farklı hizmetlerin biris de katılım bamkacılıkdir. Türkiyede işletmeler son yıllarda katılım bankacılığını bir araç olarak kullanmaktadırlar.Çünkü çeşitli müşterilerine hizmet vermekteler. Bazen müşteriler dini kurallara bağlantılılarına göre ve işletmeler onları da çekmek için islami insturumanları kullanmakdırlar. Ama islami Bankacılığın normal Bankacılığa göre farkları var ve en onemli farkı RİBA (faiz) kavramıdır.

Geçmişi M.Ö. 2123-2081 yılları arasında hüküm süren Babil kralı Hammurabi'ye kadar uzanan faizsiz bankacılığın, çağdaş metotlarla hayata geçirilmesinde, 20. yüzyılda İslam ülkelerinde başlayan sanayileşme ivmelerinin ve 70'li yıllarda petrol fiyatlarının ani artışının etkisi olmuştur. İslami Bakışa göre ;Faiz haramdır.Türkiyede çoğunluğu müsülman bir ülkedir. Ayrıca Arap dünyasınada her zaman etki vermrktedir ve petol sermayelerinin akışini kendisine taraf çekmek için olsada katılım bankacılıkın önemi beli oluyor .bu makalede önce RİBA ve KAR arasındakı farkı daha sonra katılım bamkacılığın gelişmesini dünyada ve Türkiyede bahs edeceğim.ve son bülümde katılım bankacılıkın ensturumanların anlatacağım.


I.BÖLÜM
KÂR PAYI İLE FAİZ ARASINDAKİ FARKLAR
Kâr, bir üretim içinde, emeğin eşliğindeki sermayenin, paradan mala, maldan tekrar para veya başka bir hâle evirilip çevrilmesi . kısacası bir mübadele süreci içinde işletilmesi sonucu, mevcut iktisâdi varlıklarda toplum adına meydana getirilen pozitif değer açısından emek ile sermayenin aldığı payıdır.

Kârda bu üretim sürecinin, yani girişimin zararla sonuçlanması halinde negatif olan ve dolaylı da olsa bütün toplumun etkilendiği bu sonuçtan sermaye sahibi doğrudan etkilenir. Başka bir ifadeyle kâr, toplumla birlikte ve ona bir katkıda bulunulması şartıyla elde edilen artı gelirdir.
Faiz ise, bütün riskleri direkt olarak borçluya, dolaylı olarak da topluma yansıyan, üretim süreci içindeki borç sermayenin, borçlunun zimmetine geçtiği şekliyle mahiyet değiştirmeden getirdiği artı gelirdir. Faizde, kârın aksine ne bir alım-satım ne de paranın bir halden başka bir hale (paradan mala, maldan tekrar paraya veya başka bir mala) çevrilmesi vardır. Ödünç alan kişinin zimmetinde borç olarak karar kılan para vade sonunda, üzerinde anlaşılan şartlara göre, ister borcun cinsinden ister başka cinsten bir fazlalıkla, aynen geri döner. Faizde sermaye sahibi vade sonunda anaparasıyla birlikte ne kadar faiz edeceğini bilir ve bu miktar artık onun kazanılmış hakkı haline gelir.

Halbuki kârda sermaye sahibi parasını ortaya koyar; tezgâhın bir ucundan giren hammaddenin evirile çevrile işlenmesi ve sonuçta malın bozuk olarak çıkma ihtimalinin yanında genellikle işlenmiş, mamul olarak çıkması gibi; sermaye de paradan mala, maldan tekrar paraya veya başka bir mala çevrilir, alım-satımlara konu olur. Vade veya girişim sonunda sermaye sahibi nasıl bir netice ile karşılaşacağını bilmez.Doğacak her sonuca katlanmak zorundadır.Faiz ile kâr arasındaki temel farklardan birisi, faizin doğmamış ve ortada olmayan bir gelirin paylaşımı; kârın ise doğmuş, varlığı kesin olarak ortaya çıkmış ve miktarı tam olarak bilinen gelirin paylaşımıdır.

Kâr, reel bir üretim sonucu elde edilen reel bir gelirin paylaşılması sonucu elde edilir. Faiz ise, üretim ekonomisinden daha çok, bugünkü yaygın tabiriyle, rant ekonomisinin sonucudur. Yani faiz, üretmeden, ortaya reel bir sonuç çıkmadan, meselâ, bugün Türkiye bütçesinde görüldüğü gibi, bir devletin bataklığa sürüklenmesi pahasına elde edilen, hak edilmemiş, hayali bir gelirin sermayeye tahsis edilmesidir.

İslam’ın kabul ettiği temel kazanç yolu emektir. Gelir elde etmek isteyen kişi, eğer sadece emeğe sahipse, bu emeğini üretim süreci içine koyacak, bununla gelir elde edecektir. Bu gelire İslam’da ücret (emek bedeli) denir. Eğer kişi emeğini bir başkasına kiraya vermek (icare) veya tabii kaynakları işlemek suretiyle elde ettiği ürünün hepsini tüketmez, bir kısmını biriktirirse, sonunda elinde birikmiş emek ve değer olan sermaye oluşur. Bir kurumdan emekliye ayrılan kişinin eline geçen emeklilik ikramiyesi veya bir çiftçinin her yıl ürününden bir kısmını artırması suretiyle elinde bir sermaye oluşması gibidir.

Elinde böyle bir sermaye oluşan kişi bundan böyle emek sarf etmek istemiyor, sermayesinin kazancıyla geçinmek istiyorsa İslam’a göre önünde bir tek yol vardır: Sermayesini emek sahibi bir girişimciye vererek, girişilen yatırımların kârına ve riskine ortak olmaktır. Sermaye sahibinin böyle bir ortaklığa girerek elde ettiği kâr ile, parasını bankaya yatırarak elde ettiği faiz arasında temelde ve özde büyük farklılıklar vardır. Bu farkları iki yönden ele alabiliriz.

1-Psikolojik Yönden

Kâr ve zarar ortaklığı ile sermayesini girişimciye veren kişi bilfiil üretim faaliyetlerine katılmasa da psikolojik olarak üretim faaliyetlerinin içindedir. Girişimcinin telaşı onun telaşı, sıkıntısı onun da sıkıntısıdır . Çünkü sonuçta karşılaşacakları kader ortaktır. Kâr halinde kâra ortak olduğu gibi zarar halinde de zarara ortak olacaktır. Zarar halinde girişimci taze emeğini kaybetme korkusunu yaşarken, sermaye sahibi de önceden biriktirdiği emeğini kaybetme telaşını yaşayacaktır.

Bu risk unsuru, parasının faizini köşesinde telaşsız bekleyen kişinin hareketsizliğinden onu kurtaracak, “Sen çalış ben yiyeyim, ben alacağım faizi bilirim, gerisine karışmam” bencil duygusunu yaşamayacak; böylece, sermaye sahibinin girişimciyle olan ortak kaderi onları birbirine yaklaştıracak, toplum fertleri arasında yardımlaşma, dayanışma, sevgi ve merhamet gibi ahlaki değerler güçlenecektir.

2-Ekonomik Yönden

Faizde parasını faize yatıran kişi anapara ve faizin sağlama bağladıktan sonra paranın kullanımına karışmadığından kişinin iktisâdi faaliyetlerden tümüyle kopması söz konusudu r. Yani faiz üretken bir uğraşın sonucu değil, verimsiz bir beklemenin sonucudur. Ödünç verenin üretken bir uğraşısının olmaması, ekonomide girişimci faktörünün eksilmesine yol açar. Oysa Kârda bu etken tüm üretim ve pazarlama boyunca canlılığını korumaktadır.

Kâr kâbiliyetlerin kamçısıdır. Girişimci kârını artırmak amacıyla yeni buluşlara gidebilir, yeni ürünlerin ortaya çıkmasını sağlayabilirFaizini bekleyen kişi, her durumda faizini aldığı ve girişimcinin olası zararına karışmadığı için gelir dengesizlikleri meydana gelebilecek, sermaye sahibi önceden belirlenmiş sabit faizini telaşsız, emeksiz ve risksiz elde ederken, girişimcinin zarar etmesi halinde zararına katılacak bir ortağı ve yardımcısı olmadığından yıkılacak, iflas edecektir. Kâr ortaklığı durumunda ise sermaye sahibi girişimcinin zararına katılacağından onun tamamen yıkılmasını önleyecektir. Sonuç olarak faiz her durumda sabit ve risksiz iken kâr değişken ve risklidir.

Kısaca, faizde bir üretkenlik ve faaliyet yok ve her durumda sabit, risksiz ve sadece sermayenin getirdiği bir gelir iken; Kâr, üretkenliğin ve faaliyetin sonucu, her durumda değişken ve sermayenin yeni bir emek ilavesi veya risk unsuruyla beraber getirdiği bir gelirdir.




3-Dünyada Faizsiz Bankaciliğin Gelişimi
Bir finansman müessesesi olarak "Faizsiz Bankacılık" ın dünyada ilk uygulaması Mısır Arap Cumhuriyeti'ndeki Mit Gamr kasabasında yaşanmıştır . Eski devlet başkanı Cemal Abdül Nasır döneminde bütün bankaların devletleştirilmesi akımına karşı alternatif olarak geliştirilen bir deneme sonucunda ortaya çıkmıştır. Mısır köylüsünün (fellah) tarımsal ve ticari ihtiyaçlarını karşılayan ve bunu yaparken "müteselsil kefalet" (tekeffül) felsefesine dayanan, daha çok "venture-capital" (risk sermayesi) ile "para vakfı" karışımı özgün bir modelde çalışan bu kuruluşa "banka" sıfatının verilmesi bugün akademik bir tartışma konusu olmaktadır. Model, hem bankacılığı, hem ticari ortaklığı (kâr ve zarar ortaklığı), hem tekafülü (sigorta) hem "barter" (takas), "icar" (leasing), factoring, vb. alt finansman metotlarını bir arada ve aynı çatı altında, aynı zamanda hayata geçirmiş kendine özgü bir modeldir.

Köy Sandığı kavramına yakın bir metotla faaliyet gösterdiği bilinen bu bankanın fikir babası merhum Dr. Ahmed El-Naggar'dır. Aynı zamanda bankanın hissedarı ve ilk idari personeli arasında bulunan söz konusu Mısırlı eski dışişleri bakanlığı memurunun iktisat geçmişi incelendiğinde, Alman ekonomi tarihinde (Prusya döneminde) görülen "toplumsal kalkınma bankacılığı"na benzer prensiplerden etkilenmiş olduğu ve bunu, çağındaki ve coğrafyasındaki İslâmi ekonomik ve kültürel öğelerle birleştirmeye çalıştığı dikkati çeker. Dr. Ahmed El-Naggare göre islâm bankacılığın amaçları şunlardır:

1. Faizin kesin kaldırılması.
2. Adaleti gerçekleştirip sömürüyü bertaraf etmek.
3. Kazanç için başarı gücü (emeği) teşvik etmek.
4. İslam toplumunda çalışma hayatı ile inanç arasında meydana gelen çatışmayı önlemek.
5. Kazanmak için çalışma ve üretimi şart koşmak.
6. İslami easaslar etrafında birliği ve tesanüdü sağlamak.
7. Faiz geliri yerine, iş karşılığı kâr kazancı koymak.
8. İş sahaları açmalı ve çalışma ortamını geliştirmek.
9. Yardımlaşma emrini yerine getirmekle sevgi ve kardeşliği toplumda yaygın hale getirmek, kin ve düşmanlığı kaldırmak.
10. Zekat dağıtmakla, toplumda birçok sosyal hastalığa çare bulmak ve yoksulluğu ortadan kaldırmak.
Öte yandan, İngiliz hakimiyeti dönemindeki Hindistan'ın Müslüman bölgelerinde (bugünkü Pakistan vb.) görülen bazı "kooperatif bankacılık" uygulamalarının da dünyadaki ilk faizsiz finansman örnekleri arasında sayılması doğru olur. Gelişimi Münferit uygulamalar şeklinde birçok Müslüman toplumda yüzyılımızın başlarından itibaren filizlenmeye başlayan bu hareketin bilinçli, organize ve çağdaş metotlarla hayata geçirilmesi fikri ilk kez merhum Suud kralı Faysal döneminde ortaya çıkmıştır.

Kalkınma sürecinin başındaki tüm ülkelerin kendisine yönelen taleplerini karşılamakta zorlanan Amerika Birleşik Devletleri bu gelişimin İslâm ülkeleri arasında bir an önce örgütlenerek büyük çaplı bir oto-finansman kaynağı oluşturmasını tercih etmiş ve Dünya Bankası (IBRD) modelinde çalışacak birkaç büyük bölgesel banka kurdurarak bu yükün paylaşılmasına önayak olmuştur. Bu amaçla Asya ve Afrika kalkınma bankalarının kuruluşuna paralel olarak Cidde'de kurulan (1975) İslam Kalkınma Bankası'nın gerçekten de İslam ülkelerindeki kamusal projelere yaptığı mali katkılar çok önemli boyutlarda olmuş, fakat ihtiyacı karşılamakta yeterli olmamıştır. Özel sektör projelerine finansman veremeyen İKB' nin bıraktığı boşluğu doldurmak üzere bazı Suudi, Kuveytli, Birleşik Arap Emiri vb. zengin Müslümanların örgütlenmeleri sonucunda 1981'de oluşan "Dar Al-Maal Al-İslâmi" adlı holding, petrol zenginliğini ülkesine çekmeyi düşünen İsviçre'nin Cenevre kentinde kurularak faaliyete geçmiştir. Bunun verdiği cesaret ve know-how birikimi üzerine "Dallah Baraka Gurubu" ve diğer bazı guruplaşmalar sonucunda orta doğudaki Müslüman ülkelerde faizsiz finansman sistemi hızla yaygınlaşmıştır. Uzakdoğu da (Malezya vb.) ülkenin yönetiminde söz sahibi zengin Müslümanların kurduğu banka ve finansman kurumları, Japon kültür ve teknolojisinin imkânları ile birleşince bölgenin büyük bir ekonomik sıçrama yapmasında lokomotif rolü oynamıştır.

Şimdiki durumu halen dünyada 135 müessese "faizsiz" finansman kuruluşu niteliğinde çalışmakta ve yaklaşık 150 Milyar Dolar'dan fazla bir kaynağı işlemektedir . Her yıl yayınlanan istatistik verilerinden anlaşıldığı üzere dünyada en büyük 1000 banka arasında yer alan bankalardan 89 adedi halen İslam ülkelerinde kurulmuş olan ve faizsiz sistemde faaliyet gösteren finansman kurumlarıdır. Dünyanın en büyük bankaları (Örn: Citibank) bu sisteme yakın ilgi duymakta olduklarını ifade ederek bu gelişmenin içinde yer almaya gayret göstermektedirler. Bu ilgi, fiilen bu sistemde çalışan özel bankalar kurmak ve şubeler açmak şeklinde olduğu gibi ayrıca mevcut faizsiz bankalarla ortaklaşa bazı projelere katılmak metoduyla da olabilmektedir.

Faizsiz finansman sistemine batılıların 20 yıl önce yakıştırdığı sıfat, bizlere de ters gelmeyen bir sıfattır: İslâm Bankacılığı... Ancak, faizin "haram" edilmiş olması sadece İslamiyet'te değil fakat tüm semavi dinlerde kabul gördüğü için, asli kültür öğelerine gittikçe daha çok ilgi duyan ve köklerindeki değerleri keşfeden bütün toplumlarda faizsiz bankacılık kavramı özel ve saygın bir yer kazanmaktadır. Kurucusu Prens Muhammed Al Faisal olan ve merkezi Cidde'de (S. Arabistan) bulunan Dünya İslam Bankaları Birliği'nin en belirgin faaliyeti, konvansiyonel (klasik faizli) bankacılık standartlarını ve faizsiz finansman sistemini karşılıklı olarak birbirine adapte ederek iki kardeş sistem arasındaki dil birliğini geliştirmek yönündedir. “İslamî bankacılık,” dünyanın en hızlı büyüyen finans sektörüdür. Halen dünyada faaliyet halindeki 200’den fazla İslamî finans kuruluşu, aktif yatırım büyüklüğü olarak 200 milyar dolarlık bir fon yönetiyor. Ayrıca, bünyelerinde faizsiz bankacılık birimi kuran bankalardan bazıları da şunlardır:
Citibank-ABD, Goldman Sachs-ABD, HSBC- İngiltere, Deutshce Bank-Almanya, Union Bank of Switzerland-İsviçre, Amro Bank-Hollanda, Kleinwort Benson, ANZ Grindlays Avusturalya, United Bank of Kuwait ve Arab Banking Corporation. Dünyanın en büyük bankaları olan bu kuruluşların hepsi, teşkilatlarında ‘faizsiz’ bankacılığa yer vermiş bulunuyorlar. İslamî bankacılığa başlayan bu tür bankaların listesi her geçen gün uzamaktadır.
4-Türkiye’deki Gelişim
1975 yılında İslam Kalkınma Bankası'nın kurucu üyeleri arasında yer alan Türk Hükümeti 1984'te sermaye payını arttırarak bu kuruluşun en büyük ortaklarından biri haline gelmiş ve bu bankanın yönetim kurulunda sürekli üye bulundurma hakkını elde etmiştir . Böylece Türkiye, 56 İslam ülkesi arasında iktisadi işbirliği programlarının gerçekleştirilmesinde, dış ticaretin artışında, altyapı yatırımlarının desteklenmesinde, özel sektörün teşvik edilmesinde ve çeşitli finansman tekniklerinin geliştirilmesinde büyük rol oynayan, dünyanın önde gelen finans kuruluşlarından biri olarak bilinen İslam Kalkınma Bankası bünyesindeki etkinliğini arttırma imkanı elde etmiştir.

Bunun yanı sıra , tasarruflarını faizsiz sisteme uygun olarak değerlendirmek isteyen vatandaşlarımıza, küçük ve orta boy işletmelerimize hizmet vermek amacıyla 1975'te kurulan ve 1988 yılında Türkiye Kalkınma Bankası A.Ş. adını alan Devlet Sanayi İşçi Yatırım Bankası'nın (DESİYAB) ülkemize bu konuda önemli tecrübeler kazandırdığı söylenebilir. Böylece ulusal ve uluslararası düzeydeki iktisadi ve siyasi gelişmelerin yanı sıra ilmi faaliyetlere paralel olarak Türkiye'de Faizsiz Bankacılık Sistemine yer verecek olan ön adımlar atılmaya başlanmıştır.

Tüm bu gelişmelerin ötesinde faizsiz bankacılığın esasen başlangıç tarihi 1983 yılıdır. 16.12.1983 tarih 83/7506 sayılı kararname ile Özel Finans Kurumları'nın temeli atılmıştır. Yedinci Cumhurbaşkanı Kenan Evren döneminin başbakanı Bülent Ulusu'nun hazırladığı ve Turgut Özal'ın ilk başbakanlık günlerinde kabul edip hayata geçirdiği bu yeni bankacılık anlayışının esas amacı, ekonomiye katılamayan mali değerleri yastık altından çıkararak yabancı sermaye ile birlikte milli ekonomimizin emrine tahsis etmektir . 25 Şubat 1984 tarihinde 18323 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan tebliğ ile sistemin ayrıntıları düzenlenmiştir. Daha sonra çıkarılan çeşitli tebliğ ve düzenlemeler sonucunda bu sistemin yasalar ve mevzuat bakımından alt yapısı tamamlanmıştır.

Türk toplumu tarafından kısa sürede benimsenen Özel Finans Kurumları topladıkları fonlar, iş hacimleri ve proje kapasiteleri yönünden hızlı bir gelişme göstermişlerdir. Sırayla, Albaraka Türk Özel Finans Kurumu A.Ş. 1985'te, Ülker grubu ortaklığı ile Faisal Finans Kurumu A.Ş. 1985'te (daha sonra ismi Family Finans Kurumu olarak değiştirilmiş olup 2005 yılında Anadolu Finans Kurumu ile birleşip Türkiye Finans adını almıştır), Kuveyt Türk Evkaf Finans Kurumu A.Ş. 1989'daAnadolu Finans Kurumu A.Ş. 1991'de, İhlas Finans Kurumu A.Ş. 1995'de, Asya Finans Kurumu A.Ş.ise 1996'da, kurulmuştur. Böylece Türkiye'deki faizsiz bankacılık sisteminin temel müesseseleri ortaya çıkmıştır. Bunlardan ilk üç tanesi yabancı sermaye ağırlıklı iken sonra gelenler tamamen yerli sermaye ile kurulmuş ve piyasaya girmişlerdir.

Özel Finans Kurumları’nın faaliyetleri, 1999 yılında Bankacılık Kanunu kapsamına girinceye kadar geçen süreçte bir yandan Bakanlar Kurulu Kararları, diğer yandan ise Merkez Bankası ve Hazine Müsteşarlığı’nın tebliğleri ile yürütülmüştür. Fakat bu tarihten sonra 19 Aralık 1999 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanan 4491 sayılı Kanun ile 4389 sayılı Bankalar Kanunu kapsamına alınmışlar ve 5411 sayılı kanun ile de tüm faaliyetleri ve denetimleri bankalarla aynı kapsama getirtilmiştir. Bu Kanuna göre özel cari ve katılma hesapları yoluyla fon toplamak ve kredi kullandırmak esas olmak üzere faaliyet gösteren kuruluşlar ile yurt dışında kurulu bu nitelikteki kuruluşların Türkiye'deki şubelerini.

5-Kaılım Bankacılığın İlkeleri

Burada Katılım Bankacılığın İlkelerini Bahs Edeceğim Faiz neden islamda haramdır kaç ayat Kürani Karimden işaret edeceğim daha sonrası kanuni ilkeler BDDK.TBK.SPK açılarınnan Katılım Bankacılığa bakacağım.

5-1-Şeriat İkeleri

SURE BAKARA AYET 245
مَنْ ذَالَّذی یُقرِضُ الله قَرْضاً حَسَناً فَیُضاعِفَهُ لَهُ اَضْعافاً کَثیرَةً
Kimdir o adam ki Allah’a güzel bir borç versin de Allah da ona kat kat fazlasıyla(verdiğini) ödesin.Allah (rızkı) kısar da açar da.Hep O’na döndüreleceksiniz .

SURE RUM AYET 39
وَما اتَیْتُمْ مِنْ رِباً لِیَرْبُوا فی اَموالِ النّاسِ فَلایَرْبُوا عِنْدَالله
İnsanların malları içinde artması için verdiğiniz faiz (malı) Allah katında artmaz. Ama Allah’ın yüzünü (O’nun rızasını) isteyerek verdiğiniz zekat (a gelince):işte (onu verenler sevaplarını ve mallarını) kat kat artıranlardır.

SURE NİSA AYET 161
وَ اَخْذِهِمُ الرّبوا و قدنهُوا عَنْهُ وَ اَکْلِهِمْ اَمْوالَ النّاسِ بِالْباطلِ وَ اَعْتَدْنا لِلْکافِرینَ مِنْهُمْ عَذاباً اَلیماً
Men edildikleri halde faiz almalarından ve haksız yere insanların mallarını yemelerinden ötürü (böyle yaptık).İçlerinden inkar edenlere de acı bir azab hazırladık.

SURE TAĞABON AYET 17
اِنْ تُقْرِضُوااللهَ قَرضاً حَسَناً یُضاعِفْهُ لَکُمْ وَ یَغْفِرْ لَکُمْ وَ اللهُ شَکُورٌ حَلیمٌ
Eğer allah(rızasın)a güzel borç veriseniz allah onu sizin için kat kat yapar ve size bağışlar.allah karşılık verendır halimdir(ceza vermekte acelecı değidir).

SURE HADİD AYET 18
اِنَّ الْمُصَّدِّقینَ وَالمُصَّدِّقاتِ وَ اَقْرَضُوا اللهَ قَرضاً حَسَناً یُضاعفُ لَهُمْ وَ لَهُمْ اَجْرٌ کَریمٌ
Sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar ve allaha güzel borc verenler (allah rızası için yoksullara borç verenler yahut mallarınını allah için uygun yerlere sarfedenler) işte onlar onlara (verdikleri) kat kat yapılır (kendilerine verdiklerinin kat kat fazlası ödenir) ve onlar için değerli bir mükafat da vardır.

SURE BAKARA AYET 278,279
یا اَیُهَا الَّذینَ آمَنُوا اتَّقُواللهَ وَ ذَرُوا ما بَقِیَ مِنَ الرِّبوا اِنْ کُنْتُم مؤمِنینَ، فَاِن لَمْ تَفْعَلوا فَاذَنُوا بِحَرْبٍ مِنَاللهِ وَ رسُولِه
Ey inananlar Allah’tan korkun eğer inanıyorsanız faiziden (henüz alınmayıp) geri kalan kısmı bırakın (almayın). Eğer böyle yapmazsanız Allah ve elçisiyle savaşa girdiğinizi bilin. Tevbe ederseniz ana malınız sizindir. Ne haksızlık edersiniz ne de haksızlığa uğratılırsınız.

SURE BAKARA AYET 276
یَمْحَقُ اللهُ الرّبوا و یُرْبی الصَدقاتِ وَاللهُ لا یُحِبُّ کُلَّ کَفّارِ اَثیم
Allah faizi mahveder sadakaları artırır. Allah hiçbir günahkar nankörü sevmez.

5-2-Kanuni ilkeler

Ekli “Türkiye Katılım Bankaları Birliği Statüsü”nün yürürlüğe konulması; Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun teklifine dayanan Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcılığının 23/1/2006 tarihli ve 110 sayılı yazısı üzerine, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 81 inci maddesine göre, Bakanlar Kurulu’nca 3/2/2006 tarihinde kararlaştırılmıştır.

Ekli “Mevduat ve Kredi Faiz Oranları ve Katılma Hesapları Kâr ve Zarara Katılma Oranları ile Özel Cari Hesaplar Dahil Bu İşlemlerde Sağlanacak Diğer Menfaatler Hakkında Karar”ın yürürlüğe konulması; Devlet Bakanlığı’nın 12/10/2006 tarihli ve 3065 sayılı yazısı üzerine, 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 144 üncü maddesine göre, Bakanlar Kurulu’nca 16/10/2006 tarihinde kararlaştırılmıştır.
Mevduat ve kredi faiz oranları ve katılma hesapları kâr Ve zarara katılma oranları ile özel cari hesaplar Dahil bu işlemlerde sağlanacak diğer menfaatler Hakkında karar
Amaç ve kapsam
MADDE 1 – (1) Bu Kararın amacı; bankaların kredi verme işlemleri ve mevduat kabulünde uygulayacakları faiz oranları ile katılma hesaplarında uygulayacakları kâr ve zarara katılma oranlarını ve mevduat, kredi ve katılım fonları işlemlerinde sağlanacak diğer menfaatlere ilişkin esasları belirlemektir.
Dayanak
MADDE 2 – (1) Bu Karar, 19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 144 üncü maddesine dayanılarak hazırlanmıştır.
Faiz oranları ile kâr ve zarara katılma oranları
MADDE 3 – (1) Bankaların mevduata ve kredilere uygulayacakları faiz oranları ile katılma hesaplarına uygulayacakları kâr ve zarara katılma oranları ve bu oranların kısmen veya tamamen serbest bırakılması Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasınca yayımlanacak tebliğlerle düzenlenir. Bankalar mevduata peşin faiz veremezler.
Diğer menfaatler
MADDE 4 – (1) Mevduata faiz dışında, katılma hesaplarına ise kâr payı dışında menfaat temin edilemez. Mevduat ve katılım fonu sahipleri lehine verilecek özel sigorta teminatı ve operasyonel işlemlerin tamamlanması için gereken tutarın ödemeden önce belirli bir hesaba yatırılması haricinde belirli bir mevduat veya katılım fonu bakiyesinin bankada tutulması zorunluluğunun bulunmaması kaydıyla maaş ödeme ve/veya belirli hizmetlerin sunulması kapsamında yapılan protokoller uyarınca anlaşma yapılan kurumlara ve/veya kurum çalışanlarına sağlanacak ayni veya nakdi menfaatler bu düzenlemenin dışındadır.
(2) Bankaların kredi işlemlerinde sağlayacakları faiz dışındaki diğer menfaatlerin ve tahsil olunacak masrafların nitelikleri ile azami miktar ya da oranları ve bunların kısmen veya tamamen serbest bırakılması Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasınca yayımlanacak tebliğlerle düzenlenir.
Bildirme ve ilan
MADDE 5 – (1) Bankalar, mevduat ve kredi faiz oranları ile katılma hesapları kâr ve zarara katılma oranlarını Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasınca yayımlanacak tebliğler ile belirlenecek esas ve usuller çerçevesinde bu Bankaya bildirmek ve ilan etmek zorundadırlar.
Faiz oranları ile kâr ve zarara katılma oranlarının değiştirilmesi
MADDE 6 – (1) Mevduat faiz oranları ile katılma hesapları kâr ve zarara katılma oranlarının değiştirilmesi halinde evvelce açılmış mevduat hesaplarına uygulanan faiz oranları ile katılma hesaplarına uygulanan kâr ve zarara katılma oranları vadeleri sonuna kadar değiştirilemez.
(2) Kredi faiz oranları, açılmış ve açılacak kredi hesaplarına ilan tarihinden itibaren uygulanabilir.
Vadesinden önce para çekilmesi
MADDE 7 – (1) Bankaların onayı ile vadesinden önce çekilen vadeli mevduata vadesiz mevduat faiz oranı uygulanır. Katılım bankalarının onayı ile vadesinden önce çekilen katılma hesaplarında ise hesap sahibine, hesabın ait olduğu vade grubunun hesabın kapatıldığı tarihte kâr göstermesi durumunda o güne kadar hesap sahibince yatırılmış olan tutar kadar, zarar göstermesi durumunda ise birim hesap değeri kadar ödeme yapılır.
Karar ve tebliğlere aykırılık
MADDE 8 – (1) Bu Karar ve bu Karara ilişkin olarak çıkarılan tebliğlere aykırı işlem yapılması halinde ilgililer hakkında 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 146 ncı maddesi hükümleri uygulanır.
Yürürlükten kaldırılan Kararname
MADDE 9 – (1) 4/2/2002 tarihli ve 2002/3707 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı yürürlükten kaldırılmıştır.
Başlamış işlemler
GEÇİCİ MADDE 1 – (1) Bu Kararın yayımı tarihinden önce başlamış uygulamalar, ilgili karar ve yönetmelik hükümlerine tabidir.
Yürürlük
Madde 10 – (1) Bu Karar yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Yürütme
Madde 11 – (1) Bu Karar hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

B.D.D.K BEŞİNCİ BÖLÜM
Çeşitli ve Son Hükümler
Katılım bankalarınca finansman sağlama yöntemleri
MADDE 19 – (1) Kanunun 48 inci maddesinin ikinci fıkrasında kredi sayılacağı belirtilen finansman yöntemlerine ilişkin usul ve esaslar aşağıda belirtilmiştir.
a) Kurumsal Finansman Desteği: Katılım bankası ile fonu kullanacak işletme arasında akdedilecek sözleşme dahilinde, işletmenin ihtiyaç duyduğu her türlü emtia, menkul kıymet, gayrimenkul, hak ve hizmet bedelinin satıcıya ödenmesi koşuluyla işletmenin borçlandırılması işlemidir. Bu yöntemle kullandırılacak fonlarla ilgili alım satıma ilişkin belgenin bir suretinin katılım bankasınca muhafazası zorunludur.
b) Bireysel Finansman Desteği: Bireysel ihtiyaçlar için, gerçek kişi alıcıların doğrudan satıcılardan aldıkları mal veya hizmet bedelinin, katılım bankası tarafından satıcıya ödenmesi koşuluyla alıcının borçlandırılması işlemidir. Bu yöntemle kullandırılacak fonlarla ilgili alım satıma ilişkin belgenin bir suretinin muhafazası zorunludur.
c) Kâr-Zarar Ortaklığı Yatırımı: Katılım bankalarınca gerçek ve tüzel kişilerin tüm faaliyetlerinden veya belirli bir faaliyetinden veya belirli bir parti malın alım satımından doğacak kâr ve zarara katılmak üzere bu kişilere fon kullandırılması işlemidir. Bu yöntem ile fon kullandırmak için, fonu kullanacak olan gerçek ve tüzel kişilerle ek-5’te yer alan örneğe uygun "Kar-Zarar Ortaklığı Yatırım Sözleşmesi" düzenlenir. Bankalar, fon kullandırdığı gerçek ve tüzel kişilerin kâr ve zararına, sözleşmede belirlenen oranlarda katılır."Kâr-Zarar Ortaklığı Yatırım Sözleşmesi"nde, bankaların kâr ve zarardan alacağı pay ve varsa alacağı teminatlar açıkça gösterilir. Bu sözleşmede, projenin kârlılığından bağımsız olarak önceden belirlenmiş tutarda kâr garanti edilmesine dair hükümler yer alamaz.
ç) Finansal Kiralama: Taşınır ve taşınmaz malların 10/6/1985 tarihli ve 3226 sayılı Finansal Kiralama Kanununun ilgili hükümleri çerçevesinde, katılım bankası ile kalkınma ve yatırım bankası tarafından temin edilerek kiraya verilmesidir.
d) Mal Karşılığı Vesaikin Finansmanı: Katılım bankası ile fon kullanan arasında düzenlenecek yazılı bir sözleşme dahilinde, mal karşılığı vesaik mukabilinde fon kullandırılması işlemidir.
e) Ortak Yatırımlar: Kanunun 56 ncı maddesinin birinci fıkrasındaki sınırlamalar dikkate alınmak kaydıyla, gelişme potansiyeli taşıyan ve kaynak ihtiyacı olan şirketlerin sermayelerine, taraflar arasında düzenlenecek sözleşme hükümleri çerçevesinde edinilecek ortaklık paylarının en fazla yedi yıl içinde halka arz yoluyla elden çıkarılması şartıyla, katılım bankalarınca iştirak edilmesi veya belirli bir yatırımın finansmanı amacıyla oluşturulacak fonlara katılınmasıdır. Sermayeye iştirak şeklindeki yatırımlar için düzenlenecek sözleşmelerde, sermayesine iştirak edilen şirketin yönetimi hususu başta olmak üzere tarafların hak ve yükümlülükleri ile sermayenin halka arz edilmesi sürecine ilişkin hükümlere yer verilmesi zorunludur.

SPK 37 ve 38inci Maddeleri
Yatırım fonları
MADDE 37 – (Değişik: 29/4/1992 tarihli ve 3794 sayılı Kanun md. 27 ile) Bu Kanun hükümleri uyarınca halktan katılma belgeleri karşılığında toplanan paralarla, belge sahipleri hesabına, riskin dağıtılması ilkesi ve inançlı mülkiyet esaslarına göre sermaye piyasası araçları, gayrimenkul, altın ve diğer kıymetli madenler portföyü işletmek amacıyla kurulan mal varlığına Yatırım Fonu adı verilir.
Fonun tüzel kişiliği yoktur; ancak mal varlığı kurucunun mal varlığından ayrıdır. Kurucu, fonu, yatırım fonu katılma belgesi sahiplerinin haklarını koruyacak şekilde temsil eder, yönetir veya yönetimini denetler. Fon varlığının korunması ve saklanmasından kurucu sorumludur. Kurucu ile katılma belgesi sahipleri arasındaki ilişkilere bu Kanunda ve ilgili mevzuatta hüküm bulunmayan hallerde Borçlar Kanununun Vekalet Akdi hükümleri uygulanır.Yatırım fonu ve yatırım ortaklığı portföylerinde bulunan taşınmazlarla, taşınmaza dayalı senetlerin tescil, şerh ve diğer tapu işlemlerinin yerine getirilmesine ilişkin esaslar, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü'nün bağlı olduğu bakanlık tarafından çıkarılacak yönetmelikte belirlenir.
Yatırım fonları kuruluş ve faaliyet şartları
MADDE 38 – (Değişik: 29/4/1992 tarihli ve 3794 sayılı Kanun md. 28 ile) Yatırım Fonu kurmak için, kurucunun Yatırım Fonu içtüzüğünü hazırlayarak, bunun noterden tasdikli bir örneği ve Kurulca belirlenecek diğer belgelerle birlikte, Kurula izin için başvurması zorunludur. Banka ve sigorta şirketlerinin yatırım fonu kurmak üzere Kurula başvurmaları halinde Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı'nın görüşü alınır.Fon yönetimi ve saklama hizmetlerinin farklı kurumlarca yürütülmesine Kurul tarafından karar verilebilir.
Bankalar, sigorta şirketleri, aracı kurumlar, kanunlarında engel bulunmayan emekli ve yardım sandıkları ile 506 sayılı Kanunun geçici 20'nci maddesi uyarınca kurulmuş olan sandıklardan, Kurulun tebliğle belirleyeceği esaslara uyanlar Yatırım Fonu kurabilirler.Kurul;
a) Fonun kuruluşu, fonun asgari tutarı, fon türleri itibariyle portföylerde bulundurulabilecek kıymetleri ve portföy sınırlamaları, değerleme esasları, fon karının tespiti ve dağıtımı ile fonun faaliyet ve yönetim ilkelerini, birleşmesini, sona ermesini ve tasfiyesini,
b) Fon içtüzüğünün, yönetim ve saklama sözleşmelerinin düzenlenmesini, kapsamını, değiştirilmesini, tescil ve ilanını, katılma belgelerinin değerine, ihraç ve geri satın alma fiyatlarının hesaplanmasına ve ilanına, alım satım ilkelerine ilişkin esasları,belirler.Fon mal varlığı rehnedilemez, teminat gösterilemez ve üçüncü şahıslar tarafından haczedilemez.Fon kurucusu veya yöneticisinin iflası veya tasfiyesi halinde Kurul gerekli tedbirleri almaya yetkilidir.

II.İSLAMİ ENSTUMANLAR

1-Fon Toplama Yöntemleri
Katılım fonu: Katılım bankaları nezdinde açtırılan gerçek ve tüzel kişilere ait özel cari hesap ve katılma hesaplarında yer alan parayı ,Fon toplama yöntemleri yukarıda da belirtildiği gibi cari ve katılma hesapları olarak ikiye ayrılmaktadır. Bunların detayına aşağıda değinilmiştir.

1-1-Cari Hesaplar
Gerçek veya tüzel kişiler tarafından açılan istenildiği zaman tamamen veya kısmen geri çekilme özelliği taşıyan karşılığında faiz veya kar ödenmeyen hesaplara cari hesap adı verilmektedir. Bu hesaplar TL veya döviz cinsinden açılabildikleri gibi, hesabın açılışı esnasında müşterinin pazarlık şansı olmamaktadır. Cari hesapların taraflara yükleyeceği sorumluluk ve sağlayacağı yararlar kanun koyucu veya banka tarafından belirlenir.

Vadesiz mevduatın bankalar için olduğu gibi cari hesaplar da Katılım Bankaları için maliyetsiz kaynaklardır. Bu kaynakların tüm kaynaklar içerisindeki payının arttırılması Katılım Bankalarının kaynak maliyetini düşürecek ve finansmanlarındaki karlılıklarını geriye çekebilme imkanını verecektir.

1-2-Katılma Hesapları
Katılma hesabı: Katılım bankalarına yatırılan fonların bu kurumlarca kullandırılmasından doğacak kâr veya zarara katılma sonucunu veren, karşılığında hesap sahibine önceden belirlenmiş herhangi bir getiri ödenmeyen ve anaparanın aynen geri ödenmesi garanti edilmeyen fonların oluşturduğu hesapları.

Faizsiz bankacılık yapan bankalarda Kar ve Zarara Katılma Hesabı akdi çerçevesinde açılan hesaplara Katılma Hesabı adı verilir. Tasarrufunu faizsiz bankaya yatırarak katılma hesabı açtıran kişi vade sonunda ne miktarda kar payı alacağını önceden bilemez. Hatta karın yanında anaparanın da aynen ödeneceği garantisi verilmemektedir. Hesap sahibinin talep hakkı ve Katılım Bankası’nca ödeme yükümlülüğü birim hesap değeri tutarınca olmaktadır. Birim hesap değeri hesap sahibinin katılma belgesinde yer alan hesap değeri sütunundaki en son değerin Katılım Bankası’nca açıklanan birim değeri ile çarpılması ile ortaya çıkmaktadır.

Tasarruf sahibinin Katılım Bankaları’na yatırdığı para, bu kurumlarca projelerde kullanılmak üzere yatırımcılara piyasa şartları içerisinde oluşan kar oranları ile belirli bir vade için kullandırılır. Vade sonunda elde edilen getiri, yani kar, örneğin % 80’i tasarruf sahibine, % 20’si kuruma olmak üzere dağıtılır. Görüldüğü gibi, faizin aksine kar payı esasına göre çalışan sistemde anaparanın vade geldiğinde ne kadar kazandıracağı belirli değildir. Kaldı ki, kredilendirilen projelerden zarar edilmesi de ihtimal dahilindedir. Faizli sistemde ise bu mümkün değildir, vade geldiğinde önceden taahhüt edilen tutar mutlaka anapara sahibine ödenmelidir.

Yukarıda belirtildiği gibi, dağıtılacak karları önceden açıklamak hiçbir şekilde mümkün değildir. Gazetelerde yada şubelerde ilan edilen kar payları ileriye yönelik dağıtılacak karları gösteren bir tablo değildir. Açıklanan rakamlar bir önceki hafta sonu itibariyle vadelere göre oluşmuş ve dağıtılmış kar paylarını göstermektedir. Müşterileri bilgilendirmek amacıyla ilan edilmekte olup ileriye yönelik bir taahhüt değildir.

2-İSLAMI KREDI YÜNTEMLERI

1-Mudaraba (Kâr Paylaşımı)
Sermaye benzeri fon kullanımlarından birincise Mudaraba finansmanıdır. Bu metotta banka, projenin bütün masraflarını karşılar. Başka bir ifadeyle, yapılan yatırımdaki tüm sermayenin sahibi bankadır. Fon kullanan müşteri ise, işe emek ve ustalığını koyar. İslam Bankalarının üçüncü kişilere fon kullandırması müşterek mudaraba anlaşması içinde cereyan eder. Bu anlaşma içinde üçüncü kişilerle mudaraba anlaşması kurduğunda İslam bankası rabbü’l-mal (sermayedar), fon kullanan ise mudarib durumundadır. Mudarib’in söz konusu işte sadece emek ve ustalığını kullanır.

Fonu kullanacak müşterisiyle mudaraba anlaşmasını yaptığı sırada İslam bankası isteyeceği kâr oranını da müşterisine bildirir. Kullanılacak fonun miktar ve şartlarına göre İslam Bankası müşterilerden değişik kâr payları isteyebilir. Bu yöntemle fon kullandırmak ve malî destek sağlamak, proje uygulama alanına, başka bir ifadeyle piyasaya yeni giren, yetenekli fakat Malî kaynaktan mahrum girişimci kimselerin bu yeteneklerinden istifade etme amacına en uygun düşen yoldur.
Yetenekli ve başarılı kişiler, emin ve güvenilir olmaları halinde İslam Bankalarından mudaraba usulüyle fon kullanabilirler. Mudaraba usulü daha çok ticaretin finansmanında kullanılır. Bu ticaret dahili ve harici olabilir. Teşebbüs sonucu elde edilen kâr daha önceden belirlenen oranlarda banka ile müşterileri arasında paylaştırılır. Kâr ve zararın eşit olması halinde banka sermayesini aynen geri alır. Bu durumda ne bankaya ne de müşteriye kâr düşer. Zarar halinde ise, bu zararı banka tazmin eder. Müşteri geçen süre içinde boşa çalışmış olmakla zaten yeterli derecede zarara uğradığından, onun da zararı emeğiyle telafi etmesi yeterli görülmüştür. Fakat zararın meydana gelmesinde müşterinin kasıt ve ihmali varsa, bu zarar kendisine tazmin ettirilir. Bununla beraber banka, zarar ihtimallerini ortadan kaldırmak veya asgariye indirmek için gerekli tedbirleri alır. Bu amaçla, sermayeye muhtaç bir şekilde elindeki projesiyle gelen müşterinin bu projesini çok yönlü olarak etütlere tabi tutar, yani fizibilitesini yapar. Projeye uygun ve kârlı görmesi halinde banka müşterisine fon kullandırır. Kötüye kullanma ihtimallerine karşı banka müşterisinden alım-satım işlerinin düzenli bir şekilde hesabının tutulmasını isteyebilir. Ayrıca müşterilerin kötüye kullanma eğilimlerini ortadan kaldırmak için beklenen miktarda kâr yapamayan kişilere fon kullandırmama yoluna başvurabilir.

2-Muşaraka (Kâr-Zarar Paylaşımı)
Muşaraka yani iştirak etme, bir işletmenin sermayesine katılma ona ortak olmak anlamına gelmektedir. Bu faaliyet türünde esas olarak hem sermaye hem de ortaklığı öngörülür. Sermayedar, bir işletmeye sermaye koyar, ortak olur, karı ve zararı paylaşır. Muşarakanın mudarabadan farkı mudarabada etkin olmayan bir sermayedar diğer tarafta emeğini, tecrübesini ortaya koyan bir girişimci olduğu halde; muşaraka hem sermayedar hem de girişimcinin etkin olduğu bir ortaklıktır. Ayrıca mudarabada mali zararın sermayedara ait olmasına karşılık muşarakada zarar paylaşılmaktadır.
Muşaraka, yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılabileceği gibi sermaye ortaklığı demektir. Finans kuruluşları bazı projeler için kendi öz sermayesi ile vadesi uygun olan katılım fonundan da sermaye koyarak yatırım yapabilir. Örneğin, 100 milyon kendi öz sermayesinden 100 milyon da mevduat sahiplerine ait fondan alarak ticaret işinde kullanır. Burada kar, anlaşma esaslarına göre paylaşılırken, zarara sermaye oranlarına göre katlanılır. Muşarakanın hükümlerine aşağıda değinilmiştir:
1-İştigal sahası için herhangi bir sınırlama yoktur. Vekalet üzerine kurulduğundan süreli veya süresiz de kurulabilir.
2-Bu şirkette kefalet olmadığı için ortaklık kapsamı daha geniştir. Gayrimüslimlerle de kurulabilir.
3-Sermaye ve kar en temel unsurlardır. Konan sermayenin eşit olması gerekmez. Kar oranı taraflar arasındaki anlaşma ile tespit edilir. Sermaye oranına bağlı değildir. Kar oranı tayin edilmezse bu tür bir şirket kurulmamalıdır.
4-Maharetli ortağa daha fazla kar payı öngörülebilir.
5-Zararlar konan sermayelere göre paylaşılır.

3-Quard Hasan (Faizsiz Borç)
Modern anlamdaki İslami finanstan önce yaygın olarak kullanılan bu uygulamada, borç veren finansal sıkıntıda olan borçlusuna herhangi bir getiri talep etmeden, diğer bir deyişle faizsiz olarak borç vermektedir . Taraflar arasında yapılan sözleşmelerde geri ödeme, verilen borç miktarına eşit olmaktadır. Ancak, borçlu isterse daha fazla ödeme yapabilir fakat bu ödemenin sözleşmede yer almaması gerekmektedir. Zira bu uygulamada, kârdan ziyade sıkıntıda olan birine yardım etme, hayırseverlik esastır.

Quard hasanın İslami finansta uygulaması ise biraz daha farklı şekillenmiştir. Banka bireysel veya kurumsal müşterisi ile yaptığı quard hasan sözleşmesinde, belirli bir teminat altında kredi vermektedir. Banka ayrıca, bu tür kredilerde, kredi miktarından bağımsız olarak (ek ödemenin faiz niteliği taşımasından kaçınmak için) bir miktar ücret alır.
4-Murabaha (Maliyet ve Kâr Paylı Satış)
Bu yöntemde müşterinin ihtiyaç duyduğu hammadde, makine v.s. onun namına satın alınır ve üzerine bir kar koyarak müşteriye devredilir. Mal bedeli müşteri tarafından Bankaya taksitler halinde geri ödenir.
Murabahanın örtülü faizi içerdiği, normal ticarette bulunması gereken risk faktörünü içermediği, getirinin önceden belli olması nedeniyle ticarî kârdan ziyade faize benzediği ileri sürülmektedir. Bu tenkitleri haklı görmenin mümkün olmadığını düşünmekteyiz. Şöyle ki;
1-Murabaha şekil olarak sipariş üzerine yapılan bir ticarettir ve bu şekilde ticaret her piyasada yaygın bir uygulamadır.
2- Fiyatlamada kullanılan maliyet artı yöntemi normal ticarette sık kullanılan bir metottur. Ticarette satıcının maliyetin üzerine belirli bir yüzde kar payı koyması son derece olağandır. Yani kar marjı önceden bellidir.
3-Murabahanın normal ticaretteki riski içermediği iddiası da doğru değildir. Çünkü aynen normal ticarette olduğu gibi alıcının (müşterinin) ödememe riski vardır. Buna literatürde piyasa riski veya karşı taraf riski denir.
4-Murabahadaki vade farkının diğer bankalardaki faiz oranı civarında seyretmesi nedeniyle aslında örtülü faiz olduğu çok tenkit edilen hususlardan biridir.
Bence bu eleştiri de yersizdir. Çünkü piyasadaki her tüccar, peşin fiyatın üzerine vade farkını koyarken enflasyon oranını hesap etmek zorundadır. Bu oranın altındaki vade farkı satıcıyı zarar ettirir. Aynı şekilde Katılım Bankalar da murabaha işleminde maliyet bedelinin üzerinde en az enflasyon oranı kadar vade farkı koymak durumundadır. Enflasyon oranı ise faiz oranını belirleyen başlıca unsurdur ve faizle az çok paralel seyreder. Dolayısıyla vade farkı ile faiz oranının birbirine yakın olması doğal, hatta ekonomik bir zarurettir.
Bu nedenle, vade farkının faiz oranına yakın olması murabaha işlemine faizli işlem niteliğini kesinlikle kazandırmaz. Yukarıda belirttiğimiz gibi; özel finans kurumları faize dayalı bir ekonomide faaliyet göstermektedirler; fon kullandırmadaki fiyatlamaların mevcut faiz oranından etkilenmemesi mümkün değildir.
5-İcara (Finansal Kiralama)
İcara, bir gayrimenkulun, makinenin veya elle tutulur bir aygıtın kiraya verilmesidir. Kiraya verilen varlık kira verene belli süre için menfaat sağlamaktadır. Burada bir iş sahibinin üretim veya faaliyetlerine devamı için gerekli bir aracın veya taşınmaz bir varlığın Katılım Banka’ca satın alınarak üreticiye veya destek isteyene kiralanması hususu bulunmaktadır. Üretici söz edilen aygıtı bir süre kullanmasına karşılık belli bir kira ödemektedir. Ödenecek kira bedeli genellikle kiraya verenin amortisman giderlerini karşıladıktan sonra belirli bir kar payını da kapsayacak şekilde tespit edilmektedir.
Katılım bankası bu yöntem ile yukarıda adı geçen varlıkları satıcıdan satın alarak kira verene belli bir dönem için kiralamakta ve kira akdinin sonunda malın mülkiyetini kiracıya devretmektedir. Bu açıklamalar göstermektedir ki, bugün tüm katılım bankalarının ve leasing kurumlarının kullandığı finansal kiralama yöntemi bu anlatılan yönteme benzemektedir. Ülkemizde 1985 yılında yürürlüğe giren 3226 sayılı finansal kiralama kanunu ile birlikte devletin yatırım mallarına KDV avantajları sağladığını ve yatırımcı ile üreticileri desteklediğini görmekteyiz. Finansal kiralamaya genel çerçevede bakmak istediğimizde aşağıdaki hususlara sahip olduğunu görebiliriz:
1-Malın mülkiyeti kiraya verende malın kullanım hakkı kira ödeyende kalmaktadır.
2-Vadeli bir finansman tekniğidir.
3-Malın tüm bakım, onarım, sigorta vb. masrafları kiracıya ait olmaktadır
4-Sadece amortismana tabi olan mallar kiralanabilmektedir. Fakat bunun yanında yedek parça, sarf malzemesi gibi tüketilen mallar ile know how, patent, lisans vb. gayri maddi haklar kiralama konu olamamaktadır.
5-Türkiyede de yapılageldiği gibi gayrimenkul de bu yönteme konu olabilmektedir.
6-1985 yılında çıkartılan yasaya göre minimum sözleşme süresi 4 yıl ile sınırlandırılmış durumdadır. Fakat bu düzenlemeye ilaveten çıkartılan bir çok tebliğ ve yönetmelik ile bu sürenin bir çok mal için indirildiğini görmekteyiz.
7-Finansal kiralama ile alınan bir yatırım malı veya gayrimenkul için KDV oranı %1 ile sınırlandırılmış durumdadır.
8-Finansal kiralama ile kiralanan mala ilişkin kiralar gider sayıldığı için vergi avantajı sağlanmaktadır.

6-Salam (Ön Ödemeli Satış)
Salam, teslimi ilerde yapılacak olan ön ödemeli satış sözleşmesidir. Genellikle tarımsal ürünlerin finansmanında bu yöntem uygulanır. Salam diğer yöntemlere göre daha kısa vadeli finansmanlarda kullanılır. Kontrat sırasında ön ödeme yapılır. Ancak, kalitesi veya miktarı belirlenemeyen mallarda bu yöntem uygulanamaz. Sözleşmede teslim tarihi belirtilir.

İslami bankalar iki farklı salam sözleşmesi ile birinde mal satın alan konumundayken, diğer salam sözleşmesinde komisyon koyarak malı tekrar müşterisine satabilir. Ayrıca, banka isterse malı salam sözleşmesi ile alıp, murabaha (veya başka yöntem) sözleşmesi ile taksitli olarak da satabilir.

7-Wakala (Vekalet)
Wakala bir çeşit acentelik sözleşmesidir. Wakala sözleşmesinde bir proje veya iş için diğer tarafa (acente) vekalet verilir . Yapılan sözleşmede, vekalet veren taraf, işin başarılı sonuçlanıp sonuçlanmamasından bağımsız olarak, sabit bir ücret öder.İslami finansta wakala sözleşmeleri ağırlıklı olarak yatırım hizmetlerinde kullanılır. Kişi veya kurum, yatırımlarını yönlendirmesi için bankaya vekâlet verir. Bunun için bir yönetim ücreti öder. Kâr veya zarar doğrudan yatırımcıya aktarılır. Bu yöntem genellikle İslami yatırım fonlarında kullanılır.

8-İstisna (Satış Emri)
İstisna, genelde inşaat sektöründe gerçekleştirilecek projelerde iki taraf arasında yapılan iş sözleşmesidir . İstisnada bir taraf proje için gerekli ürünleri alırken, diğer taraf üretimi yapar.
İslami bankalar büyük altyapı projelerini finanse etmek için son dönemlerde bu yönteme başvurmuşlardır.Salamda olduğu gibi, istisnada da malı satan tarafın söz konusu mala sahip olması gerekir.Alımı yapılacak ürünler istisnaya konu olan projede kullanılır. Salamda sözleşme sırasında ön ödeme yapılırken istisnada ödeme ertelenebilir. Aynı şekilde salamda teslim tarihi kesin olarak belirlenirken, istisnada bu gerekli değildir.

İslami bankalar salam yönteminde olduğu gibi, projelerde iki farklı istisna sözleşmesiyle tarafları birleştirebilir. İlk sözleşmede banka, ürünleri satın alan tarafla ödeme koşullarını belirten bir anlaşma yapar. İkincisinde ise banka, ürünlerin tedarikçisiyle sözleşme yapar.Banka genellikle ürünleri peşin öder, üzerine kâr payı koyarak ürünü alan tarafa taksitle satar.

9-Sukuk (Varlığa Dayalı İslami Menkul Kıymetler)
Sukuk (ﺼﻛﻮﻚ) Arapça “Sak” kökünden gelmektedir. Sak (ﺼﻚ), kelime anlamı olarak sertifika veya vesika anlamlarını içinde barındırır. Sukuk ise Sak’ın cemisi (çoğulu) olduğundan Saklar, Sertifikalar anlamına gelir. Arap piyasalarında Bono ve tahviller için Senet kelimesi kullanılırken islami finansman bonoları olan Saklar için ise Sukuk denilmektedir. (Sözgelimi: Ürdün Senedat ve Sukuk borsası gibi) İslami finansman bonolarının çeşitli türleri olmakla birlikte temelde 4 türü vardır. Bunları, Leasing’e dayanan Sukuk, Muşaraka veya Mudaraba’ya dayanan Sukuk, Murabaha’ya dayanan Sukuk ve Salam’a dayanan Sukuk olarak sınıflandırabiliriz. Teknik olarak varlık senedi şeklinde de isimlendirilebilecek olan (securitized assets) Sukuklar diğer senetlerden farklı olarak varlığa dayanmak zorundadır. Bunu şöyle de açıklayabiliriz: Şu an ülkemizde de yapılan faizsiz bankacılık modelinde nakit kredi kullandırmanın ve ticari olmayan kredi kullandırımlarının yasak olduğu bir gerçektir. Kredi (Fon) kullandıran kurum kaynağı nereye aktardığını bilmek zorundadır. Sukuk sisteminin işleyişi de aynen bu şekildedir. İhraç edilen bütün sertifikaların temelinde gerçek bir ticari ilişki ve gözle görülebilir maddi bir gerçeklik istenmektedir. Zaten Arapların da Senet ve Sukuk olarak sistemlerini ayırmalarının altında bu gerçeklik yatmaktadır.
Sukuk sistemini anlamak için öncelikle VDMK sistemini bilmek gerekmektedir. Varlığa Dayalı Menkul Kıymet olarak da isimlendirilen bu modelde geleneksel mevduat – kredi ilişki değişmiştir. Kısaca anlatmak gerekirse VDMK modelinde süreç şu şekilde işlemektedir:
1. Basit bir VDMK ihracı kaynak firma ile başlar. Kaynak firma alacak portföyüne sahip olan taraftır.
2. Kaynak firma daha sonra bu portföyü özel amaçlı kuruma (SPV) satar veya transfer eder. SPV ise portföyü menkul kıymete dönüştürür ve yatırım bankaları da bu kıymetlerin yatırımcılara satılmasına aracılık eder.
3. İşlem sırasında sigorta şirketleri ve derecelendirme kuruluşları da devreye girerler.
SPK mevzuatına 1992 yılında giren VDMK beklediği talebi görememiştir. Mevzuatta tüketici, konut kredileri, finansal kiralama sözleşmesinden doğan alacaklar, ihracat işlemlerinde doğan alacakların VDMK’a dönüştürülmesine imkan tanınmıştır.
Görüldüğü üzere ülkemizde Sukuk işlemlerinin teknik olarak yapılmasında bir sakınca yoktur. Elle tutulur, gerçek ticari ilişkilerden doğan alacakların (KFD, Kar-Zarar Ortaklığı,BFD) veya finansal kiralama sözleşmesinden doğan alacakların bir katılım bankası tarafından varlığa dayalı olarak menkul kıymetleştirilmesi için SPK’nın birkaç değişiklik yapması yeterli olacaktır. Gelir Ortaklığı Senetleri’nin yıllar önce ülkemize getirdiği hareketliliği bugün Sukuk sistemi getirebilir.
Uluslararası para piyasalarında giderek büyüyen faizsiz bankacılık için önemli enstrümanlardan birisi de Sukuk ihracıdır. İslamî bankacılığın bu enstrümanının işlem hacminin ise son beş yılda iki katından fazla artması bekleniyor. Sözgelimi, Türkiye'nin de üyesi bulunduğu İslam Kalkınma Bankası'nın net aktif değerlerini teminat göstererek çıkarttığı Sukuk adlı tahvil ve bonoların, Standard and Poor's dahil, Batılı saygın kredi derecelendirme kuruluşlarından "AAA" kredi notu alması, bu alandaki başarıya örnek gösterilmektedir. Dünyada faizsiz bankacılık yapan finansal kuruluşlar, bono ve tahvil çıkarıp bunları satarak, ipotekli konut kredisi ve otomotiv kredileri vermektedirler. Wall Street Journal Gazetesi'ni basan ve borsacılara gerçek zamanlı malî enformasyon hizmetleri sunan Dow Jones & Co., İslamî piyasa endeksi de hazırlamaktadır. Bu endekste, alkollü içkiler, tütün ürünleri ya da domuz ürünleri satan şirketler ile çocuk işçiliği ya da pornografiden kâr sağlayan şirketlerin hisse senetlerine yer verilmemektedir.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 2003 yılının Haziran ayı ortasında Malezya'yı ziyaret etmiş, IMF programını reddederek büyüme kaydeden ülkenin malî politikalarını incelemiş ve Malezya’nın İslamî bono uygulamasını çok güzel bir şekilde uyguladığını görmüştü. 2003 yılının Ekim ayında Türkiye'nin de sene sonuna doğru 400-500 milyon dolar tutarında İslami bono çıkarmayı hedeflediği hakkında söylentiler çıkmış, faaliyet sermayesi olarak kullanılacak 5 yıl vadeli bonolara aracılık etmesi için HSBC ve CIMB'yeiyetki verildiği dahi söylenmişti. Ancak 2006 yılına girdiğimiz şu günlerde İslamî bono anlamında herhangi bir ilerlemenin gerçekleşmediğini görmekteyiz.

III.BÖLÜM

TÜRKİYEDE KATILIM SİSTEMİNİ KULLANAN BANKALAR
1-Albaraka'yı Bankası
“Türkiye’de faizsiz bankacılık alanındaki finansal kuruluşların ilki ve öncüsü olan Albaraka Türk Katılım Bankası, 1984 senesinde kuruluşunu tamamlayarak 1985 yılının başından itibaren faaliyete geçmiştir. Albaraka Türk faaliyetlerini 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’na tâbi olarak sürdürmektedir. Ortadoğu’nun ileri gelen gruplarından Albaraka Bankacılık Grubu (ABG), İslam Kalkınma Bankası (IDB) ve Türk ekonomisine yarım yüzyıldan fazla hizmet veren yerli bir sanayi grubunun öncülüğünde kurulan Albaraka Türk’ün 31.01.2009 tarihi itibariyle ortaklık yapısının içinde yabancı ortakların payı %66,16, yerli ortakların payı %11,74 ve halka açık olan pay ise %22,10’dur. Albaraka Türk´ün ortaklık yapısı, sahip olduğumuz itibarın ve güvenin garantisidir.

Câri hesaplar ve katılım hesapları aracılığıyla fon toplayan ve topladığı fonları, bireysel finansman, kurumsal finansman, finansal kiralama ve proje bazında kâr zarar ortaklığı gibi hizmetlerle tekrar ülke ekonomisine kazandıran Albaraka Türk, faizsiz bankacılık uygulamasıyla çok çeşitli finansman ve bankacılık hizmetlerini sunmaya yetkilidir.
Ana ortağı Albaraka Banking Group’un faaliyet gösterdiği Körfez, Ortadoğu ve Kuzey Afrika coğrafyalarında finansal ürün ve hizmeti sunmada en iyi bölgesel banka olma vizyonu ile yola çıkan Albaraka Türk, Singapur’dan İngiltere’ye, Güney Afrika’dan Fas’a, Avustralya’dan Kazakistan’a kadar 60 ülkede 207’den fazla banka ile kurduğu geniş muhabirlik ağı sayesinde müşterilerine hızlı, kaliteli ve emniyetli dış ticaret (ithalat, ihracat ve kambiyo) hizmetlerini vermektedir.

Bireysel Bankacılık alanında da iddialı olan Albaraka Türk, müşterilerine, ortaklarına, çalışanlarına ve Türkiye’ye değer katma misyonunu benimsemiş uluslararası bir katılım bankası olarak, 2009 yılı itibariyle ülke geneline yayılmış 41 şube İstanbul’da, 59 şube önde gelen sanayi ve ticaret merkezi olan illerimizde olmak üzere toplam 100 şubesi ile faaliyetlerini sürdürmektedir.”

2-Bank Asya
“ASYA KATILIM BANKASI A.Ş. Türkiye'nin altıncı özel finans kurumu olarak 24 Ekim 1996 tarihinde, Altunizade' deki Merkez Şubesi ile faaliyetlerine başlamış ve 20.12.2005 tarihinde "Asya Finans Kurumu Anonim Şirket"i olan şirket unvanı "Asya Katılım Bankası Anonim Şirketi" olarak değiştirilmiştir.Kuruluş sermayesi 2 milyon TL, mevcut ödenmiş sermayesi 900 milyon TL olan Bankamızın, tabana yayılmış yerli sermayeye dayanan, çok ortaklı bir yapısı vardır.
Faizsiz bankacılığın gereklerine uyarak üretime destek olmayı kuruluş prensibi olarak kabul eden Bank Asya'nın temel amacı; müşteri odaklı hizmet anlayışından hareketle, teknolojinin getirdiği en son imkanları kullanarak, faizsiz finans sistemini daha geniş kitlelere ulaştırabilmektir. Bu doğrultuda, Genel Müdürlük birimleri haricinde Aralık 2008 tarihi itibarıyla 148 şube ve yurt içinde 2, yurt dışında 1000 muhabir banka ile faaliyetlerini sürdürmektedir.ISO 9001 Kalite Yönetim Sistemi Belgesi'ne sahip ilk katılım bankası olan Bank Asya; bireysel, ticari ve kurumsal bankacılık alanlarında müşterilerinin her türlü ihtiyaç ve beklentilerini karşılayacak ürün yelpazesi ve yapılanması ile faaliyet göstermektedir. Bank Asya, geleneksel dağıtım kanalları olan şubelerinin dışında İnternet Şubesi, Alo Asya Telefon Bankacılığı, ATM ve POS terminalleri ile bankacılık hizmetlerini kesintisiz, hızlı ve etkin bir şekilde sunmayı hedeflemektedir.”

3-Finans Katılım Bankası
“Türkiye Finans Katılım Bankası, Family Finans ve Anadolu Finans kurumlarının birleşmesi ile kuruldu.Mobilya, ev tekstili ve kablo sektörünün önde gelen kuruluşlarının sahibi Boydak Grubu'na ait Anadolu Finans Kurumu ile bisküvi, çikolata ve çeşitli gıda ürünlerinde dünya devi Ülker Grubu’na ait Family Finans’ın birleşmesine Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu'nun 28.12.2005 tarih ve 1764 sayılı kararı ile onay verildi.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu'nun 30.12.2005 tarih ve 1747 sayılı kararı ile Banka ünvanının Türkiye Finans Katılım Bankası A.Ş. olarak değiştirilmesine onay verildi.
Devir yolu ile birleşme çalışmaları 30.12.2005 tarihinde tamamlanmış, T.C. İstanbul Ticaret Sicili Memurluğu tarafından 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümlerine uygun olarak tescil edilmiştir.

Sonuçta Türkiye'nin önde gelen iki büyük grubu olan Boydak ve Ülker Grupları, finans sektöründe hizmet veren kurumları Anadolu Finans ve Family Finans'ı, global ekonomi koşullarına ayak uydurmak ve Türkiye'ye çok daha faydalı olmak için kendi iradeleri ile 30 Aralık 2005 tarihinde Türkiye Finans Katılım Bankası adı altında birleştirmiştir. 178 şubesi ve 3.200’ü aşkın çalışanıyla 1 milyondan fazla müşterisine hizmet veren Türkiye Finans’ın yüzde 60 hissesi 31 Mart 2008 tarihinde Ortadoğu’nun en önemli bankalarından ve Suudi Arabistan’ın en büyük bankası olan The National Commercial Bank (NCB) tarafından satın alınmıştır. Yeni ortaklık ile Boydak ve Ülker Grupları’nın yanına eklenen bu büyük güç sayesinde daha da gelişen Türkiye Finans, öncü katılım bankası olma vizyonunu sürdürmektedir.”

4-KÜVEİT TÜRK
“Kuveyt Türk, 16.12.1983 gün ve 831/7506 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’nın tesbit ettiği esaslara uygun olarak faaliyet göstermek üzere 1989 yılında Özel Finans Kurumu statüsünde kurulmuştur. Özel Finans Kurumları’nın faaliyetleri, 1999 yılında Bankacılık Kanunu kapsamına girinceye kadar geçen süreçte bir yanda Bakanlar Kurulu Kararı, diğer yanda Merkez Bankası ve Hazine Müsteşarlığı’nın tebliğleri ile yürütülmüştür. 1999 yılı Aralık ayından itibaren diğer Özel Finans Kurumları gibi Kuveyt Türk de 4389 sayılı Bankacılık Kanunu’na tabi hale gelmiştir. Mayıs 2006'da ünvanı Kuveyt Türk Katılım Bankası A.Ş. olarak değişmiştir.
Kuveyt Türk’ün sermayesinin %62’si Kuveyt Finans Kurumu’na (Kuwait Finance House), %9’u Kuveyt Devlet Sosyal Güvenlik Kurumu’na, %9’u İslam Kalkınma Bankası’na, %18’u Vakıfar Genel Müdürlüğü’ne, %2’i de diğer ortaklara aittir.%62’lik sermaye payı ile, Kuveyt Türk’ün en büyük ortağı konumundaki Kuveyt Finans Kurumu (Kuwait Finance House) milyarlarca dolarlık toplam fonuyla ve sunduğu çağdaş bankacılık hizmetleriyle Kuveyt’in dev bir finans kuruluşu olmasının yanısıra faizsiz finans kurumları arasında dünyada ilk sıralarda yer almaktadır.

Kuveyt Türk, kurulduğu günden bugüne kadar faizsiz bankacılık sisteminde özenliliği, yatırım alanlarında araştırmacılığı, tasarruf sahiplerine ve işadamlarına çağdaş, istikrarlı, güvenilir, kaliteli ve süratli hizmet sunmayı, personelinin verimliliğini artırmak için sürekli eğitime tabi tutmayı kendisine ilke edinmiştir. Yurt içinde ve yurt dışında şubeleri ve muhabir bankaları vasıtasıyla, her türlü çağdaş teknolojik imkanları kullanarak, süratli ve kaliteli hizmeti tasarruf sahiplerinin ve yatırımcılarının ayağına götürebilmenin gururunu yaşamaktadır.

Tekstil, metal ve emlak sektöründeki yatırımları ve iştirakleri ile hem kar ortağı konumundaki müşterilerinin tasarruflarını sağlam ve kazançlı yatırımlara dönüştüren, hem de reel sektöre kaynak sağlamak suretiyle yeni istihdam alanları oluşturan ve bu sayede ülke ekonomisine önemli katkılar sağlayan Kuveyt Türk, muhtelif tarihlerde, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı, İstanbul Ticaret Odası ve İstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği gibi Kamu Kurumu ve Meslek Birlikleri tarafından ihracat alanında gösterdiği başarılardan ötürü altın, gümüş ve bronz madalyalarla ödüllendirilmiştir.Kuveyt Türk uluslararası bir katılım bankası olma vizyonuna paralel olarak yurt dışında da şube ve temsilcilikler açmıştır.

Teknoloji ve bilgisayar çağı olan 21. yüzyıl bilhassa finans kurumlarını daha fazla teknoloji yoğun çalışmaya zorlamaktadır. Kuveyt Türk, bu anlamda gerekli olan bilişim ve teknoloji altyapısını en iyi şekilde kurmuştur. Elektronik Bankacılık ve Altrernatif Dağıtım Kanalları konusunda tüm bankacılık hizmetlerini en iyi şekilde vermektedir. Visa ve Mastercard kredi kartları yanında POS, ATM, İnternet Bankacılığı, Çağrı Merkezi, Sesli Yanıt Sistemi ve SMS Bankacılığı hizmetleri kesintisiz olarak sunulmaktadır. Kuveyt Türk, 2000 yılından beri bu yenilikleri müşterilerine ilk sunan katılım bankası olmanın gururunun yaşamaktadır.

Tamamına yakını üniversite mezunu, işinde uzman, genç ve dinamik hizmet kadrosu ile modern işletme tekniklerini, yönetim ve hizmet anlayışını kurum bünyesine taşımayı amaçlayan Kuveyt Türk Katılım Bankası A.Ş. sağlam sermaye yapısı ve ekonomik gücü ile Türkiye’de katılım bankaları arasında öncüdür.”


SONUÇ
Normal bankacılık sisteminden çok fark taşısa da esasen aynı mantıkla çalışan Kaılım bankaları son yıllarda Türkiye’de de gelişme kaydetmiştir. faize duyarlı kişilerden topladıkları fonları yine faize duyarlı kurumlara aktararak faaliyet göstermektedirler. Bu kurumların başarılı olabilmeleri için, içinde doğdukları faizli ortam içinde yaşayabilmelerine ve ekonomi üzerinde ağırlıklarını koyabilmelerine bağlıdır. Bankacılık sektörünün mali işlevleri sonucu ekonomide ödünç verilebilir fon arzı ve fon talebi artar, bunun sonucunda mali piyasanın hacmi genişler, milli gelir ve istihdam artar.
Türkiye’de Katılım Bankaları, yeni Bankalar Kanunu ile bir evrim sürecindedir. Rekabetin sertleştiği ve pazar paylarının bankalar açısından küçüldüğü Türkiye ölçeğinde, bilhassa fon kullanan müşteriler için paranın kaynağı artan oranda önemini kaybetmekte, müşteriler çoğu zaman kredi fiyatlamalarını, kredi pazarlamacılarından daha iyi yapmakta ve bankaların şube bazında çoğaldığı son yıllarda sık sık banka değiştirmektedirler. Son bankacılık trendinde, her türde müşteriyi bir şekilde çalıştırma anlayışı ortadan kalkmış, şubeye hiçbir yararı olmayan hatta zararı olan müşterilerden kurtulmak bir gereklilik halini almıştır. Diğer taraftan, sağlam ve ödeme ahlâkı olan müşterilerin ise pazarlama kadroları tarafından arandığı bir zamana girilmiştir. Katılım Bankaları için en önemli avantaj ise portföylerinde bu tip sağlam müşterilerin büyük çoğunluğu oluşturmasıdır.

KAYNAKLAR
a) Makale kitab
1- Özel Finans Kurumları Birliği Dergisi
2- Vural Gürol, Özel Finans Kurumları
3- Avni Zarakolu, Ülkemiz Bankacılık Sektöründe Yeni Bir Gelişme: Faizsiz Bankacılık
4- Dr. İsmail Özsoy, Özel Finans Kurumları
5- Yrd. Doç. Dr. Ahmet Battal, Bankalarla Karşılaştırmalı Olarak Hukuki Yönden Özel Finans Kurumları
6- Cihangir Akın, Faizsiz Kazanç
7- Abdul GAFOOR; Interest-free Commercial Banking, Apptec Publishing, Groningen, Hollanda, 1995.
8- Chibli MALLAT; Islamic Law and Finance, Graham & Trotman Publishing, Londra, 1988; Sabahattin Zaim; “Faizsiz Bankacılık Notları”, Çalışma Notları, Türkiye Katılım Bankaları Birliği (TKBB), 2006.
9- Prof. Dr . M. Ahmet ez-ZERKA - Prof. Dr. A. Muhammed Abdülaziz en-NECCAR; İslam Düşüncesinde Ekonomi, Banka ve Sigorta, İz Yayıncılık, İstanbul, 2003,
10- Dr. Veli SIRIM; “Katılım Bankaları Gerçekten Faizsiz mi?”, Moral Dünyası Dergisi, , 2004.
11- Islami finans sistemi, Gökben Altaş, Şübat 2008
12- Risk Issues at Islamic Financial Institutions, Moody´s, Ocak 2008
13- Islamic Banks and Financial Stability: An Empirical Analysis, Martin Eihak and Heiko Hesse, IMF, Ocak 2008
14- Islamic Finance In The UK: Regulation and Challenges, FSA, Kasım 2007
15- The Islamic Funds and Investments Report 2007, Ernst and Young, Mayıs 2007
16- The Economics of Islamic Finance and Securitization, International Monetary Fund, Ağustos 2007
17- Islamic Capital Market Task Force of IOSCO, IOSCO, temmuz 2004
18- KURAN-I KERİM ve YÜCE MEALİ, Prof. Dr. Süleyman Ateş, 2001
19- Sadi Uzunoğlu, Yeni Finansman Teknikleri, İstanbul: Strata, 1998
20- Haveri Mahmud”İslami Bankacılık”Sipeh Yayınları,Tahran,2001
21- KARAMAN Hayrettin,Kuran-I Kerrım,Açıklamalı Meali,Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,Ankara 2008

b) Internet

22- AYLIK İSLAMÎ DERGİ, http://www.renaissance.com.pk/Decvipo12y1.html, Erişim Tarihi: 20.04.2005.
23- DARUL MAL AL ISLAMÎ, http://www.dmitrust.com/index.htm, Erisim tarihi: 12.09.2006.
24- İSLAMÎ BANKA VE SİGORTA ENSTİTÜSÜ, http://www.islamic-banking.com/institute/index.php, Erisim tarihi: 12.09.2006.
25- İSLAMÎ FİNANSAL SERVİS KURULU, http://www.ifsb.org/, Erisim tarihi: 12.09.2006.
26- ULUSLARARASI İSLAMÎ FİNANSAL PAZARI, http://www.iifm.net/, Erisim tarihi: 12.09.2006.
27- EKONOMİ SÖZLÜĞÜ, http://www.investorwords.com, Erisim tarihi: 20.04.2005.
28- İSLAMÎ EKONOMİ SÖZLÜĞÜ, http://www.albaraka.com.pk, Erisim tarihi: 20.04.2005.
29- GAZETE HABERİ, http://www.yenisafak.com.tr/arsiv/2003/eylul/25/e02.html, Erisim tarihi: 12.09.2006.
30- DOW JONES İSLAMÎ FONU, http://www.investaaa.com/, Erisim tarihi: 12.09.2006.
31- EKONOMİ SÖZLÜĞÜ, http://www.f-almanak.com, Erisim tarihi: 20.04.2005.
32- Göksenin Karagöz, İslami Bankacılık http://www.garanti.com.tr/anasayfa/garanti_dergisi/temmuz2002/dunyada_bankacilik.html
33- Faizsiz Finansman Yöntemleri, www.ishad.org.tr/faaliyet.asp?i=42
34- www.albarakaturk.com.tr
35- www.akbarsafdari.blogspot.com
36- Faizsiz Sistem Nasıl Çalışıyor? Anadolu Finans, http://anadolufinans.com.tr/turkce/sss.htm#faizsistemnasilisliyor
37- www.asyafinans.com.tr
38- www.familyfinans.com.tr
39- 3. Dr. Mohammad Omar FAROOQ; “Riba, Interest and Six Hadiths: Do We Have a Definition or a Conundrum?”, 2005 (Makalenin aslına http://www.globalwebpost.com/farooqm/writings/islamic/riba-hadith.html sitesinden ulaşılabilir.)
40- www.bankserpeh.ir
41- www.ifsb.org
42- www.isdb.org
43- www.iirating.com
44- www.aaoifi.com
45- www.albarakaturk.com.tr
46- www.kuveytturk.com.tr
47- www.bankasya.com.tr
48- www.turkiyefinans.com.tr
49- www.resmi-gazte.gov.tr
50- www.BDDK.gov.tr
51- www.SPK.gov.tr