6 Temmuz 2009 Pazartesi

KÜRESEL FİNANSAL KRİZ VE G30”LERİN ÖNERİLERİ

GİRİŞ

          2007-08 krizi, günümüze kadar yaşanmış olan krizlerden "başlangıcından itibaren küresel olma" özelliği ile ayrılmaktadır. Bu kriz, yalnızca bağımsız devletlerin mevcut küresel mimari içindeki ekonomik koordinasyonuna duyulan ihtiyacı ön plana taşımakla kalmamakta, aynı zamanda yeni küresel mekanizmaların ortaya konulmasına yönelik tartışmalara da kaynaklık etmektedir. Ama bunlardan daha önemlisi, eğer gerekli tedbirler biran önce alınmazsa, finansal piyasaları, 2008'in ardından 2009 ve 2010 yıllarını da büyüme açısından kaybetmesi riskini beraberinde getirmesidir.

Bu bağlamda, finansal piyasalarda başlayan krizin, gelişmiş ülkeleri olduğu kadar, gelişmekte olan piyasa ekonomilerini de nasıl etkileyeceğini tahmin etmek büyük önem kazanmaktadır. Krizin yayılma mekanizmalarına yönelik analizler, hangi şartlarda ne tür tedbirlerin alınabileceğine de ışık tutmaktadır. Bu ortamda, ekonomi politikaları gündeminde, değişik strateji alternatiflerinin tartışılması yerinde olacaktır. G30”lerin toplantısı sonuç un”da kürese piyasalarına öneriler verildi. 

Ben bu makalede önce küresel piyasaları krizden önce durumunu inceleyeceğim daha sonra krizin nasıl başladığını ve sonuçlarını ve son bölümde G30”lerin önerilerini bahis edeceğim.

1-KRİZ ÖNCESİ KÜRESEL EKONOMİK DURUM

McKinsey Global Institute 2007 raporuna göre küresel likidite bolluğuna sebep olan üç aktör bulunmaktadır:

Ø  Asya'nın da içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkelerin merkez bankaları ve egemen ülke fonları;

Ø  Petrolün içinde bulunduğu emtia ihracatı yapan ülkelerdeki yatırımcılar;

Ø  Yatırım Fonları. 2000 yılından itibaren yaklaşık 11,5 trilyon ABD dolara ulaşan varlıkları nedeniyle, bu üç aktör küresel finansal sistemi kontrol etmeye ve yönlendirmeye başlamıştır. [1]

Bu tasarruf fazlası da küresel ekonomide dengesizliklere ve varlık fiyatlarında aşırı değerlenmeye sebep olmuştur.

1997-98 yıllarında Asya'da başlayan ve sonra tüm ülkeleri etkileyen finansal krizin nedenini hızlı sermaye kaçışı ve buna bağlı olarak yerel paralarının aşırı değer kaybetmesi olarak gören Güneydoğu Asya ülkeleri, aynı krizi tekrar yaşamamak amacıyla yerel paralarını kısmi olarak ABD dolarına endeksleyerek cari fazla ve yüksek merkez bankası rezervleri oluşturdular. Öte yandan, bu döviz fazlasının iç piyasalarında yerel paralarının değerlenmesine yol açmaması ve ihraç piyasalarını olumsuz etkilememesi amacıyla bu kaynakların önemli bir kısmını ABD hazine bonolarında değerlendirdiler.

 Bu durum, ABD'de uzun dönemli faiz hadlerinin kısa döneme göre düşük olması ve kısa dönem hadleri üzerinde baskı oluşturması sonucunu doğurdu. İhracat artışını sürdürebilmek amacıyla Çin ve diğer Asya ülkelerinin bu şekilde düşük kur politikası izlemesi, ABD başta olmak üzere sanayileşmiş ülkelerde bir yüksek büyüme ve düşük enflasyon illüzyonu oluşturdu. Bu dönemde, gelişmekte olan ülkelerin rezervleri 2000 yılına göre 5 kat artarak, 2 trilyon doları Çin'e ait olmak üzere, 5 trilyon dolara ulaştı.

Tablo -1- Gelişmekte Olan Asya Bölgesinde Toplam Tasarruf ve Yatırım ( X/GSYİH %)

 

 

2005

2006

2007

2008 (tahmini)

Tasarruflar

41.4

43.8

45.1

44.6

Yatırım

37.3

37.9

38.1

39.2

Net borç verme

4.1

5.9

7.0

5.4

Yabancı varlık alımı

9.6

11.4

14.7

12.1

Rezerv değişimi

5.9

6.8

10.7

10.3

Kaynak: IMF World Economic Outlook Ekim 2008

Asya ülkelerinde görülen ihracata dayalı büyüme ise küresel hammadde fiyatlarının artmasına neden oldu. Çin ve Hindistan 2000 yılından itibaren hızla artan küresel hidrokarbon talebinin yaklaşık %70'ini oluşturmaya başladı. Talebi karşılayamayan global enerji arzı petrol ve doğalgaz fiyatlarını tarihinin en yüksek düzeyine taşıdı. Fiyatların çok yüksek olduğu bu ortamda, rezervleri 4 trilyon dolara ulaşan OPEC üyeleriyle Rusya da küresel likiditenin daha da artmasına neden oldu.

2000 yılından itibaren sayıları üç kat artan yatırım fonlarının ise yaklaşık 2,5 trilyon dolarlık bir sermayeye yön verdiği düşünülmektedir. Böylelikle, emeklilik fonları, vakıflar, sigorta şirketleri, egemen ülke fonları vb. fonlarla kurumsal yatırımcılar ile varlıklı gerçek kişilerin sermayeleri bir havuzda toplanmakta ve değerlendirilmektedir. Borsada işlem gören zarar eden firmaları devralarak yeniden yapılandırmadan, arbitraj elde etmek için spekülatif yatırım yapmaya kadar farklı alanlarda faaliyet gösteren bu kuruluşlar da küresel likidite fazlasına katkı sağlamışlardır.

Bu dönemde ABD'nin cari açığı ise 750 milyar dolara yükseldi. Bu küresel likidite fazlası nedeniyle 1995 yılından bu güne kadar ABD'ye giren yabancı sermaye miktarı 6,5 trilyon doları aştı. Aslında bu rakam, ABD için yine aynı dönem oluşan kümülâtif dış ticaret açığının 1,7 trilyon dolar fazlasına tekabül etmektedir. 2008 yılı itibariyle yaklaşık 10 trilyona ulaşan ABD kamu borcunun % 52'sini yurtdışı yatırımcılar finanse etmektedir . [2]

Mal ve hizmetlerin serbest dolaşımı, teknolojik altyapının hızlı gelişimi ve sermayenin sınır ötesi hareketinin önündeki sınırların kaldırılması, özellikle ABD ekonomisine daha fazla doğrudan sermaye yatırımlarının gelmesini sağlamıştır. Bu yatırımlar, ABD'de 5 milyon kişi ile yaklaşık %4'lük bir istihdama, toplam yatırımların %10'una, ihracatının %20'sine ve imalat sanayi istihdamının %30'una tekabül etmektedir.

2-KRİZİN BAŞLAMASI

2007 yılı sonbaharından sonra konut fiyatlarında hızlı bir düşüş başlamıştır. Konut sahiplerinin kalan borç yükümlülüklerinin, evlerinin azalan değerine göre gittikçe yükselmesi nedeniyle geri kalan borçlarına karşılık konutlarını bankalara teslim etmeleri (foreclosure) krizi başlatmıştır.

Tablo -2- Kredi derecelendirme kuruluşlarınca gayrimenkule endeksli menkul kıymetlerin değerlerinde yapılan azaltmalar (downgrade)

 

Q3-07           Q4-07          Ql-08        Q2-08

 

Kaynak: Fortune Dergisi

 

ABD'de konut kredisi alan kişilerin sorumlulukları konut değeri ile sınırlı tutulmaktadır. Bir başka ifadeyle, konut kredilerinin ödenmemesi durumunda bankalar ya da aracı kuruluşlar yalnızca konutlara el koyabilmekte, kişilerin diğer mal varlıklarına haciz işlemi yapamamaktadır. Bankalara teslim edilen konutlardaki (foreclosure) artış menkul kıymetlendirme süreci nedeniyle tüm küresel oyuncuları etkilemiştir.

 Birçok bankanın bilançosunda bulunan konuta endeksli bu menkul kıymetlerin (toxic assets) likit değerinin büyük oranda erozyona uğraması bankalara olan güvenin azalmasına neden olmuştur. Ayrıca, sigorta şirketleri, taahhütlerini yerine getiremeyen aktörler nedeniyle büyük yükümlülük altında kalmışlardır. Piyasada güvenin sarsılması, önce, kısmen daha güvenilir kaynak oluşturma aracı olan mevduat yerine kısa dönemli borçları çevirme üzerine (wholesale borrowing) kurulu yatırım bankalarını krize sürüklemiştir.

 

 

Tablo – 3- ABD'de Hakkında İcra Takibi Başlatılan Konut Sayısı

 

Kaynak: RealtyTrac US Foreclosure Market Report

 

FED'in piyasaya likidite sağlamak için faiz hadlerini indirmesi de piyasaları sakinleştirememiştir. Piyasadaki oyunculardan birisinin taahhütlerini yerine getirmeme ihtimali bütün süreci intikaya uğratmıştır. Konuta endeksli menkul kıymetler piyasasında yaşanan güven krizi, kredi kartına, otomobil ve öğrenci borçlarına endeksli tahvil ve menkul kıymetleri de satılamaz hale getirmiştir. 2007 yılında ortalama aylık 8 milyar dolarlık bir işlem hacmine sahip kredi kartına endeksli menkul kıymetler (credit-card backed securities) artık işlem göremez hale gelmiştir. [3]

Bankaların bilançoları dışında menkulleştirme nedeniyle taşıdıkları taahhüt ve varlıkların tam olarak bilinmemesi de bankalararası borçlanma piyasasını fiilen durdurmuştur. Yatırım bankalarının yasalar nedeniyle mevduat toplayamaması nedeniyle FED'den doğrudan borçlanamaması da sistemi tamamen felç etmiştir. Yabancı bankaların ve merkez bankalarının artık piyasada hiç bir değeri olmayan bu bonoları taşımaları ve ABD'de faaliyet gösteren muhataplarının taahhütlerini yerine getirememeleri krizi küresel boyuta taşımıştır.

 

 

 

Tablo – 4- Bankalararası Borç Verme Oranının Seyri

 

Kaynak: RealtyTrac US Foreclosure Market Report

Finans sektörü vücudun organlarına benzetilirse daha çok kalbin görevini yapmaktadır. Kalp nasıl kanı vücudun diğer organlarına taşıyorsa, finans sektörü de mevduat toplayarak yatırım yapmak isteyenlere sermayeyi dağıtmaktadır. Ekonomik büyümeyi ve istihdam artışını devam ettirmek için reel sektöre kredi akışının sağlanması büyük önem taşımaktadır.

 

 Bu nedenle ABD, bankacılık sektörünü kurtarmak ve piyasalarda güveni tekrar tesis etmek için 700 milyar dolarlık bir fon oluşturmuştur. Başlangıçta bu kaynak finansal kuruluşlardaki artık piyasa değeri kalmamış menkul değerleri almak olarak belirlense de, daha sonra bu varlıkların alış fiyatlarını belirlemedeki zorluknedeniyle bankaların hisse senetlerini alma yoluyla sermaye enjekte etmeye karar verilmiştir. Kamu kaynaklarının verimli kullanılması amacıyla, bu fondan yararlanan banka ve aracı kuruluşlara, yönetici maaşı sınırlamaları da dahil olmak üzere çeşitli önlemler şart koşulmaktadır.

Tablo – 5- FED Faiz Oranları(%)

 

Kaynak: FED Websitesi

 

Azalan güven ve potansiyel iflas riski nedeniyle reel sektöre yönelik kredi musluklarının kapatılması mevcut krizin derinleşmesi ihtimalini gündeme getirmektedir. Bu nedenle, FED, özel sektör borçlanma maliyetini normal seviyelere indirebilmek amacıyla alışılmışın dışında politika ve uygulamalara yönelmiş bulunmaktadır. Aynı döneme ilişkin risk içermeyen hazine bonosu faiz haddi, kredi kullanacak kişi yada kuruluşun krediyi geri ödeme ihtimalini yansıtan risk primi ve gelecekteki enflasyon beklentisi olarak özetlenebilecek üç unsur özel sektör borçlanma maliyetini belirlemektedir. Yeni stratejisiyle FED bu üç unsuru kontrol etmeye çalışmaktadır. FED, faiz hadlerinde ilave indirimler ve uzun dönemli hazine bonosu satın alarak referans faiz haddini düşük tutmayı hedeflemektedir.

 

 Likiditenin daralması ve piyasa oyuncuları arasında güven sorunu nedeniyle risksiz olduğu kabul edilen hazine bonosu faiz haddi ile ticari tahviller ve tüketici kredileri faiz hadleri arasındaki makasın (spread) açılması da FED'î ikincil piyasalarda piyasa yapıcısı rolünü oynamaya zorlamaktadır. Nitekim ticari bono ve varlık fiyatlarına endeksli tahviller almak suretiyle, FED tarafından piyasalara nakit enjekte edilmeye devam edilmektedir. Ayrıca, konut kredisi borçlanma maliyetini normal seviyelerine indirmek ve piyasaları canlandırmak amacıyla, FED son dönemde kamulaştırılan konut kredisi veren Fannie Mae ve Freddie Mac kuruluşlarına ait 600 milyar dolarlık tahvili satın alacağını beyan etmiş bulunmaktadır. Önümüzdeki dönemde, deflasyon riskinin varlığı da geleceğe yönelik fiyat artışı beklentilerini azaltmakta ve FED'e manevra alanı oluşturmaktadır.

 

3-KRİZİN SONUÇLAEI

3-1-Krizin Kısa ve Orta Vadede Olası Sonuçları

 

Önümüzdeki dönemde, finans sektörü için rezerv yeterlilik oranlarının yükseltilmesi, temettü dağıtımı, firmaların hisse senetlerinin fiyatlarını artırmak amacıyla geri alımı, yöneticilerin ücretlendirme sistemi ve varlık değerlemelerinin somut bir şekilde yapılabilmesinde göz önüne alınan kriterlerin yeniden belirlenmesi de dahil olmak üzere bir dizi standart ve prensibin hem ulusal hem de uluslararası alanda daha sıkı kurallara bağlanmasının gündeme getirilmesi beklenmektedir.

Bankaların sermaye yapılarının iyileştirmesi, geleceğe ilişkin beklentileri olumsuza dönen ve bu nedenle tasarruf oranı artan firma ve tüketicilerin davranışlarının değişmesinin zaman alması nedeniyle, sanayileşmiş ülkelerde yaşanan bankacılık krizlerinin tarihsel olarak ortalama dört yıl sürdüğü düşünülmektedir. Ancak, reel sektörün göreceli iyi durumuna rağmen, tüketici kredilerinin daraldığı ve varlık fiyatlarında serbest düşüş yaşandığı bir konjonktürde, tüketicilerin borçlarının harcanabilir gelirlerine oranının çok yüksek olması da bu krizin kısa bir sürede aşılmasını engellemektedir.[4]

 Tarihsel olarak geriye dönük analiz yapıldığında, bankacılık sektöründe toparlamanın göreceli uzun sürmesine rağmen, 2. Dünya Savaşı sonrasında ABD yaşanan resesyonlar, teknoloji altyapısındaki gelişimin tedarik zincirinin daha iyi yönetilmesini sağlaması, artan toplam faktör verimliliği ve esnek emek piyasası düzenlemeleri nedeniyle yaklaşık sekiz ay sürmektedir. Bankaların sıkışan likidite pozisyonu ve konut fiyatlarında süregelen düşüş nedeniyle, ABD ekonomisinin üçte ikisini oluşturan özel tüketim harcamalarında daralmanın göreceli olarak daha uzun sürebileceği öngörülmektedir. Özel sektör yatırımlarının küçüldüğü de yatırım malları ithalatının azalmasından anlaşılmaktadır. ABD dolarının kriz dönemlerinde en güvenli yatırım aracı olduğu düşüncesiyle yatırımcıların bu para birimine yönelmesi sonucunda aşırı değerlenmesi ve küresel durgunluk nedeniyle ABD ihracatının da azalacağı öngörülmektedir. Gittikçe daha da zorlaşan iç ve dış dinamikler durgunluğun piyasalarda beklenilenden çok daha uzun süreceğine işaret etmektedir.

 

Ayrıca, özel tüketim talebinde yaşanan küçülme ve reel sektörde kapasite kullanım oranlarının düşük olması da deflasyon riskini artırmaktadır. Fiyatların düşeceği beklentisi nedeniyle ertelenen tüketici talebi genel talebin azalmasına ve fiyatların daha düşmesine sebep olabilmektedir. Tüketici kredilerinin daralması ve konut fiyatlarının hızlı düşüş nedeniyle, tüketicilerin harcamalarını kısması ve borçlarını ödeyebilmek için konut dahil varlıklarını satması da konut fiyatları ve varlık fiyatları üzerinde ilave baskı oluşturmaktadır.

 

 Fiyatlar düştükçe, reel borç yükünün artması da kamusal hareket alanının kısıtlanması ve ekonominin fasit bir küçülme dairesine girmesine neden olmaktadır (Liquidity trap). Karar vericilerin para politikaları dışında, vergilerin düşürülmesi ve altyapı projelerine kaynak tahsis edilmesi gibi mali politikalara yönelmesi de olası bir deflasyonu engelleme girişimi olarak değerlendirilmelidir. Son dönemde, açıklanan büyük harcama paketleri de bu riskin varlığını göstermektedir. 1930 büyük buhranında olduğu gibi deflasyon sonucu istihdamın ciddi oranda daralabileceği korkusu karar vericileri piyasaları canlandırma için para ve maliye politikalarında olası enflasyon riskine rağmen gevşek davranmaya teşvik etmektedir.[5]

 

 Deflasyonihtimalinin karar vericileri korkutmasının işsizlik dışında meşru başka nedenleri de bulunmaktadır. Öncelikle, deflasyon, geleneksel faiz indirimi yoluyla reel faiz haddini düşürme politikasını etkisiz hale getirmektedir. Fiyatların düştüğü konjonktürde nominal faiz oranının sıfırın üzerinde kalması reel faiz haddinin artmasına sebep olmaktadır. Bir başka ifadeyle, deflasyon reel faiz oranını arttırdığı için borçlanma maliyetini de artırmaktadır. Deflasyonla ilgili ikinci korku ise 1930 yılında ABD'li ekonomist Irving Fisher'in ortaya koyduğu borç deflasyonu teorisidir. Fiyatlar genel seviyesinin düşmesi borcun reel değerinin artmasına sebep olmaktadır. Artan reel borç değeri de yeni iflaslara ve böylece tüketici talebinde yeni daralma nedeniyle de deflâsyonu kronik hale getirmektedir.

ABD için orta dönemli ikinci riski ise enflasyon oluşturmaktadır. Küresel ekonomide yaşanan yavaşlama nedeniyle düşen, hidrokarbonun da içinde bulunduğu, emtia fiyatları karar vericilerin enflasyonla ilgili iyimser bakışını desteklemektedir. Ancak, tarihsel olarak bakıldığında, 2001 yılı durgunluğundan sonra, 2002 ve 2003 yıllarında FED'in Japonya'nın yaşadığı deflasyon sürecini yaşama korkusuyla faiz hadlerini %1 seviyesine düşürmesinin bugün yaşanan süreci tetiklediği gözlemlenmektedir. Gevşek para ve maliye politikaları izlenmesi, büyüyen bütçe açığı ve artan kamu borç stoku orta vadede enflasyon riskini hatırlatmaktadır. Ayrıca, hidrokarbona olan talebin düşmesi nedeniyle sektörde ertelenen yatırımların önümüzdeki dönemde hidrokarbon arzını yavaşlatacağı[6] ve bu gelişmenin de fiyatlarda hızlı bir artışa sebep olabileceği de hatırda tutulmalıdır. Bir başka ifadeyle, küresel ekonomide iyileşme gerçekleştiğinde, karar vericiler artan hidrokarbon fiyatlarının oluşturduğu baskı nedeniyle ilave ithalat enflasyonu ile karşı karşıya kalabileceklerdir.

Küresel ekonomide yaşanan yavaşlama demir çelikten, bakır ve hidrokarbon ürünlerine kadar emtia talebinin düşmesine ve dolayısıyla fiyatlarda çok sert inişlere neden olmaktadır. Söz gelimi, son altı ayda varil başına petrol fiyatının 147 dolardan 40 doların altına inmesi küresel ekonominin daralmaya devam edeceğine ilişkin beklentiyi göstermektedir. Emtia fiyatlarında normalin üzerinde dalgalanmalar görülmesinin iki türlü etkisi olması beklenmelidir.

 Bunlardan birincisi, IMF'ye göre ihracatı ve bütçe gelirleri büyük ölçüde emtia ürünlerine bağlı Kanada, Avustralya gibi sanayileşmiş ülkelerin de içinde bulunduğu yaklaşık 52 ülkeyi yakından ilgilendirmektedir. Azalan ihracat ve düşen bütçe gelirleri nedeniyle emtia ürünleri ihraç eden bu ülkelerde ekonomik istikrarsızlık yaşanması ihtimalini doğurmaktadır. Buna bağlı olarak ikinci etkiyi de, emtia ihracatı yapan ülkelerin gelirlerindeki azalma paralelinde küresel ekonominin canlanması için hayati önem taşıyan maliye politikalarında esnekliğe gidilememesi ve ithalat artışının sağlanamaması olasılıkları oluşturmaktadır.

 

3-2-Krizin Uzun Vadede Olası Sonuçları

 

Bugüne kadar, ABD, piyasalarının esnekliği, kaliteli yüksek eğitimi, dünya klasmanında üniversiteleri, istikrarlı siyasi iklimi, yenilikçi stratejileri, araştırma geliştirme kapasitesi, güvenilir firma yönetişim ilkeleri ve derin finansal piyasaları nedeniyle küresel sermaye hareketlerinin tercih ettiği bir pazar olarak görülmekte idi. Nitekim IMF verilerine göre ABD doları, küresel döviz stokunun %65'ini oluşturmaktadır. [7]

 

ABD dolarının küresel döviz birimi olması ABD'nin kamu ve özel borç maliyetini azaltmakta ve kendi para birimi ile borçlanması da kur riskini ortadan kaldırmaktadır. Artan kamu borcu, uzun bir süreden beri gerçekleşen bütçe ve cari (ikiz) açıklar, azalan "yumuşak gücü", sorgulanmaya başlanan firma yönetişim prensipleri, bugün yaşanan finansal türbülansa neden olan finansal enstrümanlar ve yükselen orta vade enflasyon beklentisi, uzun dönemde ABD'nin para birimi olan doların küresel rezerv para birimi olmayı devam ettirmesi karşısında ciddi engel oluşturmaktadır. Krize neden olan türev piyasalarına sıkı düzenleme girişimlerinin finans maliyetlerini artırma ihtimali sonucunda ABD yönelik fon akışlarını azalması da ayrıca dolar üzerinde ilave bir baskı oluşturacaktır.

Düşen faiz hadleri, genişleyen para tabanı, kurtarılan banka ve finans kuruluşları, artan kamu harcamalarına rağmen banka ve aracı kuruluşların kredi musluklarını açmamaları ve özel sektör harcamalarının daralması nedenleriyle, ABD, Avro bölgesi, İngiltere ve Japonya durgunluğa girmiş bulunmaktadır. Kuruyan küresel fon kaynakları da gelişmekte olan ülkeleri tehdit etmektedir.[8]

 Finansal krizin kısa dönemli sermaye akışının azalması dışında; zorda kalan uluslararası faaliyet gösteren birçok bankanın yurtdışı ofislerinden merkezlerine sermaye tranferi yapmaları; yavaşlayan küresel talep nedeniyle ihracat pazarlarının daralması; finansal sisteme ilişkin güvenin azalması nedeniyle yatırımcı ve tüketici eğilimlerine menfi etki etmesi kanalları ile de gelişmekte olan ülkeleri etkilemesi beklenmektedir.

1929 buhranında olduğu gibi, artan işsizlik oranı nedeniyle başta ABD olmak üzere birçok sanayileşmiş ülkenin küresel ticarete bakışının değişmesi de ihtimaller arasında bulunmaktadır. Pew küresel eğilimler anketine göre, ABD'de ticaretin ülke için iyi olduğuna dair görüş verenlerin sayısı 2002 yılında %78 seviyesinde iken bu yıl %53 seviyesine düşmüş bulunmaktadır. Paul Krugman,Alan Blinder ve yeni ABD başkanı Barack Obama'nın Ekonomi Konseyinin başkanlığına getirdiği Larry Summers başta olmak üzere birçok iktisatçı artan küresel ticaretin Amerika için iyi olmadığına ve son bir kaç yıldır Amerika'da yaşayan orta sınıfın yaşam standartlarının sabit kalması ile gelir dağılımındaki bozulmanın nedeninin uluslararası ticaret olduğuna dair görüşlerini dile getirmektedir.

 Yaşanan finansal krizin de etkisiyle ABD'de uluslararası ticaret aleyhine entelektüel bir iklim oluşmuştur. Bu olumsuz bakışın kamuoyu baskısıyla birlikte karar vericilerde de karşılık bulması ihtimaller arasında bulunmaktadır. Ayrıca, son dönemde 400'e yakın ikili ve bölgesel ekonomik işbirliği anlaşmasının imzalanması ya da müzakere ediliyor olması da Doha görüşmelerinde ivmenin yitirildiğini göstermektedir. Sözgelimi, Doha görüşmelerinin de yaşanan başarısızlıktan sonra Hindistan ASEAN ülkeleri ile bölgesel ekonomik işbirliği anlaşması imzalamış bulunmaktadır. Kırsaldan kentlere yönelik göç nedeniyle ortaya çıkan ilave iş gücüne istihdam sağlamak amacıyla yüksek seviyelerdeki ekonomik büyüme oranını korumak isteyen Çin'in düşen ihracatını artırmak için döviz piyasalarına müdahale etmesi de 1930'da yaşanan büyük buhranda olduğu gibi ülkelerin pazarlarını korumak için tarife dışı engellere yönelebileceği olasılığını akıllara getirmektedir.

Küresel finans krizi, İngiltere, İsveç ve Doğu Avrupa ülkeleri olmak üzere Avro alanı dışında bulunan diğer üye ülkeleri göreceli olarak daha fazla etkilemiş bulunmaktadır. Gelecekteki olası finansal krizlere karşı Avro alanını sigorta görmeye başlayan özellikle Merkezi ve Doğu Avrupa ülkelerinin para birliğine katılabilmek için daha hızlı ekonomik ve finans reformları gerçekleştirmesi beklentiler arasında yer almaktadır. Dengeli ticaret yapısı istikrar ve büyüme anlaşması (The Euro Stability and Growth Pact) nedeniyle uygulanan sıkı makro ekonomik ve para politikaları ile derin finans piyasaları Avroyu gelecekte ABD dolarına alternatif haline getirmektedir. 2009 yılı başı itibariyle 10. yılını kutlayacak olan Avro, 16 üye ülkeden , 320 milyon kişinin kullandığı küresel bir para birimi haline gelmiştir. Yeni ülkelerin katılımıyla, Avronun yatırımcılar için daha da cazip hale gelmesi de güçlü olasılıklardan birini oluşturmaktadır. Nitekim Avro'nun 2000 yılında %18 olan uluslararası merkez banka rezervleri içindeki payı 2008 yılının ilk yarısında % 27'ye ulaşmıştır.[9]

 

1980 sonrası dünyada yaşanan Anglosakson liberal ekonomik ve ticari yapı büyük bir darbe almıştır. Bu yapının kendini ne ölçüde yenileyerek devam edebileceğini görmek önümüzdeki süreçte mümkün olacaktır. "Washington Consensus" adı verilen piyasaların serbestleştirilmesi (deregulation) ve kamunun ekonomi üzerinde yetkilerinin piyasa lehine sınırlandırılması tartışılır hale gelmiştir. Önümüzdeki dönemde, küresel ekonomik ve finansal sistemin eksikliklerinin giderilmesi için gelişmekte olan ülkelerin içinde olacağı çok taraflı bir düzenlemenin olması kaçınılmaz görünmektedir. Nitekim yaşanan krizle ilgili küresel ortak politikaların merkez bankaları arasında görüşmeler neticesinde piyasalara aynı anda müdahale edilmesi olarak tezahür etmesi de Bretton Woods kuruluşlarının krizle mücadele etmek için yetersiz kaldığını göstermektedir. Bankacılık sistemi sağlam, ihraç pazarlarını çeşitlendirmiş, yurtdışı borçlanma gereğini düşürmüş ve enerji bağımlılığını azaltmış olarak bu krizden çıkacak ülkeler, dünyada daha etkin bir konuma yükselecektir. Nitekim ABD 2025 Küresel Eğilimler Raporu'nda, ABD'nin başat güç durumunun gittikçe zayıflayacağı, diğer yandan Brezilya, Çin, Rusya, Hindistan, Türkiye, Endonezya ve İran'ın ekonomik olarak güçleneceği, AB'nin konumunun iç ve dış gelişmelere bağlı olarak belirleneceği belirtilmektedir. Bu krizden çıkıldığında dünya piyasalarının farklı ekonomik ve finansal parametrelere sahip olacağı beklenmelidir.

 

 

4-G30”DE FİNANSAL İSTİKRAR İÇİN TAVSİYELER[10]

G 30, 1978 yılında kurulmuş, özel, kâr amacı gütmeyen, uluslararası bir sivil toplum örgütü. Temel amacı, uluslararası ekonomik ve finansal konuların toplum tarafından daha iyi anlaşılmasını sağlamak, kamu kesimi ve özel kesim tarafından alınıp uygulanan kararların uluslararası etkilerini değerlendirmek ve piyasa aktörleri ile politika yapıcıların kararlarını oluşturmalarında önlerinde bulunan tercihleri incelemek.[11] Bu grubun üyeleri yılda iki kez toplanmakta ve derinliğine incelenip rapora bağlanması gereken konularda komiteler kurup onların çalışmalarını ele alıp kamuoyuna duyurmakta. Mütevelli heyet başkanı eski Fed Başkanı ve Obama’nın danışmanı Paul Volcker. Grup üyeleri arasında Paul Krugman, Stanley Fischer, Kenneth Rogoff, Jacob Frenkel, Lawrence Summers, Jean Claude Trtichet gibi ekonomi ve finans dünyasının önde gelen isimleri bulunuyor.


G 30 grubu, küresel krize yol açan boşlukların nasıl doldurulacağı hakkında bir çalışma grubu kurmuş ve başına Paul Volcker’i getirmiş. Bu çalışmaya ilişkin rapor 15 Ocak tarihine yayımlanmış bulunuyor. Raporun getirdiği önemli öneriler var. Bu önerilere ana başlıklar olarak değinmek istiyorum:

 

4-1- Bankacılık Kuruluşları İçin Sağgörülü Düzenleme ve Denetleme

 

Ø  Tüm ülkelerde, devlet güvencesi altında mevduat kabul eden kuruluşların faaliyetlerine yönelik sağgörülü düzenleme ve denetleme yetkileri tek bir düzenleyici otoritenin elinde toplanmalıdır (yani, bu kuruluşlara konsolide denetim uygulanmalıdır). Özellikle, en büyük ölçekli ve en karmaşık bankacılık kuruluşları, uluslararası standartları karşılayan düzenleme ve denetime tâbi tutulmalıdırlar.[12]

 

Ø  Büyük ölçekli ve sistemsel öneme sahip bankacılık kuruluşlarının, özellikle yüksek risk taşıyan ve ciddi çıkar çatışmaları içerebilen “kendi hesabına menkul kıymet alım satımı faaliyetlerine” girmeleri kısıtlanmalı ve sınırlandırılmalıdır. Bankacılık kuruluşlarının karıştırılmış özel sermaye havuzlarına (yani, bankacılık kuruluşlarının Öz sermayeleriyle müşteri fonlarının karıştırılarak bir arada tutulduğu hedge fonları ve özel hisse senedi fonları) yatırım yapmaları ve bu tip havuzları yönetmeleri normal olarak yasaklanmalı ve büyük ölçekli “kendi hesabına menkul kıymet alım satımı faaliyetleri”,sıkı sermaye ve likidite şartları konulmak suretiyle sınırlandırılmalıdır. Müşterek borçlanma enstrümanlarının tek bir pakette toplanması ve birlikte satılması inisiyatiflerine katılım, bu enstrümanların içerdiği kredi riskinin anlamlı bir kısmının üstlenilmesice tutulması şartına bağlanmalıdır.

 

Ø  Genel olarak, devlet güvencesi altında mevduat kabul eden kuruluşların finans sektörü dışında faaliyet gösteren düzenlenmemiş piyasa kuruluşlarına ait olmaması ve onların kontrolü altında bulunmaması gerekir ve bu bankacılık kuruluşlarıyla onların kısmi banka-dışı sahipleri arasındaki işlemlere de katı sınırlar konulmalıdır.

 

Ø  Ulusal bankacılık sistemlerinde etkin resmi gözetim, yönetim kontrolü ve etkin rekabet gibi kriterler üzerine etki edebilecek aşırı yoğunlaşmanın önüne geçebilmek için, mevduat yoğunlaşması konusunda, her ülkenin kendi koşullarına göre uygun bir seviyede ülke limitleri oluşturmak ve uygulamak düşünülmelidir.

 

4-2- Banka-Dışı Finans Kuruluşları İçin Konsolide Denetim[13]

 

Ø  Uluslararası faaliyet gösteren büyük sigorta şirketlerine yönelik ulusal düzeyde konsolide edilmiş sağgörülü ve basiretli düzenleme ve denetleme mekanizmaları he- Bankacılar Dergisinüz bulunmayan ülkelerde bu tip düzenleme ve denetleme için bir çerçeve oluşturulmalıdır.

 

Ø  Banka holding şirketi olarak organize olmamış büyük ölçekli yatırım bankaları ve broker-dealer aracı kurumlar için uygun bir sağgörülü ve basiretli düzenleyici organ Kurulmalı ve atanmalıdır.

 

4-3- Para Piyasaları Yatırım Fonları ve Denetim

 

Ø  İşlem hesaplarıyla ilgili hizmetler ve ön ihbarsız ve talep üzerine nominal değerde para çekme hizmetleri ve bir net aktif değerini (NAD) nominal değerde ve istikrarlı koruma güvencesi vermek gibi banka benzeri hizmetler sunmaya devam etmek isteyen para piyasası yatırım fonlarının, uygun sağgörülü ve basiretli düzenleme ve denetlemeye tâbi olan, devlet güvencesi altında olan ve merkez bankasının son-kredi-mercii olarak açtığı kredilere erişim hakkına sahip olan bir özel amaçlı banka olarak yeniden örgütlenmeleri şart koşulmalıdır.

 

Ø  Para piyasası yatırım fonu statüsünde kalan kuruluşlar ise müşterilerine sadece nispeten düşük bir riskle mütevazi bir getiri artışı potansiyeli sunan muhafazakar bir yatırım seçeneği sunabilmelidirler. Bu kuruluşların sunduğu araçlar, bankaların devlet güvencesi altında sunduğu para piyasası mevduat fonları gibi enstrümanlardan belirgin olarak ayrılmalı ve bunların yatırımcılarına paralarını istedikleri zaman talepleri üzerine ve istikrarlı bir net aktif değerini koruyarak çekebileceklerine dair aleni veya zımni herhangi bir güvence verilmemelidir. Para piyasası yatırım fonlarının, hisse başına 1,00 ABD dolarında sabitlenmiş bir NAV (net aktif değeri) değil değişken ve dalgalı bir NAV sunduklarını ima edebilecek ve bu izlenimi yaratabilecek “itfa edilmiş maliyet değeri fiyatlandırma” sistemini kullanmalarına izin verilmemelidir.

 

4-4- Özel Sermaye Havuzlarının Gözetimi

 

Ø  Önemli miktarlarda ödünç fonlar (borç sermayesi) kullanan özel sermaye havuzlarının yöneticilerinin uygun bir ulusal sağgörülü ve basiretli düzenleyici organ nezdinde tutulan bir sicile kaydolmaları şart koşulmalıdır. Bu tescil ve kayıt şartıyla ilişkili olarak belli asgari büyüklük ve risk sermayesi istisnaları uygulanmalıdır.

 

Ø  Bu yöneticilerin sicilini tutan sağgörülü ve basiretli düzenleyici organ, bu yöneticilerden, yönetimleri altındaki fonların büyüklüğü, yatırım tarzları, borçlanması ve performansıyla ilgili bilgiler içeren periyodik raporlar düzenleyerek bunları düzenleyici organa ibraz etmelerini ve ayrıca kamuya yönelik özel durum açıklamaları yapmalarını isteme yetkisine sahip olmalıdır. Ancak en basitinden de olsa bir kayıt ve düzenleme sisteminin var olması ilgili alanda yatırım risklerinin daha düşük olduğu gibi yanlış bir izlenime yol açabileceği için, kamuya açıklama ve bildirimde bulunma ve uygunluk standartlarının yeniden gözden geçirilmesi gerekecektir.

 

Ø  Sağgörülü ve basiretli düzenleyici organlara, sistem üzerinde etki yapabilecek potansiyel önemli olduğuna inanılan büyüklüklerin üzerindeki fonlar için sermaye, likidite ve risk yönetimi konularında uygun standartlar oluşturma ve uygulama yetkisi verilmelidir.

Ø  Bu amaçlarla, uygun sağgörülü ve basiretli düzenleyici organın tâbi olduğu hukuk ve yargı dairesi, düzenlemeye tâbi fonların kendilerinin kanuni ikametgahı ne olursa olsun, bu fonların yöneticisinin asli iş merkezinin bulunduğu yere göre belirlenmelidir. Bu yöneticilerin ve fonların faaliyetlerini sürdürdükleri piyasaların küresel yapısı düşünülürse, bu konudaki düzenleyici çerçevenin uluslararası düzeyde tutarlılıkla uygulanması kesin bir zorunluluk olarak karşımıza çıkar.

 

4-5- Devlet Destekli Kuruluşlar (DDK)

 

Ø  Amerika Birleşik Devletleri’nde, Devlet Destekli Kuruluşların ipotek finansmanında üstlenmeleri gereken uygun role ilişkin politika kararının, özel sektör ipotek finansmanı risk aracılığı işlevlerinin kamu sektörü garantilerinden veya ipotek kredi riski sigortasından tamamen ayrılması temeline dayandırılması gerekir.

 

Ø  Piyasadan yaptıkları alımlarla ipotek piyasasına destek veren kamu kuruluşları açık bir yasal dayanağa ve finansal desteğe sahip olmalıdırlar. Devlet desteğine dayalı özel mülkiyet gibi karma mülkiyet yapılarından kaçınılmalıdır. Devlet Destekli Kuruluşların mevcut ipotek satın alma ve portföy faaliyetleri zaman içerisinde bölünerek özel sektör kuruluşlarına devredilmeli ve dönüştürülmelidir; diğer yandan, hükümet – eğer isterse – tüm hisselerine sahip olduğu bir kamu kuruluşu aracılığıyla piyasaya müdahale etme inisiyatifini muhafaza edebilir.

4-6- Düzenleyici Yapı

 

Ø  Ülkeler, mevcut yasal ve düzenleyici yapılarını ve sistemlerini, karmaşıklık ve kapsam bakımından gereksiz çakışma ve boşlukları giderecek düzenleyici organlar arasında arbitraj potansiyelini ortadan kaldıracak bu organlar arasında koordinasyonu geliştirecek şekilde gözden geçirmeli ve yeniden değerlendirmelidirler.

 

Ø  Her halükârda, ülkeler, ulusal düzenleyici otorite ve organların her türlü siyasi baskıdan ve piyasa baskılarından arındırılması gerekliliğini açıkça ve yeniden teyit etmeli ve bu otorite ve organların emrindeki kaynakların kalitesinin ve yeterliliğinin artırılması gereğini yeniden değerlendirmelidirler.

 

4-7- Merkez Bankasının Rolü

 

Ø  Finansal istikrarın artırılması ve muhafaza edilmesinde merkez bankasının henüz herhangi bir rol üstlenmediği ülkelerde de, merkez bankaları bu rolü bir görev olarak üzerlerine almalıdır. Buradaki amaç ve beklenti, finansal istikrara yönelik kaygı ve endişelerin sadece finansal kriz zamanlarında değil, krizin tetikleyicisi olabilecek hızlı kredi artışlarının ve artan kaldıraç kullanımının söz konusu olduğu zamanlarda da göz önünde bulundurulmasını sağlamak olmalıdır.

 

Ø  Merkez bankasının sağgörülü ve basiretli düzenleyici organ görevini de üstlenmediği ülkelerde, merkez bankası: (i) sağgörülü ve basiretli piyasa düzenleyici otorite(ler)in yönetim organları üzerinde güçlü bir etki ve role (ii) temel basiretli denetleme politikalarında – özellikle de sermaye ve likidite politikaları ve marj düzenlemelerinde – yapıl ması önerilen değişiklikler üzerinde bir resmi gözden geçirme görevi ve rolüne (iii) sistemde önemi bulunan en büyük şirketler ile kritik ödeme ve takas sistemleri üzerinde bir denetleyici görev ve role sahip olmalıdır.

 

Ø  Merkez bankasının likidite kredilerine normal koşullarda erişim olanağı bulunan düzenlenmiş bankacılık kuruluşları ile bu kredilere erişim olanakları (tanınsa bile) sadece kritik sistemsel öneme sahip çok acil durumlarla sınırlı tutulması gereken başka finansal kuruluş tipleri arasında kesin çizgilerle ve açık bir ayrım yapılmalı ve bu ayrım muhafaza edilmelidir.

 

Ø  Merkez bankasının çok olağandışı ve zorlu durumlarda acil borç verme yetkisi devam ettirilmeli, ancak bu yetkinin banka-dışı kuruluşlara kredi açılarak kullanılması konusunda ilgili uygun politik makam ve otoritelerin desteği şartı da kanunla ya da pratik uygulamada konulmalıdır.

 

Ø  Merkez bankasının likidite destek operasyonları, yüksek riskli varlıkları teminat alarak kredi verilmesini ya da yüksek riskli varlıkların doğrudan satın alınmasını ya da başka yollarla uzun-vadeli doğrudan veya dolaylı sermaye desteği sağlanmasını öngörmeyen ve gerektirmeyen yöntemlerle sınırlı tutulmalıdır. Prensip olarak, bu tür desteklerin, mali açıdan doğrudan hesap vermekle yükümlü tutulan devlet kurum ve kuruluşları tarafından sağlanması ve uygulanması daha doğru olacaktır. Uygulamada, bu tip sistemik desteği verebilmek için süratle hareket edebilecek kaynaklara ve yetkiye sahip tek kuruluş merkez bankası ise merkez bankası olduğu sürece ve merkez bankasının bu desteği sağlamasının ardından uygun bir devlet kuruluşundan onay alması ve bu yolla o devlet kuruluşuna risk transferi yapması gerekir.

 

4-8- Uluslararası Koordinasyon

 

Ø  Ulusal düzenleyici otorite ve organları ile maliye bakanlarının, ülkelerinde halen kullanılmakta olan mekanizmaları, uluslararası düzenleme ve denetleme koordinasyonuna izin verecek şekilde uyarlamaları ve güçlendirmeleri şiddetle tavsiye edilir. Bu amaçla yapılacak güçlendirme çalışmalarının odak noktasında:

v  1- en büyük uluslar arası bankacılık kurum ve kuruluşlarının gözetimi ve denetimini, kriz yönetimi de dahil olmak üzere, tam zamanında ve daha açık bilgi paylaşımını mümkün kılarak menşe ülke sorumluluklarını daha fazla açıklığa kavuşturarak daha iyi koordine etmek;

v  2- koordine kural koyma ve standart belirlemenin ötesine geçmek ve bu standartların benimsenmesi ve uygulanmasında somut ve maddi ulusal farklılıkların tanınması, tanımlanması ve buna göre gereken uyarlamaların yapılması aşamasına geçmek;

v 3- gerektiğinde, kıyı bankacılığı merkezleriyle ilgili yasal boşlukları ve düzenlemelerdeki boşlukları kapatmak ve standartları yükseltmek;

v 4- düzenleme ve denetleme politikalarının konjonktürle mülahazalarının ve sistemik risk kaygıları ve endişelerinin birlikte ele alınması için yöntemler geliştirmek olmalıdır. İlgili tüm kuruluşlar, üye ülkelerde, uluslararası standartların benimsenmesi ve uygulanmasını teşvik etmek ve buna destek olmak maksadına yönelik faaliyetlerini artırmalıdırlar.

 

Ø  Aşırı kaldıracın finans piyasalarında karışıklıklara katkıda bulunan bir faktör olarak giderek artan önemi ve kaldıracın bilanço içinde ve dışında giderek daha karmaşık bir hal alan yöntemlerle kullanılabildiği göz önünde bulundurulduğunda, sağgörülü ve basiretli düzenleyici organlar ve merkez bankaları, öncelikle kaldıracın açık bir tanımının yapılması ve ardından muhtelif ulusal sistem ve piyasalarda mevcut kaldıraç derecesi ile vade ve likidite uyumsuzlukları hakkında verilerin toplanması ve rapor edilmesi konularında uluslararası kuruluşlarla işbirliği yapmalıdırlar.

 

Ø  Nihai olarak yeni uluslararası düzenleyici organizasyonlara ihtiyaç duyulduğu takdirde ve oranda, ilk olarak Avrupa Birliği’nde olduğu gibi daha resmi hüviyete sahip bölgesel mekanizmaların geliştirilmesine odaklanılmalı, ancak dünya genelinde en büyük öneme sahip olan finans piyasalarının küresel boyutuna dikkat gösterilmeye de devam edilmelidir.

 

4-9- Yönetişim ve Risk Yönetimi için Düzenleyici Standartlar

 

Yönetişim ve risk yönetimine yönelik düzenleyici standartlar geliştirilmeli ve bu konuda aşağıdaki hususlara özel önem verilmelidir:

 

Ø  Yönetim kurullarının, finans endüstrisi ve risk yönetimi konularında uzmanlığı bulunan daha fazla sayıda bağımsız üyenin katılımıyla güçlendirilmesi;

 

Ø  Risk alma eylemini hem sağgörü ve basiret duygusuyla hem de hissedarların uzun vadeli çıkar ve getirileriyle dengelemek amacıyla, hissedarlara sağlanan faydalar ve risk yönetimi politikaları üzerinde yönetim kurulu kontrolü ve gözetiminin koordine edilmesi;

 

Ø  Şirketin risk toleransının belirlenmesinde en önemli parametrelerin oluşturulması ve şirketin risk profilinin bu parametreler ışığında değerlendirilmesi amacıyla yönetim kurulu seviyesinde sistematik değerlendirme ve egzersizlerin yapılmasının sağlanması;

 

Ø  Risk yönetimi ve denetim fonksiyonlarının şirketin tam bağımsız ve yeterli kaynağa sahip birimleri olmasının sağlanması. Risk yönetimi birimi, bir başka işlev ve birimin başkanı üzerinden dolaylı olarak değil, doğrudan doğruya başkana (CEO) bağlı olmalıdır;

Ø  Şirketin kredi yoğunlaşmaları, aşırı vade uyumsuzlukları, aşırı kaldıraç veya varlık piyasası likiditesine aşırı ve gereksiz bağımlılık sebeplerinden kaynaklanan risklere karşı potansiyel kırılganlığı hakkında periyodik gözden geçirme ve değerlendirme yapılması;

 

Ø  Tüm büyük ölçekli firmaların maruz kaldıkları en büyük karşı taraf kredi risklerini bütün işletme çapında ve saatlerle ölçülen süreler içerisinde kesintisiz ve sürekli izleyebilme kapasitesine ve bu bilgileri kendi üst yönetimine, yönetim kuruluna veya sağgörülü ve basiretli düzenleyici organa ve merkez bankasına (hangisi ilgili ise) iletebilme kapasitesine sahip olmasını garanti etmek;

 

Ø  Karşı Taraf Riskleri Yönetim Politikası Grubu (Counterparty Risk Management Policy Group – CRMPG) ve Uluslararası Finans Enstitüsü raporlarında belirtilen birçok spesifik risk yönetimi uygulaması iyileştirme eylemlerinin sektörün geneli tarafından kabul edilmesine ve bu konularda harekete geçilmesini sağlamak.

 

4-10- Yasal Öz kaynak (Sermaye) Standartları

 

Ø  Konjonktüre paralel dalgalanma eğilimlerine cevap verebilmek için uluslararası yasal sermaye (öz kaynak) standartları güçlendirilmelidir. Şirket genelini etkileyen risklerin Belirlenmesinde en gelişmiş araçların bile yetersizlikleri ve eksikliklerinin kanıtlandığı Düşünülerek, yeterli sermayeye sahip sayılmasına ilişkin referans kıstasları yükseltilmelidir.

 

Ø  Bu referans kıstasları, (denetleme kılavuzunun bir parçası olarak) piyasaların karlı çalıştığı, riskleri en aza indirme ve daha düşük fiyatlandırma eğilimlerinin yüksek olduğu dönemlerde şirketlerin bu aralığın üst ucunda kalarak faaliyet gösterecekleri beklentisiyle, sermaye oranlarının içinde tutulması gereken geniş bir aralık olarak ifade edilmeli ve buna göre düzenlenmelidirler.

 

Ø  Sermayenin mevcut uluslararası tanımları, bunları ulusal ölçekli tanımlara yakınlaştırmaya çalışarak yeniden değerlendirilmeli ve gözden geçirilmelidir.

 

Ø  Sermaye ve risk bildirimi standartları; şirketlerin risk-alma iştahları, ekonomik sermayeye duydukları tahmini ihtiyaç ve bu sermayenin tahsisi ile şirketlerin değerleme uygulamaları konularında daha fazla şeffaflık sağlayacak şekilde yeniden değerlendirilmelidir.

4-11- Likidite Riski Yönetimi Standartları

Ø  Taban-seviyesinde likidite standartları, uzun vadeli fonlara yatırımlarıyla birlikte, çok likit, takyidatsız ve serbest varlıkların oluşturduğu derhal kullanılabilir bir tampondan oluşan çeşitlendirilmiş bir yüksek hacimli karışımın elde bulundurulmasına ilişkin normları da içermelidir. Bu standartların geliştirilmesinin ardından, banka sermaye (öz kaynak) yapılarında öncelikli ve ikincil borçların tercih edilen karışımının ne olduğu sorusuna cevap aranmalıdır.

Ø  Likidite standartları için denetleme kılavuzu, şirketin likidite yönetim politikaları, acil durum fonlara planlarının niteliğinin ve etkinliğinin değerlendirilmesi de dahil olmak Üzere şirketlerin stresli ve sıkıntılı şartlarda yüksek likidite bulundurma kapasitelerinin daha sağlam bir analizi üzerine oturtulmalıdır.

 

Ø  Sermaye ve risk profili bilgileri için önerilen iyileştirilmiş özel durum açıklamaları ve bildirim uygulamalarını, Basel Komitesi Prensiplerinde önerilen uygulamaların üzerine inşa edilmiş likidite bildirimi standartları tamamlamalıdır.

 

4-12- Gerçek Değer Muhasebesi

 

Ø  Gerçek değer muhasebesi prensipleri ve standartları, daha az likit enstrümanlar ve sıkıntılı piyasalara karşı daha gerçekçi uygulamalar ve kılavuzlar geliştirilmesi amacıyla yeniden değerlendirilmelidir.

 

Ø  Kredi ve likidite riskleri arasında bir denge kurmaya çalışan düzenlenmiş finans kuruluşlarının hizmet ettikleri ticari amaç ile yatırımcıların ve kredi veren kuruluşların çıkarları arasındaki gerginlik; bu kuruluşların iş modelini daha iyi yansıtan, amacın değerlendirilmesi ve değerleme için gerekli özeni gösteren ve daha gelişmiş özel durum açıklamaları, bildirim ve şeffaflık gerektiren ilkelere-dayalı standartların geliştirilmesi suretiyle giderilmelidir. Bu standartlar, söz konusu kuruluşların güvenli ve sağlam işleyişiyle tutarlı bir uygulamanın garanti edilebilmesi için sağgörülü ve basiretli düzenleyici organlar tarafından da gözden geçirilmeli, bu düzenleyici organlar ile koordineli uygulanmalıdır.

 

Ø  Düzenlenmemeye tabi kuruluşların portföylerinde tuttukları varlıkların ömrü boyunca ve vadelerine kadar portföylerinde meydana gelmesi beklenen zararları telafi etmeye yetecek düzeyde kredi zararı karşılıkları bulundurmalarını öngören sağgörülü ve basiretli yönetim gerekleri de düşünülerek muhasebe ilkeleri daha esnek belirlenmeli ve uygulanmalıdır. Karşılıkları belirleme ve ayırma yöntemi tamamen şeffaf olmalıdır.

 

Ø  CSMPG’nin üçüncü raporunda da vurgulandığı gibi, hangi muhasebe standardı kullanılırsa kullanılsın ve piyasa şartları ne olursa olsun, münferit finans kuruluşları, tam güvenceli bağımsız karar alma yetkisiyle risklere karşı korunmuş ve yalıtılmış tam anlamıyla yeterli kaynakların, değerleme ve fiyat doğrulama sürecinin merkezinde yer almasını sağlamalı ve garanti etmelidirler.

 

4-13- Menkulleştirilmiş Kredi Piyasalarında Güvenin Yeniden Tesisi

 

Ø  Piyasa Denetimi: Sermaye piyasalarında yaşanan kapsamlı yenilikler ve menkulleştirmenin hızlı büyümesi, menkulleştirilmiş ve diğer yapılandırılmış ürün ve türev piyasalarının da halka açık menkul kıymet piyasalarına geçmişten bu yana uygulanan düzenleyici standartlara, özel durum açıklama ve bildirim standartlarına ve şeffaflık standartlarına en azından denk standartlara tâbi tutulmalarını zorunlu hale getirmiştir. Bu durum, piyasaların daha geniş bir yelpazede izlenmesini, bütün ürün çeşitlerinde işlem hacmi ve varlıklara ilişkin yeterli şeffaflığın sağlanmasını ve her ürünün hem kredi hem kaldıraç öğelerinin tam olarak anlaşılmasını ve izlenmesini gerektirebilir.

 

Ø  Kredi Riski Değerlendirme ve Kredi Onay Standartları: Menkulleştirilmiş kredi piyasalarının sağlıklı bir şekilde yeniden geliştirilmesi, kredi riski değerlendirme ve kredi onay standartlarının yeterliliğine ve sürdürülebilirliğine duyulan piyasa güveninin yeniden tesisini gerektirir. Bunun gerçekleştirilmesine yardımcı olmak için, düzenleyici organlar, finans kuruluşlarından, yüklendikleri kredi riskinin anlamlı bir kısmını, menkulleştirilmiş ve diğer yapılandırılmış kredi ürünlerinde tutmalarını isteyebilirler.

 

Ø  Bilanço Dışı Araçlar: Değişik tipte birçok bilanço-dışı aracın konsolidasyonu konusunda yapılma sürecinde olan muhasebe kuralı değişiklikleri olumlu ve ihtiyaç duyulan bir iyileştirme eylemidir. Bu değişikliklerin tam olarak uygulanmasına başlanmadan önce, bu kuralların menkulleştirilmiş kredi piyasalarının yaşayabilirliğini yeniden tesise dönük çabaları muhtemelen nasıl etkileyebileceği üzerinde dikkatle düşünülmelidir.

 

4-14- Derecelendirme Kuruluşu Reformları

 

Recognized Securities Rating Organizations (NRSRO)] ilişkin düzenleyici politikalar hem de derecelendirme notlarının kullanım şekli, tercihen uluslararası koordinasyon yapılarak ve aşağıdaki amaçlara yönelik olarak revize edilmelidir:

 

Ø  Başta düzenlenmiş kullanıcılar olmak üzere, risk derecelendirme notlarını kullananlar, yatırım yaptıkları kredi ürünlerinin riskine ilişkin bağımsız değerlendirme yapma kapasitesini elde etmeye veya yeniden tesis etmeye özendirilmelidirler.

 

Ø  NRSRO’ların yayımladığı risk derecelendirmeleri, sadece temerrüt olasılığından ve temerrüt halinde ortaya çıkacak kayıplardan kaynaklanan potansiyel değerleme kayıplar risklerini değil, aynı zamanda tüm potansiyel risk faktörlerinden (likidite ve fiyat dalgalanması riskleri dahil) kaynaklanan riskleri de yansıtacak şekilde daha sağlıklı bir yapıya kavuşturulmalıdır.

 

Ø  Düzenleyici organlar, risk derecelendirmeleri yayımlayan kuruluşlar ile onların müşterileri ve kullanıcıları arasında teşviklerle ilgili düzenleme ve ilişkileri iyileştiren ödeme modellerinin geliştirilmesini teşvik etmeli ve kullanıcıların NRSRO’ları eser ve ürünlerinin kalitesinden sorumlu tutmalarına izin vermelidirler.

 

4-15- Kredi Temerrüt Takaslarının (Credit Default Swaps - CDS) ve Tezgahüstü (Over-the-Counter – OTC) Piyasaların Gözetimi

 

Ø  OTC türev piyasalarına destek veren altyapıda çok gereksinim duyulan planlı iyileştirmeler, bu piyasaları düzenleyecek ve gözetimini yapacak resmi bir sistemi oluşturmak amacıyla çıkartılacak yasa ve yönetmeliklerle de desteklenmelidir.

 

Ø  Piyasanın küresel yapısı göz önüne alındığında, bu alanda uluslararası ölçekte tutarlı bir düzenleyici çerçevenin bulunması şarttır; bunun yanı sıra, ulusal düzenleyici kuruluşların da başka ülkelerin söz konusu faaliyetleri izlemekten sorumlu makamlarıyla bilgi paylaşımında bulunmaları ve uygun işbirliği düzenlemelerine girmeleri gerekir.

 

4-16- Finans Kuruluşları İçin Bir Çözüm Mekanizması

 

Ø  Bu rejimin mevcut olmadığı ülkelerde, düzenleyici organlara, gerektiğinde, düzenlenmiş bankacılık kuruluşlarından ve sistemik olarak önemli olan diğer düzenlenmiş finans kuruluşlarından erken uyarılarda bulunmalarını, derhal düzeltici tedbirler almalarını ve düzen içerisinde tasfiye edilmelerini isteme yetkisini veren bir kanuni rejim oluşturulmalıdır. Amerika Birleşik Devletleri’nde, yasama erki, mevduat kabul etmeyen müflis finans kuruluşlarının (bir banka holding şirketi yapısı içerisindeki banka-dışı bağlı şirketler de dahil) borç ve alacaklarının tasfiyesi için, mevduat kabul eden finans kuruluşlarına uygulanan sürece denk bir süreç oluşturmalı ve kurmalıdır.

 

Ø  Mevduat kabul etmeyen finans kuruluşları için oluşturulacak bu rejim, sadece, iflasları makul ölçüler içinde finans sisteminin tamamı için bir tehdit arz ettiği düşünülen ve bu nedenle resmi düzenlemeye tâbi tutulan birkaç kuruluşa uygulanmalıdır.

 

Ø  Bankacılık kuruluşlarının borç ve alacaklarının tasfiyesi için tanınan yetkilere denk yetkilere sahip bir düzenleyici organa, mevduat kabul etmeyen müflis durumdaki finans kuruluşlarının da kayyımlığını ve tasfiye memurluğunu yapma yetkisi ve bu bağlamda, ilgili kuruluşu tasfiyeye sokma ya da durumunu iyileştirerek onu borçlarını ödeyebileceği sağlam bir yapıya tekrar kavuşturmak amacına yönelik tedbirler alma yetkisi ve görevi verilmelidir.

 

Ø  Cari ABD yasaları kapsamında çeşitli tiplerde finansal sözleşmelere yapılan özel muamele ve uygulamalar, bu finansal sözleşmeler çerçevesinde ortaya çıkabilecek ihtilâfları ve tazminat taleplerini finans sistemi için daha az yıkıcı olacak bir şekilde ve tarzda çözümlemek gayesiyle ve son dönemde yaşanan deneyimlerin ışığında yeniden gözden geçirilmelidir.

 

4-17- Yapılandırılmış Ürün Piyasalarında Şeffaflığında Artırılması

 

Ø  Halka açık ve özel piyasalarda işlem gören varlığa-dayalı finansal ürünler ile diğer yapılandırılmış sabit getirili finansal ürünlere (menkul kıymetler ve diğer finansal ürünler de dahil) yönelik özel açıklamalar, bildirim ve bilgi yayma rejimi güçlendirilmelidir.

 

Ø  İlgili ulusal düzenleyici organlar, bu ürünlerde yatırımcılar için hangi bilgilerin önemli olduğunu yatırımcılarla birlikte belirlemeli ve hem varlığa dayalı hem de sentetik yapılandırılmış ürünler için bu bilgilerin verilmesini ve bildirilmesini sağlayacak şekilde mevcut kurallarda iyileştirme yapmalı ya da bu amacı sağlayan yeni kurallar benimsemelidirler.

 

Ø  İlgili ulusal düzenleyici organlar, özel piyasalarda ve toptancı piyasalarındaki işlemleri, ilgili özel açıklama ve bildirim standartlarına uyma şartına bağlamalıdırlar.

 

4-18- Piyasa Faaliyetleri ve Değerleme Bilgilerini Paylaşmak

 

Bu piyasaların işleyişlerine yönelik yatırımcı güveninin yeniden tesisine dönük çabalar; faaliyet ve işlem seviyeleri, alım satım fiyatları ve ilgili değerlemeler etrafında çok daha yüksek bir şeffaflık düzeyinin sağlanmasını kolaylaştıracak altyapı yatırımlarının maliyet ve fayda değerlendirmelerinin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğine işaret etmektedir. Bu değişikliklerin olası maliyetinin bir kısmını da, bu değişikliklerin şirketlerin kendi piyasa faaliyetleri ve hareketlerinin özel niteliğine ilişkin somut kaygıları üzerindeki etkisi oluşturmaktadır. Bu kaygıların ve doğrudan yatırım maliyetlerinin, piyasa şeffaflığı düzeyinin artırılmasının getirebileceği potansiyel faydalarla karşılaştırılarak tartılmaları gerekmektedir.

SONUÇ

Uluslararası piyasalarda bir yıldan fazla bir süredir meydana gelen gelişmelerin en önemli sebepleri ABD konut kredisine ilişkin konjonktürün tersine dönmesi, buna bağlı olarak yüksek riskli ipotek kredilerinin ödenmesinde büyük güçlükler yaşanması, bu durumun bir çok finansal kuruluşun büyük zararlara uğramasına neden olması, yatırımcıların kredi piyasalarına olan güvenlerini kaybetmelerine yol açmasıdır. Ancak kriz sadece Amerika’da konut balonunun patlamasından veya yüksek riskli ipotek kredilerinin çökmesinden kaynaklanmamıştır.

Bu gelişmelere yol açan en önemli nedenlerden birisi bir çok ülkede konut kredileri yanında kredi kartları, otomobil ve öğrenci kredilerinde balonun oluşmasıdır. Bu kredileri menkul kıymetleştiren ürünlerde de balon oluşmuş, bu ürünler finansal kuruluşlar için toksik, yıkıcı etkilere sahip aktiflere dönüşmüştür. Söz konusu gelişmeler karşısında acil önlem olarak bir çok ülkede faiz oranları indirilmiş, kurtarma paketleri açıklanmıştır. Ancak IMF tarafından yapılan son açıklamalarda bu önlemlerin yeterli olmadığı, piyasalarda yaşanan sorunların ivdikle çözüme kavuşturulması için daha girişken politikaların uygulanması gerektiği belirtilmiştir.

Hâlihazırda piyasalarda yaşanan gelişmelerin çözüme kavuşturulması ve ileride başka krizlerin yaşanmaması için uluslararası işbirliğinin sağlanması çok önemlidir. Özellikle hükümetler ve merkez bankaları birlikte hareket ederek ihtiyatlı denetim ve finansal kuruluşların düzenlenmesi için uluslararası düzeyde standartlar geliştirmelidirler. Küresel finansal piyasaların daha sağlıklı işlemesi, istikrarın sağlanması ve şoklara karşı dayanaklılığının artırılması için de ülkeler arasında daha fazla işbirliği gereklidir.

KAYNAKÇA

1)      Apak, Sudi (2008), Küresel Finansal Kriz, G-20 Konferansı ve Türkiye, Stratejik

2)      Araştırmalar Dergisi, Beykent Üniversitesi, 1 (2), 2008, 1-11.

3)      Eichengreen B., and Richard Baldwin, “What G20 leaders must do to stabilize our

4)      Economy and Fix the Financial System”, www.voxeu.org/index.php?=node/2543

5)      www.bis.org/publ/work137.pdf

6)      Martin Wolf, Financial Times, 23 November 2008.

7)      BERNANKE, B.S.(2009), “The Crisis and the Policy Respons”, www. federalreserve.gov..

8)      www.federalreserve.gov.

9)      Dünya Bankası, (2009) Global Economic Prospects,

10)  G-20 Decleration: www.bbc.co.uk.

11)  G-30, (2009), “Financial Reform, A Framework for Financial Stability”, www.group30.org.

12)  www.imf.org.

13)  www.oecd.org.

14)  www.oecd.org.

15)  Economic Surveys- Euro Area, www.oecd.org.

16)  www.tepav.org.tr.



[1] Apak, Sudi (2008), Küresel Finansal Kriz, G-30 Konferansı ve Türkiye, Stratejik

 

[2] www.imf.org

[3] www.imf.org

[4] Economy and Fix the Financial System”, www.voxeu.org/index.php?=node/2543

 

[5] Economy and Fix the Financial System”, www.voxeu.org/index.php?=node/2543

 

[6] Uluslararası Enerji Ajansına göre sektörde yıllık ortalama 350 milyar dolarlık bir altyapı yatırımına ihtiyaç duyulmaktadır.

[7] Martin Wolf, Financial Times, 23 November 2008.

 

[8] Martin Wolf, Financial Times, 23 November 2008.

 

[9] www.bis.org/publ/work137.pdf

[10] G-30, (2009), “Financial Reform, A Framework for Financial Stability”, www.group30.org.

[11] G-30, (2009), “Financial Reform, A Framework for Financial Stability”, www.group30.org.

 

[12] G-30, (2009), “Financial Reform, A Framework for Financial Stability”, www.group30.org.

 

[13] G-30, (2009), “Financial Reform, A Framework for Financial Stability”, www.group30.org.

 

Hiç yorum yok: